HOŞGELDİNİZ! BUGÜN 31 EKİM 2025, CUMA

Bir zamanlar böyle “İnsanlık Dersleri” vardı

Aradan geçen 23 yıl sonra yaşananları Gazetemiz Genel Yayın Yönetmeni Muharrem Değirmen'e anlatan Kazım Demirel, bugün olsa yine düşünmeden aynı şeyi yapacağını belirterek; "3 evlat sahibiyim ve onlara her zaman öğütlediğim şey iyi bir insan olabilmektir. Bugün paranız vardır ama insan olamadıktan sonra benim için o paranızın da bir önemi yoktur" dedi.
08.04.2023 11:53
Bir zamanlar böyle “İnsanlık Dersleri” vardı
Bir zamanlar böyle “İnsanlık Dersleri” vardı
Yıl Ocak 2000, Orhangazi ve Bursa kamuoyu insanlık dersi veren bir gencin öyküsüne şahit oluyor. 23 yıl öncesine ait gazete haberlerine yansıyan öyküyü sizlerle paylaşıp bir zamanlar verilen insanlık dersinin bu günlere de örnek olmasını istedik.

İstanbul Barosuna kayıtlı 36 yaşındaki Avukat İsmail Yılmaz, Bursa'dan İstanbul'a giderken Çeltikçi Köyü yakınlarında yağmurunda etkisi ile kaza geçiriyor ve aracı ile 25'lik şarampolden yuvarlanarak uçuyor. O esnada Bursa'dan ailesi ile düğün alışverişinden gelen Kazım Demirel olaya şahit oluyor ve hemen müdahale için duruyor. Hemen İsmail Yılmaz'ın yardımına koşan 26 yaşındaki Kazım Demirel, her yer karanlık olduğu için hiçbir şey göremiyordu. Hemen ana yola çıkarak durdurduğu araçtan el feneri istiyor. Ancak sürücü el fenerini parayla satabileceğini söyleyince, 2 milyon vererek el fenerini satın alıp uçuruma geri dönen Kazım Demirel, kazazede avukat İsmail Yılmaz'ı aracından kurtararak yola kadar çıkartıyor.

 Kazım Demirel, hemen telefonla arkadaşı Serkan Körpe'yi arayarak yardıma çağırdı. Bir an bile düşünmeden yardıma koşan arkadaşı ile birlikte İsmail Yılmaz'ı önce Orhangazi ardından da sevk edildiği Bursa Devlet Hastanesinde bir an bile yalnız bırakmayan Kazım Demirel o günleri; "Eğer gördüğüm bir kaza nedeni ile durup yardım etmeseydim vicdan azabı çekerdim. İnsanlık görevimizi yaptık" dedi. Avukat İsmail Yılmaz ise; "Tam öleceğimi düşünürken iki kahraman imdadıma yetişti. Onlara minnettarım" dedi.

EVLATLARIMA EN BÜYÜK MİRASIM İNSAN OLABİLMEK

Aradan geçen 23 yıl sonra yaşananları Gazetemiz Genel Yayın Yönetmeni Muharrem Değirmen'e anlatan Kazım Demirel, bugün olsa yine düşünmeden aynı şeyi yapacağını belirterek; "3 evlat sahibiyim ve onlara her zaman öğütlediğim şey iyi bir insan olabilmektir. Bugün paranız vardır ama insan olamadıktan sonra benim için o paranızın da bir önemi yoktur. Bakın ben şimdi aradan geçen 23 yıl sonra çıkan gazete haberlerini gururla evlatlarıma gösterip yaşanmış bir olaydan insanlık dersini anlatabiliyorum. Siz de gazete haberini görür görmek konu dikkatinizi çekti ve haberleştirmek istediniz. Tüm insanlığa örnek olması gerektiğini düşünüyorum. Benim evlatlarıma her zaman öğütlediğim budur ve onlara bırakacağım en büyük mirasım her zaman iyi bir insan olabilmektir" dedi.

