HOŞGELDİNİZ! BUGÜN 01 KASIM 2025, CUMARTESİ

Eğitim-İş yöneticileri tepkili; ‘Bursa’daki çadır skandalın takipçisiyiz’

Eğitim-İş Bursa Şubesi tarafından gündeme getirilen çadır skandalıyla ilgili Bursa'dan seslenen sendikanın genel merkez yöneticileri, bu işin peşini bırakmayacaklarını belirterek, Bakanlığı'n bu skandalı aydınlatıp gereğini yapmasını ve kamuoyundan özür dilemesi gerektiğini söylediler.
16.03.2023 10:33
Eğitim-İş yöneticileri tepkili; ‘Bursa’daki çadır skandalın takipçisiyiz’
Eğitim-İş yöneticileri tepkili; ‘Bursa’daki çadır skandalın takipçisiyiz’

Eğitim-İş Sendikası Genel Merkez yöneticileri, geçtiğimiz günlerde sendikalarının Bursa Şubesi tarafından gündeme getirilen, deprem bölgesinden satın alınan çadırların Bursa'ya getirilerek, buradaki meslek liselerinde üretilmiş gibi gösterilip üzerine logo basıldığı ve yeniden bölgeye gönderildiğine yönelik iddialarla ilgili basın toplantısı düzenleyerek süreci değerlendirdi.



Eğitim-İş Bursa Şubesi'nde yapılan açıklamada konuşan Eğitim İş Genel Sekreteri Cengiz Sarıyer, olayın sonuna kadar takipçisi olacaklarını söyledi. Depremin ardından zincirleme felaketlerin yaşandığını ve bürokrasideki çürümüşlüğün en çarpıcı biçimde dışa vurmasına Bursa'da da tanık olduklarını belirten Sarıyer, "Ne yazık ki benzer bir utanmazlığı unutturmamak, peşini bırakmamak için buradayız. Bildiğiniz gibi; Bursa şubemiz, MEB'in deprem yardımları konusunda yaptığı yanlış propagandayı çürütmüştü. Bakanlığın paylaştığı reklam filminde birçok şehirdeki meslek liselerinde depremzedeler için çadır ve uyku tulumu üretildiği ve deprem bölgesine yollandığı iddia edilmişti. Oysa; Bursa şubemiz ortaya koydu ki bu reklam filmleri, Hitler'in meşhur propaganda bakanı Goebbels'e parmak ısırtacak kadar yalan ve çarpıtlamalarla doluydu. Çünkü Bursa'da üretildiği söylenen o çadırlar aslında Bursa'da üretilmemişti. Ne Şehit Ömer Halisdemir Meslek ve Teknik Anadolu Lisesi'nde metal aksamı üretilmiş, ne de Borsa İstanbul Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi'nde kumaşları dikilmişti" diye konuştu.



"UNUTTURMAYACAĞIZ"…

Bakanlığın olayı aydınlatmak için değil perdelemek için müfettişleri harekete geçirdiğini iddia eden Sarıyer, "Kamuoyunda infial yaratan bu skandal bile MEB'in meseleye adalet ve hakkaniyet eksenli yaklaşmasını sağlayamadı. Depremzedeler üzerinden yapılan bu yalan reklam organizasyonuna alet olan hiçbir okul yöneticisinin rahatı bozulmadı. Şimdi bu hamleleriyle birlikte tepkilerin soğumasını ve rezaletin unutulmasını bekliyorlar. Biz, 'Unutmayacağız, unutturmayacağız ve bu utanmazlığın peşini bırakmayacağız' demek için buradayız. Reklam filminde bu çadır üretiminin 9 ildeki meslek okullarında yapıldığı ileri sürülüyordu, şimdi diğer illerde de Bursa'daki gibi hayali üretim yapılıp yapılmadığının peşine düşüyoruz" dedi.



Bakan Özer'e sorular

Milli Eğitim Bakanı Mahmut Özer'e, isimleri verilen okulların Milli Eğitim Bakanlığı tarağından tespit edilip edilmediğini soran Sarıyer şunları söyledi: "Bu iddialar doğru değilse, Bursa İl Milli Eğitim Müdürü'nü bizim ifşaatlarımızın hemen sonrasında neden görevden aldınız? Bakanlık tespit edilmişse, bu okullara çadır üretimi için ne kadar ödenek gönderilmiş, makine, teçhizat alımları yapılmış mıdır? Bu il ve okulların dışında başka il ve okullar var mıdır? Bu okullarımızın hangisinde ve varsa başka okullarda 6 Şubat'tan bugüne kadar kaç adet çadır üretilmiş ve bölgeye sevk edilmiştir? Çadır üretimi yapıldığını iddia ettiğiniz bu okullardaki kamera kayıtları güvenceli biçimde korunmakta mıdır? Başka bir deyişle skandallar dizinine bir de delil karartmayı eklemeyi düşünüyor musunuz? Milli Eğitim Bakanlığı görevine devam etmeyi düşünüyor musunuz? Bu skandalları önce aydınlatmayı, sonra gereğini yapmayı, kamuoyundan içtenlikle özür dilemeyi düşünüyor musunuz? "


Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Yorumlarınızı paylaşın

--
Bir ülkenin gerçek yüzü, sokaklarındaki düzenle, meydanlarındaki bayraklarla değil; en savunmasız insanlarına nasıl davrandığıyla ölçülür. Bugün bu ülkede, Aydın Söke Açık Cezaevi’nde, sessizce tükenen bir hayat var: Öztürk K. Öztürk K. %75 engelli. Talesemi majör hastası, aynı zamanda tip 1 diyabetli. Yani yaşamı boyunca düzenli kan nakline, insüline ve hijyenik ortama ihtiyaç duyan bir insan. Yürüyerek girdiği cezaevinde bugün artık yatalak hale gelmiş durumda. Kendi ihtiyaçlarını karşılayamıyor, yürüyemiyor, elleri titriyor, bilinci kimi zaman gidip geliyor. Ve o hâlâ orada, duvarların arkasında “infaz” adı altında yaşam mücadelesi veriyor. Cezalandırmak, bir toplumu düzen içinde tutmanın aracıdır, denir. Ama insan onurunu korumayan bir ceza, artık adaletin değil, intikamın alanına girer. