HOŞGELDİNİZ! BUGÜN 31 EKİM 2025, CUMA

Hedef 400 TON

29.07.2025 00:50
Hedef 400 TON
Hedef 400 TON
Bursa'nın Orhangazi ilçesinde faaliyet gösteren balıkçılar, Ağustos ayı ile birlikte başlayacak olan ikinci gümüş balığı sezonuna hazırlanıyor. Kasım ayı sonuna kadar sürecek olan sezonda avlanan Balıkların çoğu yurt dışı ülkelere ihraç olacak, İznik gölünde ikinci sezonda beklenen gümüş balığı miktarı ise ortalama 400 TON civarında.

İznik gölünde Nisan ayı ile birlikte başlayan Gümüş balığı sezonu bir süre sonra sona eriyor ve  Ağustos ayı ile birlikte yeniden başlıyor. Geçtiğimiz yıl plankton patlaması nedeniyle Eylül ayında başlayan ikinci sezon, bu yaz döneminde beklenen zamanda başlayacak.

İznik gölüne kıyısı olan Orhangazi ilçesinde ise gölden gümüş balığı tutan iki kooperatif bulunuyor, Gümüş balığının ikinci sezonunda balık avlayan Narlıca Su ürünleri kooperatifi, Ağustos ayı itibariyle başlayacak olan ikinci Gümüş Balığı sezonundan umutlu olurken, yakalanan balıklar Kooperatif aracılığı ile Başta Amerika olmak üzere Dünya'nın birden fazla ülkesine ihraç edilecek.

Gümüş balığında 2. sezonun güzel geçmesini beklediklerini ifade eden Narlıca su ürünleri kooperatifi başkanı Ertan Baştürk, Orhangazi sahilleri boyunca tutulması hedeflenen gümüş balığı miktarının toplamda 400 TON civarında olmasını beklediklerini söyledi.


İznik gölünde en fazla gümüş balığı üretiminin yapıldığı Orhangazi'ye bağlı Narlıca mahallesinde ki balıkçılar, her geçen sezon düşen gümüş balığı üretiminin artması için bölgeye bir soğuk hava ve balık işleme merkezi yapılmasının önemine dikkat çekerek 3 yıl önce ki ortaya koyulan projenin hayata geçirilmesi için yetkililere çağrıda bulundular.

Her yaz döneminde ortalama 300 ile 500 TON arasında gümüş balığı ile İznik gölünde en fazla balığı tutan Narlıca su ürünleri kooperatifi başkanı Ertan Baştürk, yaptığı açıklama ile üretimin artması ve tutulan balıkların sağlıklı bir şekilde tüketiciye ulaşması için soğuk hava deposu ile işleme merkezi çağrısında bulundu.

 
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Yorumlarınızı paylaşın

--
Bir ülkenin gerçek yüzü, sokaklarındaki düzenle, meydanlarındaki bayraklarla değil; en savunmasız insanlarına nasıl davrandığıyla ölçülür. Bugün bu ülkede, Aydın Söke Açık Cezaevi’nde, sessizce tükenen bir hayat var: Öztürk K. Öztürk K. %75 engelli. Talesemi majör hastası, aynı zamanda tip 1 diyabetli. Yani yaşamı boyunca düzenli kan nakline, insüline ve hijyenik ortama ihtiyaç duyan bir insan. Yürüyerek girdiği cezaevinde bugün artık yatalak hale gelmiş durumda. Kendi ihtiyaçlarını karşılayamıyor, yürüyemiyor, elleri titriyor, bilinci kimi zaman gidip geliyor. Ve o hâlâ orada, duvarların arkasında “infaz” adı altında yaşam mücadelesi veriyor. Cezalandırmak, bir toplumu düzen içinde tutmanın aracıdır, denir. Ama insan onurunu korumayan bir ceza, artık adaletin değil, intikamın alanına girer. Bugün Türkiye’de, “hasta mahpuslar” başlığı altında yüzlerce insan, fiilen ölüm cezasına mahkûm edilmiş durumda. Her rapor “cezaevinde kalamaz” dese de, her dilekçe “uygun değildir” gerekçesiyle geri dönüyor. Peki, neye uygun değildir? Bir insanın yaşamasına mı? Bir devletin vicdanına mı? Öztürk K.’nin kardeşi, “Yürüyerek girdi, şimdi nefes bile alamıyor. Kimse duymuyor” diyor. Oysa devlet, her yurttaşının yaşam hakkını korumakla yükümlüdür — suçlu ya da suçsuz fark etmeksizin. Çünkü yaşam hakkı, hiçbir mahkemenin elinden alamayacağı bir haktır. Cezaevleri, yalnızca demir parmaklıkların ardındaki suçluların değil, dışarıdaki toplumun da aynasıdır. O aynada ne görüyoruz? Gözünü kapatmış bir sistem mi, yoksa el uzatmaya cesaret eden bir toplum mu? Bir devletin adaleti, güçlüye değil, güçsüze gösterdiği şefkatle ölçülür. Öztürk K.’nin durumu bir istisna değil, bir gösterge. Bir ülkenin sağlık sistemi, hukuk düzeni ve vicdanı burada kesişiyor. Ve biz, üçü arasında sıkışmış bir insanın her geçen gün eriyişini izliyoruz. Bu bir siyaset meselesi değil. Bu, insanlık meselesi. Bir insanın yaşamasına yardım etmek, bir partinin, bir ideolojinin, bir grubun meselesi değildir. Bu, hepimizin ortak sorumluluğudur. Yetkililere sesleniyorum: Adalet Bakanlığı’na, Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü’ne, İnsan Hakları Kurumları’na… Bu bir “dosya” değil, bir hayat. Ve o hayat, gün be gün elimizden kayıyor. Bir insanın ölüme terk edilmesi, hukukun değil, sessizliğin eseridir. Ve biz sustukça, adalet bir kelimeden ibaret kalır. Bir mahkûmun yatağında öylece çürüyüp gitmesi, hepimize dokunmalı. Çünkü bir gün, adaletin terazisi yeniden kurulacak. O gün geldiğinde, belki de en çok şunu sorgulayacağız: “Biz sustuğumuzda kim ölmüştü?”
logo

   E-posta: bilgi(@)ucuncugozgazetesi.com
Tüm hakları Üçüncü Göz Gazetesi adına saklıdır: ©2019-2025

Yazılı izin alınmaksızın site içeriğinin fiziki veya elektronik ortamda kopyalanması, çoğaltılması, dağıtılması veya yeniden yayınlanması aksi belirtilmediği sürece yasal yükümlülük altına sokabilir. Daha fazla bilgi almak için telefon veya eposta ile irtibata geçilebilir.