Gazi Paşamız gençlerin kendi yol haritalarını çizmeleri gerektiğini ve de bunu yaparken nelere dikkat etmeleri gerektiğini yıllar önce dile getirdi. Şimdi gençlerimize düşen görev kimseden el aman dilemeden gördükleri sorunları hukuk içinde kendileri çözmeleridir.
Okullarımız öğrenciler için güvenli değilse, sokaklarımız çocuklar ve de sokak hayvanları için huzurlu değilse, can emniyetimiz, fikir hürriyetimiz, haber verme ve alma özgürlüğümüz elimizden alınmış ya da alınmak isteniyorsa hep birlikte bu kötü gidişata DUR demek mecburiyetindeyiz.
Maalesef ülkenin geldiği konum hiç de iç acıcı değildir. Zaten bir ülkede basın özgürlüğü tartışılıyorsa halkın güvenliği de tehlikeye girmiş demektir. Basının görevi sorunları dile getirmek, idarecileri eleştirmek, yapılan güzellikleri de dile getirmektir. Öyle bir hal aldı ki ülke, yazmak SUÇ, konuşmak GÜNAH, hak aramak TERÖR, eleştirmek İHANET… tüm bu olumsuzluklara kim DUR diyecek! Elbette ki adli görevliler, yargı ve hukuk. Yasalar buna müsaade etmemesine rağmen yasaları uygulayıcılar siyasilerin emir erleri olursa işler iyice çıkmaza girer. Batı ülkelerinde CUMHURİYET SAVCISI diye bir makam bir görev yoktur. Bu sadece bize özgü bir kavramdır. Çünkü Cumhuriyetin kurucuları şu hakikati gördüler, cumhuriyeti koruyamazsak hukuku ve de adaleti de tesis edemeyiz. Onun için bizim Savcılarımız Cumhuriyet Savcısıdırlar. Yani önce Cumhuriyet ve değerlerini korumakla yükümlüdürler. Devlet diye görünen algıya karşı bile esas vazifeleri Cumhuriyeti korumaktır. Siyasileri ya da hükümet yetkililerini değil. Önce cumhuriyeti koruyacaklar. Peki, şimdilerde durum nasıl işliyor diye sorarsanız maalesef buna olumlu cevap veremeyiz. 2010 Referandumu ile FETÖ sistemine teslim edilen yargı, 15 Temmuz Darbe Girişimi sonrasında da yeni yapılanmaların insafına bırakıldı. Yaklaşık 15 bin hâkim ve savcı siyasi öncelik gözetilerek işe alındı. Birçoğu avukatlık yapmaktan bile aciz insanlar Hâkim ve Savcı yapıldılar. Hem de Süleyman efendinin ya da onun adını kullanan referanslarla. Durum böyle olunca da bazı hâkim ve savcılar kendilerini Cumhuriyet Savcısı değil, Süleyman efendinin avukatı zannediyorlar. Alınan ve de verilen bu kararlar yargıya olan güveni yerlere serdi.
Hatta öyle ki Adalet Bakanı Bekir Bozdağ bile isim vermeden İçişleri Bakanı Süleyman Soylu ve adliyelere müdahale eden siyasilere karşı sert uyarılarda bulunarak özetle "Siyasetçiyseniz siyasetinizi yapın. Adliyeler sizin oyun alanınız değildir. Hiçbir Hâkim ve Savcıya kimse talimat veremez!" diyerek yaşanan fiili durumu ortaya koymuştur. Önce yargı bağımsızlığının tesis edilmesi gerekmektedir. Bunun yolu da ÖZGÜR BASIN anlayışıdır. Basın özgürlüğü sağlanırsa yargı bağımsızlığı için mücadele eden kahramanlar gerekli kamuoyu desteğini sağlayacaklardır. Lakin siyasileri en masum bir şekilde eleştiren bizim gibi gazetecileri suç makinesi gibi gösterip, üstüne üstük de mükerrere takıp akılları sıraca ceza evine tıkmaya çalışan sözde hukukçular şunu bilmelidirler ki köleliğe alışmış insanlara özgürlüğün güzelliğini anlatmanın imkansız olduğunu biliyoruz. Onun için de yeri ve zamanı geldiğinde o makamları işgal eden zavallıları ayıktırmak yerine o makamları onlardan temizlemeyi tercih edeceğimizi de bilsinler.
