Hayatımızı sloganlarla yaşamaya alıştığımız bu günlerde herkesin dilinden düşürmediği bir söz vardır. "Şehitler ölmez, vatan bölünmez"diye. Şehitlerin ölmediğine Allah(cc) şahitlik yapıyor. Kur'an'da "Allah yolunda öldürülenleri ölüler sanmayın. Aksine onlar diri olup Rableri katında rızıklandırılmaktadırlar." (Ali İmran, 3/169)" buyrularak şehitlerin ölmediği vurgulanıyor. Fakat vatanın bölünmeyeceği garanti edilmiyor. Gaflet ve dalaletin ve de hatta ihanetin kol gezdiği bir ülkenin değil bölünmesi yok olması tarihi bir hakikattir. Ülkemizde yaşanan hızlı çöküntüye bakarak hala daha şehitler ölmez, vatan bölünmez edebiyatıyla avunmaya devam ede duralım, haçlıların atlarının ayak sesleri camilerimizin mihraplarında bile duyulur oldu. Ama diyalog sarhoşluğunda olanlara bu sesler elbette rakkaşelerin duyduğu zil sesi gibi geliyordur. Ama Endülüs'te yaşayanlara da bir zamanlar hoş gelen bu sesler daha sonra elem ve kederin habercisi olmuştu. Engizisyon mahkemelerinde yargılanıp, diri diri yakılmayla cezalandırılan diyalog kurbanlarının çığlık sesleri hala daha Gırnata sokaklarında yangılanıyor. Onlar da şehitler ölmez vatan bölünmez diyorlardı fakat şimdi cesetlerini bile gömecek bir vatan toprakları yok. Kurtuba Camiinin bağrına kocaman bir haç sapladılar.
Ne diyordu Endülüslü bir ana oğluna "Ağla oğlum ağla, dün erkekler gibi savaşmasını bilmeyen, bu gün kadınlar gibi ağlar." Şimdi sorarım sizlere bu gidişatın sonu nicedir. Vakıflar yasasının Kurtuba Camiine saplanan haçtan ne farkı var. Topraklarımız banka kredileri, maden yasası, dış sermaye, mandacı zihniyet vs. sebeplerle elimizden çıkıyor haberimiz yok. Gelin şimdi küçük bir tefekkür yapalım. Çanakkale Zaferinin yıl dönümünü kutladığımız bu günlerde ecdadımızın düşmanlarıyla bizim dost diye ellerine eteklerine sarıldıklarımıza bir bakalım. Bizler Çanakkale'de kimlere karşı savaştık. Hazreti Peygamber Hıristiyanlık ve Musevilik varken neden yeni ve saf bir dinle gönderildi. Eğer dinlerarası diyalog safsatası ve sözüm ona Hazreti İbrahim'de buluşalım yalanları prim yapacak idiyse ne diye Âlemlere Rahmet, korkutucu ve müjdeleyici olarak görevlendirildi. Madem birileri Hz. Muhammed(s.a.v)siz bir cennet vaat ediyor ve Müslüman olduklarını söyleyenler de bunların peşinden gidiyor, öyleyse bir yerlerde yanlışlık olması gerekmez mi.? Ecdadımız, aç, susuz, çıplak ayak, silahsız bir şekilde topraklarımıza sokmadıkları düşmana şehit kanlarıyla yoğrulmuş bu aziz vatanın her karışını peşkeş çekerek mi şehitlerimize karşı borçlarımızı ödüyoruz. Milletin içinde bulunduğu ekonomik bunalım neticesinde bankalara mahkum olduğu bir hakikat. Neredeyse banka borcu olmayan bir ferdimiz yok gibi bir şey. Çiftçi kesimi takla atan kredileriyle boğuşurken, esnafın durumu onlardan farksız bir halde. Birkaç banka hariç, geride kalan bankaların tamamı ya yabancıların elinde ya da hisselerinin büyük bir kısmını yabancılara devretmiş durumdalar.
Bazı bankaların özellikle çiftçi kesiminin elindeki tarım arazilerine yönelik kredi vermesi ve çiftçilerimizin mal varlıklarına ipotek koyması hassasiyetle takip edilmesi gereken konuların başında yer alıyor. Çıkarılan vakıflar yasası gereği, azınlık vakıflarına sınırsız mülk edinme hakkının yanı sıra yabancı şirket ve vakıflara da ortak olma hakkını getiriyor. Şimdi yüz yıllardır Atatürk'ün tabiriyle fitne ve ihanet ocağı olan Fener Rum Patrikhanesi bu özel bankaların her hangi birine ortak olması halinde otomatik olarak ipotekli topraklara da ortak olmuş olur. Zaten Zıraat Bankasından yatırım amaçlı aldıkları düşük faizli kredileri ödeye bilmek maksadıyla aldıkları yeni kredileri ödeme imkânı olmayan çiftçilerimizin ellerindeki topraklar kansız ve savaşsız patrikhanenin ve diğer ekalliyet mensuplarının eline geçmiş olmayacak mı? Akop efendi "yahu Ahmet efendi, artık şu bizim yeri terk etsen diyorum." Dediğinde ne cevap verecek Ahmet Bey, "burası benim sen de kim oluyorsun" mu diyecek? Diyemez, dese bile Akop efendinin ne cevap vereceğini size şimdiden şöyleyeyim. " Ahmet Efendi ben laik, demokrat Türkiye Cumhuriyetinin kanunlarına karşi çok saygıliyim. Fakat sen bölücülük yaparsın. Ben senle uğraşamam, çağırayim jandarmayı da derdini ona anladirsinnnn.." aynen böyle olacak. Adamlar senin askerini sana karşı kullanacak. Yunan askeri getirmesine gerek yok. Kanun çıkarken sesini yükseltmeyip, buna engel olmayanların Akop efendinin hizmetine girmekten başka çaresi yoktur. Yanlış anlamayın Akop Efendi kanunlar çerçevesinde hareket edecek.
Savcı da ondan yana olmak zorunda hâkim de, asker de polis de. Tıpkı bu milletin Akopların, Joseflerin Hansların hayrına kanun çıkaranların yanında oldukları gibi. Bahçesine gül diken, bülbül sesi dinler. Kargaya uyanların varacağı yer de bellidir. Şimdi hala daha şehitler ölmez vatan bölünmez" diyerek şehitlerimize karşı vazifemizi yaptığımıza inananlar varsa diyecek bir sözümüz yok.
Ben gülü çok severim. Hem Peygamberimin kokusunu taşır, hem de bülbüle davetiye çıkarır. Ne dersiniz çocukluğunda bile karga kovalayan Atatürk'ün gösterdiği yoldan mı gideceğiz, yoksa kargaların peşine takılanların yolundan mı? Benim Baş'ım belli, Baş'sız olanlar düşünsün.
(İlk Yayın Tarihi: 18 MART 2014 SALI)