Filozof ve düşünür Friedrich Nietzsche'nin sözü; "Hukuk, siyasetin fahişesi; basın da onun metresi olursa, bir ülke felakete sürüklenir." Her geçen gün toplumsal güvenini kaybeden hukuk sistemimizde artık delillerin yerine para ve nüfus konuşulur oldu. Parası ve nüfusu olanların her türlü suç işleme hakkını kendinde görmeye başlaması haklı olduğu halde parası ve nüfusu olmadığı için adliyelerde ceza alanların sayıları her geçen gün artıyor.
Batı hukuk sisteminin yıllar içinde sorunlarını büyük ölçüde çözüp insan hakları ve hukuk koruyucusu olarak kabul edildiği bu günlerde Türk hukuk sistemine ve de adil yargılanmaya olan güven her geçen gün azalıyor. Adalet Bakanlarının bile yargı sistemindeki adaletsizliklere vurgu yapma ihtiyacı duyduğu ülkemizde adaletsizlik milli güvenlik sorunu haline gelmeye başladı. Demokratik hukuk devletlerine uygulanan kuvvetler ayrılığı ilkesi ülkemizde seksen darbe anayasası ile güvence altına alınmış başkanlık sistemine kadar da aksayan yönlerine rağmen uygulanmıştır.
Başkanlık sistemiyle birlikte fiili olarak kuvvetler birliği ilkesinin ülkemizde hakim olmasıyla başlayan süreçte basın da asli işlevinden uzaklaşıp sistemin parçası oldu. Batı dünyasında yüz yıl önce sonlandırılan tartışmalar günümüzde ülkemizin en temel sorunlarından olmaya başladı. Hukukun siyasallaşmasını doğuracağı büyük sorunları canları pahasına gündeme taşıyan batılı fikir insanı Filozof ve düşünür Friedrich Nietzsche "Hukuk İktidarın Fahişesi Basından Metresi Olursa Ülkeyi Pezevenklere Yönetir" diyerek hukukun siyasallaşmasına karşı çıkmışlardır.
Oysa ki günümüz Türkiye'sinde yeniden batıdan batının yüzlerce yıl önceki karanlık günlerine dönüş sinyalleri veriliyor. Hukuk hem iktidarın hem de siyasetin gölgesi altına girerken basın tam manasıyla metres hayatını tercih etmiş durumdadır. Aynı gün içerisinde aynı konuda üç ayrı fikrin savunucusu durumuna düşen merkez medya adeta siyasilerin şamar oğlanına döndü.
İktidarın ve de güç merkezlerinin ak dediğine ak, kara dediğine de kara diyen anlayışla yönetilen merkez medya gel deyince gelen, git deyince giden metresten farksız bir hal aldı. Bütün bu olumsuz gelişmelerin yanında kamu yararına canı pahasına meslek onurunu yaşatmaya çalışan gazeteciler de türlü bahanelerle ya hapse atılıyorlar ya da yıllarca süren hukuksuz davalarla davalara maruz kalıyorlar. Deve kuşu misali kafasını iktidarın sağladığı imkanların içine gömerek ülkenin güllük gülistanlık olduğunu iddia eden basın anlayışının yanı sıra KRAL ÇIPLAK diyen cesur yüreklerin sayıları da her geçen gün artıyor.
Gerçek manada dünya lideri olan Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün de dediği gibi "Umutsuz vakalar yoktur. Umutsuz insanlar vardır." Bizler hiçbir zaman umudumuzu kaybetmedik.
Çünkü en zor şartlarda bile Atatürk gibi düşünmesini öğrendik. İmkansız görünen ne varsa biliniz ki bin bir türlü imkanı vardır. Yeter ki olaylara Atatürk gibi bakmasını bilelim.
Elbette ki bu karanlık günlerinde aydınlık yarınları yakındır. Milli iradenin tecelli edeceği halk ile dalga geçmeyen sözünün eri devlet insanlarının yeniden yönetimi ele alacağı günlerin arifesindeyiz. Oturduğu koltuk uğruna oğlunun katillerinden hesap soramayan anlayıştan milletin evladının katillerini kınamasını elbette ki beklemiyoruz.
Sadece o katillerin azmettiricisi ya da koruyucusu olmasınlar yeterlidir. ATEŞ düştüğü yeri değil vicdan sahiplerinin yüreklerini yakıyor.
Göre ne? Köre ne? Kör olursa yürekler ne ATEŞi görürler ne de baba ATEŞinden mahrum kalan yavruların gözyaşlarını görürler. Ankara siyasetinin bu kadar kör olmasının ana nedeni elbette ki metres hayatını tercih eden basın anlayışıdır. Merhum Abdi İpekçi'nin katledilmesiyle başlayan süreç bavulcu ve tetikçi gazetecilerin köşe başlarına yerleştirilmesiyle zirveye çıktı.
