Üçüncü Göz Gazetesi: İnsanı Ölümden ECELi Korur!

İrfan AYDIN / HÜSEYNİ
huseyni1661 @ gmail.com

Yaptığımız meslek gereği her an ölümle burun burunayız. Hele hele bizim gibi mesleğinin hakkını veren gazetecilerin ölümle kardeş olmaları kaçınılmazdır. Zira, her an ölüme ve de suikastlara davetiye çıkarıyoruz.

Nitekim 32 yılı geride bıraktığım meslek hayatımda sayısız suikastlara uğradım. Bunlardan ikisi direk öldürülmem üzerine kurgulanmış, diğerleri de yıldırma amaçlıydı. Elbette ki tespit edilememiş başka da suikastlar olmuştur. Hukuksuz davaları da suikast kabul edersek bine yakın saldırıya uğradığımız delilleriyle sabittir.

90lı yılların karanlık cinayetlerinin üzerine giderken mafya- siyaset- terör- uyuşturucu- basın ayağını delilleriyle oturtunca olanlar oldu ve de susturulmamız için tehditler, saldırılar ve suikastlar devreye kondu. İşyerimde 4 kahpe kurşuna hedef oldum. Evet, her ne kadar bu kurşunlar öldürülmem amaçlı sıkılmadıysalar da 3 metrelik mesafe ve 1 metrelik dar bir koridordan gelişi güzel sıkıldıkları dikkate alınırsa ölümcül de olabilirlerdi. Nitekim 2 kurşun dizime sıkılırken diğeri ayağıma, dördüncü de belden yukarı sıkıldı. Çok şükür bir an bile yolumdan ve de kararlılığımdan dönmedim. Acil müdahale yapıldıktan sonra olaydan 2 saat sonra canlı yayına çıkarak yılmayacağımı ve de mafya sisteminin çökmesi için elimden geleni yapacağımı haykırdım. Evet, bu yayın mafya zihniyetine büyük darbe vurmuştur.

Fakat esas ölümcül darbeleri daha önce vurmaya kalmışlardır. 2010 yılında Sahte PEYGAMBER Evrenosoğlu dosyasını açtığım için tetikçi tutulmuş ve de ölümüme fetva verilmişti. 17 yaşlarında yetim bir Dağıstanlı delikanlı bu iş için görevlendirilmiş, ailesiyle tehdit edilen genç de bunu kabul etmişti. Dönemin Orhangazi Kaymakamı Ertan Peynircioğlu ve de Jandarma Komutanı Yüzbaşı (o dönem) Ahmet Uzun'un devlet adamlığı sayesinde kısa zamanda çete çökertilmişti. Dönemin Emniyet Müdürü İ. Yücel Boy ise FETÖ ile işbirliği yaparak bizi ölüme terk etme eğilimi gösterince Ahmet Komutan kelimesi kelimesine "Sen ne saçmalıyorsun! Emniyetin İrfan Beyi korumaya gücü yetmiyorsa biz Jandarma olarak İrfan Beyi koruruz. Ülkede 2. Bir gazeteci cinayetinin mesulü mü olmak istiyorsunuz!?" diyerek İ.Yücel Boy'u paylamıştı. Nitekim o çetenin çökertilmesinde en büyük pay sahibi dönemin Jandarma Komutanı Yüzbaşı Ahmet Uzun ve İlçe Jandarma ekipleri olmuştur. Haklarını yiyemem Emniyet de İ.Yücel Boy'a rağmen gerekli tedbirleri almış, dönemin cesur yürekleri Oktay bey, Ahmet Beyler başta olmak üzere evimin ve işyerimin etrafında gerekli tedbirleri alan o yiğit Türk Polisleri görevlerini layıkıyla yapmışlardı. Bu olayın tanıklarından birisi de Nostalji Kafenin işletmecisi Yüksel Özdemir ağabeydir. Bizi sevmeyen ama ne diyor bu diyen samimi insanlar Yüksel beyden ayrıntıları öğrenebilirler. Bende Allah vergisi öyle bir hafıza vardır ki normal zamanlarda kilitlenir düşmanımı bile hatırlamam ki kin gütmeyeyim diye. Fakat olaylara yönelince konuşulanları kelimesi kelimesine hatırlarım. Bu biraz aldığımız özel eğitimin, genel olarak da üzerimizdeki manevi elin eseridir.