Basın özgürlüğü için herkesin ve de her kesimin mücadele etmesi gerekmektedir. Basın özgür olursa haklarınızı savunan bir kitle olur, sesinizi duyuran, zulme baş kaldıran cesur sesler yükselir. 3.Göz Medya ve şahsıma "HAKLI OLANIN CESUR SESİ" ünvanını sizler verdiniz. Biz de büyük bir onurla bunu taşımaya çalışıyoruz. Biliyoruz ki layık olmadığımız anda bu ünvanı bizden alacak olan irade de sizlersiniz. Onun içindir ki bunca hukuksuz davalara, siyasallaşmış iddianamelere rağmen zerrece geri adım atmadan hak arayışını sürdürüyoruz. Yanlışa yanlış, doğruya doğru demeye devam edeceğiz. Yandaş ve yalaka, KAPIKULU olmayı marifet zanneden meslektaşlarımız da bir gün bu onurlu mücadeleye katılacaklardır.
Şimdi gelelim çocuklarımızın TORBACILARIN İNSAFINA TERK EDİLİŞİNE! Sevgili dostlar, belediyeler Milyonluk israflar, rantlarla bize ait olan bütçeleri har bulup harman savuruyorlar. Oysaki evlatlarımızın güvenliği her şeyin üzerindedir. Bakın Orhangazi'de bile okul önleri tornacıların insafına terk edilmiş. Daha birkaç önce bir kızımız uyuşturucu satıcısının kurbanı olup intihar etmedi mi! Peki, o günden bugüne o okul etrafında nasıl tedbir alındı diye sorsam ne cevap verebilirsiniz? Elbette ki veremezsiniz çünkü tedbir yok. İyi de İçişleri bakanı Süleyman Efendi "Okul önlerinde uyuşturucu satıcısı görürseniz ayaklarını kırın" diye ferman yayınladı! Neden acaba! Kaldı ki buradan emniyet yetkililerine sesleniyorum "SAKIN OLA Kİ SÜLEYMAN EFENDİNİN BU HUKUKSUZ FERMANINA KANMAYIN. YARIN YARI YOLSA KALIRSINIZ" zira kanunsuz hiçbir talimat yerine getirilemez. Süleyman efendinin hukuk tanımaz çözümüne karşın hakiki ve de basit bir çözüm önerimiz var. Okul çevrelerinde güvenlik kameraları kurulsun, bu kameralar hem emniyet hem de İlçe Milli Eğitim Müdürlüğünden takip edilebilsin. Şüpheli bir durum karşısında da emniyet yetkilileri bilgilendirilsin. Bu kadar basit bir çözümle çocuklarımız TORBACILARIN şerrinden korummuş olur. Maliyeti taş çatlasın BİR MİLYON TL bile etmez. Her yıl Orhangazi Belediyesi yandaş ve yalaka basına bundan daha çok bütçe ayırıyor. 3.Göz Medya ve İrfan Aydın işte bu hakikatleri dile getirdiği için hedef oluyor. Takdir sizin. Biz hakikati söylemeye devam edeceğiz.
Yazılı izin alınmaksızın site içeriğinin fiziki veya elektronik ortamda kopyalanması, çoğaltılması, dağıtılması veya yeniden yayınlanması aksi belirtilmediği sürece yasal yükümlülük altına sokabilir. Daha fazla bilgi almak için telefon veya eposta ile irtibata geçilebilir.