Her zaman söylüyoruz. Basın görevini yüzde on yapsa sorunlar yüzde doksan çözülür. Tetikçi basın anlayışı sayesinde köpeksiz köy bulup değneksiz ulaşan arsızlara karşı halkın mücadelesi yetersiz kalıyor.
Hukuk zaten siyasetin emirleri olma yolunda ilerlerken aradan örgütlü menfaat temin eden gruplar çıkmaya başladı. Dosya içindeki delillerin mali ve nüfus gücünün gölgesinde kalmasıyla adalet anlayışı da rafa kaldırılmış oldu. Haklı ya da haksız olmanız değil kanalını bulup talep edilen miktarı verip veremeyeceğinizin önemi var.
YARGIYI KOMİSYONCU AVUKATLAR MI YÖNLENDİRİYOR?
Yargıdaki olumsuz gelişmeler halkın yargıya olan güvenini de sıfırlıyor. İnfaz sistemindeki adaletsizliği Adalet Bakanı itiraf ediyor.
Örgütlü suçlardan ceza alanlar için Kamuoyunda çakıcı yasası olarak bilinen otuz Mart iki bin yirmi yılında çıkarılan infaz yasasında infaz oranı üç bölü dörtten iki bölu üçe çekilirken denetimli serbestlik de üç yıla çıkarıldı. TCK iki yüz yirmi kapsamına girmeyen örgütsüz beş ayrı suça ise hiçbir şey verilmedi. Mesela uyuşturucu ticaretini örgütlü olarak yapanların infazı dörtte üçten iki bölü üçe çekilirken aynı suçu örgütsüz olarak işleyenlerin ceza infazları üç bölü dörtte kaldı ve denetim hakları da verilmedi.
Basit bir misalle bile adil yargılanma ve de adil infaz hakkının nasıl gasp edildiği net olarak görülecektir. Örgütlü suçlarda kara para, uyuşturucu parası, mafya ve de dolandırıcılıktan elde edilen gelirlerle sadece iyi bir avukat ordusu tutulmuyor. Aynı zamanda hukuk da satın alına biliniyor.
İktidar Partisi AKP'ye ve de iktidarın etkin ortağı MHP'ye yakın bazı yapıların artık aleni olarak hukuk satın aldıkları kamuoyunda rahatlıkla konuşula biliniyor. Yargıtay'da hallolacak dosyaların fiyatları beş yüz bin dolardan başlarken bölge adliyelerinden çözüm bulunacak dosyalar için daha az ücret talep ediliyor. Ankara merkezde hukuk çetesi yakalanmaktan korkmadıkları gibi infaz düzenlemelerine ve de çıkarılacak yasalara da etki edebiliyorlar.
Adalet Bakanı Yılmaz Tunç'un "adaletsizlik yaptık, en kısa sürede düzelteceğiz" dediği covid yasasının da hukuk çetesinin baskısına takıldığı iddia ediliyor. Yasa çıkıyor haberleriyle mahkumların psikolojileriyle oynanırken hukuk çetesi de yurt genelinde dosya avına çıktı.
Paran varsa doğru kanalda kanalla özgürlük için infaz yasasını beklemenize bile gerek kalmıyor. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın bölgedeki en gergin siyasi sorunları bile çözme konusunda gösterdiği başarı dünya çapında takdir görürken AK Parti iktidarının imkanlarını kullanan çıkar grupları yargıya olan güveni sıfırlıyorlar. Benzer şekilde ölüm döşeğinde bile toplumsal barışın sağlanması cezaevindeki koşulların iyileştirilmesi mahkum haklarının korunması ve de adil bir infaz yasası için canla başta çalışan MHP Genel Başkanı Dr. Devlet Bahçeli bile bu yapılanmalara mani olamıyor.
Genç yaştaki bir insanın bile kaldıramayacağı kadar ağır bir kalp operasyonu geçiren Sayın Devlet Bahçeli Beyefendi hasta yasağından kalkarak canını hiçe sayıp infaz yasasının ve de toplumsal barış sürecine hizmet edecek yasal düzenlenmeden yapılması için tüm varlığını ortaya koyarken MHP ve AKP'nin gücünü kullanıp hukuk çetesine hizmet edenlerin bu yapılarını daha fazla devam ettiremeyecekleri de bir hakikattir.
Yazılı izin alınmaksızın site içeriğinin fiziki veya elektronik ortamda kopyalanması, çoğaltılması, dağıtılması veya yeniden yayınlanması aksi belirtilmediği sürece yasal yükümlülük altına sokabilir. Daha fazla bilgi almak için telefon veya eposta ile irtibata geçilebilir.