Muharrem DEĞİRMEN ÖZEL HABER/ 3. GÖZ HRA





 
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Yorumlarınızı paylaşın

--
Bir ülkenin gerçek yüzü, sokaklarındaki düzenle, meydanlarındaki bayraklarla değil; en savunmasız insanlarına nasıl davrandığıyla ölçülür. Bugün bu ülkede, Aydın Söke Açık Cezaevi’nde, sessizce tükenen bir hayat var: Öztürk K. Öztürk K. %75 engelli. Talesemi majör hastası, aynı zamanda tip 1 diyabetli. Yani yaşamı boyunca düzenli kan nakline, insüline ve hijyenik ortama ihtiyaç duyan bir insan. Yürüyerek girdiği cezaevinde bugün artık yatalak hale gelmiş durumda. Kendi ihtiyaçlarını karşılayamıyor, yürüyemiyor, elleri titriyor, bilinci kimi zaman gidip geliyor. Ve o hâlâ orada, duvarların arkasında “infaz” adı altında yaşam mücadelesi veriyor. Cezalandırmak, bir toplumu düzen içinde tutmanın aracıdır, denir. Ama insan onurunu korumayan bir ceza, artık adaletin değil, intikamın alanına girer. Bugün Türkiye’de, “hasta mahpuslar” başlığı altında yüzlerce insan, fiilen ölüm cezasına mahkûm edilmiş durumda. Her rapor “cezaevinde kalamaz” dese de, her dilekçe “uygun değildir” gerekçesiyle geri dönüyor. Peki, neye uygun değildir? Bir insanın yaşamasına mı? Bir devletin vicdanına mı? Öztürk K.’nin kardeşi, “Yürüyerek girdi, şimdi nefes bile alamıyor. Kimse duymuyor” diyor. Oysa devlet, her yurttaşının yaşam hakkını korumakla yükümlüdür — suçlu ya da suçsuz fark etmeksizin. Çünkü yaşam hakkı, hiçbir mahkemenin elinden alamayacağı bir haktır. Cezaevleri, yalnızca demir parmaklıkların ardındaki suçluların değil, dışarıdaki toplumun da aynasıdır. O aynada ne görüyoruz? Gözünü kapatmış bir sistem mi, yoksa el uzatmaya cesaret eden bir toplum mu? Bir devletin adaleti, güçlüye değil, güçsüze gösterdiği şefkatle ölçülür. Öztürk K.’nin durumu bir istisna değil, bir gösterge. Bir ülkenin sağlık sistemi, hukuk düzeni ve vicdanı burada kesişiyor. Ve biz, üçü arasında sıkışmış bir insanın her geçen gün eriyişini izliyoruz. Bu bir siyaset meselesi değil. Bu, insanlık meselesi. Bir insanın yaşamasına yardım etmek, bir partinin, bir ideolojinin, bir grubun meselesi değildir. Bu, hepimizin ortak sorumluluğudur. Yetkililere sesleniyorum: Adalet Bakanlığı’na, Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü’ne, İnsan Hakları Kurumları’na… Bu bir “dosya” değil, bir hayat. Ve o hayat, gün be gün elimizden kayıyor. Bir insanın ölüme terk edilmesi, hukukun değil, sessizliğin eseridir. Ve biz sustukça, adalet bir kelimeden ibaret kalır. Bir mahkûmun yatağında öylece çürüyüp gitmesi, hepimize dokunmalı. Çünkü bir gün, adaletin terazisi yeniden kurulacak. O gün geldiğinde, belki de en çok şunu sorgulayacağız: “Biz sustuğumuzda kim ölmüştü?”
logo

   E-posta: bilgi(@)ucuncugozgazetesi.com
Tüm hakları Üçüncü Göz Gazetesi adına saklıdır: ©2019-2025

Yazılı izin alınmaksızın site içeriğinin fiziki veya elektronik ortamda kopyalanması, çoğaltılması, dağıtılması veya yeniden yayınlanması aksi belirtilmediği sürece yasal yükümlülük altına sokabilir. Daha fazla bilgi almak için telefon veya eposta ile irtibata geçilebilir.