Üçüncü Göz Gazetesi: Hâkim ve Savcılar Nasıl KATİL Olurlar!

İrfan AYDIN / HÜSEYNİ
huseyni1661 @ gmail.com

Rahat olun burada cinayet yöntemlerini anlatmayacağız. Zaten bizden uzak olsunlar. Cinayet, sadece silahla adam öldürerek işlenmez. Bazen verdiğiniz ya da veremediğiniz kararlarla öyle cinayetlerin işlenmesine neden olursunuz ki kırk katil sizin işlediğiniz cinayetleri işleyemez.

Nasıl mı? Şimdi gelelim sorunuzun cevabına. Öncelikle şu çok iyi bilinmelidir ki hayat boyu herkes yeri ve zamanına göre bazen savcı bazen da hâkim olur. Hâkim ve savcı olmak için illa ki adliye görevlisi olmanıza gerek yoktur. Nitekim Yüce Allah Kur'an ı Kerimde "Allah sizden adaletle hükmetmenizi ister" ayetiyle herkesin hüküm sahibi olduğunu ve de hükmederken adil olması gerektiğini vurgular.

Mesela 90lı yıllarda bilhassa Refah Partisi içinde yapılanan radikal dincilerin ağızlarına doladıkları bir ayet vardı. Maide Süresi 44. ayet. "Allahın hükmüyle hükmetmeyenler kâfirlerin ta kendisidir" mealindeki ayeti alır ülkeyi idare edenlerin kâfir olduklarını anlatırlardı. Özal kâfir, Menderes kâfir, İnönü kâfir, Baykal kâfir vs. iyi de siz iktidar olursanız siz de kâfir olmayacak mısınız bu mantığa göre diye sorduğumuzda saçma sapan cevaplar verirlerdi. Oysaki o ayet devlet yöneticileri için değil, tüm insanlar için geçerli bir ayettir. Kâfir, kelime manası hakkı örten demektir. Kim ikili ilişkilerinde hakkı örterse o da kâfir olur. Hüküm sadece ve sadece adil olursa hüküm sayılır. Adaletten ayrılan her hüküm zulümdür. Bunu ister savcı versin, ister hâkim versin, isterse de sıradan vatandaş versin hiç fark etmez. Ve de adil olmayan hükümler çok zaman cinayetten daha kötü neticelere sebebiyet verir.

Şimdi gelelim adliye hâkim ve savcıları nasıl katil olurlar sorusunun cevabına. Bir savcı önündeki deliller kapsamında yasalar çerçevesinde idam talep etmekle zalim olmaz. Eğer ki lehte ve aleyhte topladığı delillerin değerlendirmesi neticesinde yasalar o sanık için idamı öngörüyorsa savcı bunu talep edebilir. Kılı kırk yararak hüküm vermek hâkimin işidir. O ince hesap edecek. Savcı da bir tarafın avukatlığını yaparcasına inatla savının peşinde koşamaz. O da oluşan deliller ışığında savını değiştirebilir ve idam istediği sanık için mahkeme sürecinde beraat talep edebilir. Bunlar çelişkili kararlar değildir. Lakin bir yerlerden talimat alınarak ya da kibar tabirle görüş alınarak hüküm tahsis edilirse işte o zaman cinayetin alası işlenmiş olunur. Bunlara müsaade edemeyiz.

Bizler, Hâkim ve Savcılara yönelik "Adil olun" ikazını bile talimat sayan bir anlayışla hareket ederken bazı aymazlar telefonu kaldırıp dosyanın nasıl neticelenmesi gerektiğini dikta edebiliyorsa zaten önce ahlak ve izan katledilmiş demektir. Bu kadar siyasi baskının olduğu ortamdan adil kararlar beklemek de beyhude olur. İşini düzgün yapan Savcılara yönelik kurulan kumpasın içinde başka savcılar yer alırsa, çete mensuplarından zoraki delil üretmeye çalışılırsa, siyasi iradeye boyun eğmeyen hakim ve savcılar dışlanırsa, verilecek kararlar duruşmadan önce yazdırılırsa, savcıların soruşturma açma izinleri bile başsavcılara bağlanırsa, dayısı olanlar kayrılır, ayıyı bile dayı diye yutturanlar itibar görürse…işte o zaman adliyeler adalet merkezi olmaktan çıkar, zulmün tam merkezi olurlar.