Bu olaydan sonra FETÖ dosyasını açtım ki resmi tutanaklarda FETÖ tabirini ilk kez 2010 yılından itibaren biz kullandık. Nihayet 15 Temmuz Darbe Girişimi sonrası Devletin Resmi Yazışmalarında da bu yapılanmanın adı FETÖ diye resmiyet kazanmıştır. İşte 2010 yılında FETÖ dosyasını açtığımızdan sonra başımıza gelmeyen kalmadı. Önce adliyelerde suikastlara uğradık sonra da fiili olarak sahalarda… 2012 yılının 10 Temmuz'u olsa gerek (1 – 2 günlük yanılma olabilir) ilçede FETÖ yapılanmasını koruyan, keşiflere giderken bile araçta Fethullah Gülen kasetleri dinleyen dönemin Orhangazi Savcısı Y.S.Ş. beni makamına davet ederek çay ısmarladı. Aramızda aynen şöyle bir konuşma geçti " Y.S.Ş – İrfan Bey, Hocaefendi ve ekibine karşı çok sert yazılar yazıyorsun. Lütfen yazılarını yumuşat. Yoksa ŞAİBELİ BİR KAZAYA kurban gidebilirsin!" ben de "Sayın savcım, bir ihbar mı aldınız!" dedim. Y.S.Ş "Yoo İrfan BEY, Türkiye'de bu işlerin böyle döndüğünü çok iyi bilirsin. Ben seni uyarmak istedim!" ben de kendisine "Sayın Savcı! Siz görevinizi yapın ben de kendimce tedbirlerimi artırayım. Fakat şunu biliniz ki ben bu yola HÜSEYNİ ahlak üzere çıktım. Kerbela'daki pusuyu ve katliamı bilir, Küfe'ye öyle yürürüz" oradan çıktım ve bir hafta sonra 18 Temmuz 2012 tarihinde Kıbrıs Cumhurbaşkanı sayın Derviş Eroğlu'nun özel daveti üzerine Kıbrıs Barış Harekatının yıl dönümüne katılmak üzere Kıbrıs'a gittim. 21 TEMMUZ günü döndük. 22 Temmuz 2012 Pazar Günü evimin önünde park halindeki aracıma bindim ve Örnekköy çıkışında aracıma düzenlenen sabotaj nedeniyle gevşetilen rot başlarının çıkması sonucu ölümcül bir trafik kazası yaşadık. Şükür ki oradan da sağ kurtulduk. Sonrasında suikast serileri ardı arkasında geldi ve de gelmeye de devam ediyor.

Şimdi soruyorum! Yanında aniden bir balon patlasa iki ay o korkuyu üzerinden atamayacak durumda olanların bizi yok saymasına ne demeli! Biz işimizi yapıyoruz. Herkes işine bakacak. Yaşadıklarımız bunlardan ibaret değil elbette. KOM Şube operasyonları, tetikçiler, tefeciler, uyuşturucu baronları, siyasiler, gazeteciler ve niceleri…

Hülasa i kelam İmam Ali Efendimize soruyorlar "Ya İmam, ölümden hiç mi korkmuyorsun?" Mübareğin cevabı "İnsanı ölümden eceli korur" oluyor. Anlayacağınız canlar bizi ölümden ecelimizden başka bir şey korumuyor. Ecel geldiğinde de sizi ölümden koruyacak hiçbir güç yoktur. Onun için korkaklar bin kez, cesurlar bir kez ölürler. Hele hele aşıksanız hiç ölmezsiniz. Zira Yunus Emre ne güzel özetlemiş "Ölen hayvan imiş / Aşıklar Ölmez" biz, ölümü ölümsüzlük kapısı bilenlerdeniz. Bizi kimse ölümle tehdit etmeye kalkmasın. Bugünlerde bizimle ilgili olarak hareketliliğin olduğunu biliyoruz. Takip de ediyoruz. Lakin şunu bilsinler ki ben de o ahmakları bekliyorum. Dünya ile ilgili bir sevdam yok ki ölümden kaçayım. Rahmetli Kemal Sunal'ın dediği gibi tek şart mermileri hijyenik olsun ve de hiçbir çocuğun ve de kadının yanında bana ateş etmesinler. Zira ölüm beni korkutmaz lakin kadın ve çocukların korkması beni can evimden vurur. Vasiyetimi zaten yazmışım. O vasiyete uymak ve de vasiyetin gereğini yerine getirmek öncelikle Arslan Abimin saniyen de dostlarımın görevidir. Ne Demişti Son Çağın Bilgesi Prof. Dr. Haydar Baş Hocam "KORKMAZ İBRAHİM OLAN NEMRUT'UN ATEŞİNDEN" sağlıcakla kalın. İrfan Aydın / Hüseyni / 10/02/2024

İrfan AYDIN / HÜSEYNİ / diğer yazıları