Bugün gelinen noktada Adalet Bakanı Sayın Bekir Bozdağ bile feryat eder konuma gelmişse bizim yazdıklarımız devede kulak misali kalır. Sayın Bakan ısrarla hâkim ve savcıların siyasi baskılar nedeniyle iş yapamaz hale geldiklerini söylüyor. Hem de kameraların karşısına geçerek bunu söylüyor. Bir önceki Adalet Bakanı Sayın Abdülhamit Gül de benzer şekilde feryat etmiş, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu'ya hitaben "Adliyelerden elinizi çekin. Kimse hâkim ve savcılara talimat veremez" çıkışını yapmış, bir süre sonra da görevden azledilmişti. Demek ki adliyeler üzerinde Adalet Bakanlığının hükmü Süleyman Soylu'nun oluşturduğu etki kadar değilmiş. Ne acı bir durum. Zaten kolluk kuvvetleri İçişlerine bağlı. Yani en azimli Savcı bile operasyon yapacaksa İçişleri Bakanlığının ukdesindeki personelle yapmak zorundadır. Mesela ÇETE OPERASYONU YAPMAK İSTEYEN BİR SAVCI talimatı Emniyet ve Jandarma ekiplerini bildirir. Bu ekipler içinde çürük elma varsa ya da yukardan aldığı talimatta "FALANCA KİŞİLERE YÖNELİK OPERASYON OLACAĞI ZAMAN BİLGİMİZ OLSUN" denirse o polis bu bilgiyi yukarılara vermek zorunda kalır. Böylece en iyi savcının operasyonu bile MİNYATÜR kalır. Çünkü operasyon gerçek zanlılara değil de ortaya yem olarak atılanlara yapılmış olur. Böylece Savcı Beyin ya da Savcı Hanımın itibarı da zedelenmiş olur. Boşuna mı ADLİ KOLLUK ŞARTTIR diyoruz. Adliyeler öncelikle BAŞSAVCILARIN SULTASINDAN KURTARILMALIDIR. Cumhuriyet Savcıları her alanda özgürce hareket edebilmelidirler. Soruşturma açma yetkisi Başsavcıların tekelinden alınmalıdır. Aksi halde her adliyeye siyasilerin arzularına göre Başsavcı ataması yapılır ve kendi taraftarlarına yönelik yapılacak soruşturmaların önüne geçilir. Buna daha fazla göz yummamız imkânsızdır. Benzer sorunları Orhangazi Adliyesinde yaşıyoruz. Belediyedeki yolsuzluk iddiaları belgeli bir şekilde 300 Trilyonu aşıyor. Dahası FETÖ sistemine en az 100 Trilyonluk bir rant sağlandığını belgeleriyle ortaya koyduk, diğer yolsuzluklar da öyle fakat Belediye yönetimi AKPli diye dosyalar ilerlemiyor. Bırakın ilerlemesini bizi yıldırmak için ha bire hukuksuz davalar açılıyor. En ufak bir ifade için bile KOM Şube ekiplerince alınıp, nezarete atılıyorum. Sonra Bursa'dan tekrar Orhangazi'ye getirilip serbest bırakılıyorum. Her seferinde hani vardır ya mahallenin ….. çocuklar top oynamasınlar diye toplarını alıp keserler ya. Fakat her seferinde çocuklar yeniden top alır oynarlar. Bizimki de o misal. Her seferinde telefonuma el koyuyorlar. Sebepsiz yere ve de hukuk kurallarını alt üst edercesine. Neymiş efendim yayınlarda falanca katile hakaret etmişim. Sonuç, suç yok ama telefonuna el korsak belki suç unsuru buluruz. Ya hu adliyeler suç oluşturma merkezleri değil ki. Ne yapmaya çalışılıyor. Boşa kürek çekiyorlar. Bizler Oğuz Töresi ve de Oğuz Soyunun dirilişi için yemin etmiş Atatürk Gençliğiyiz. Gölgesinden Korkanlar Gün Yüzüne Çıkmasınlar diyoruz.

İrfan AYDIN / HÜSEYNİ / diğer yazıları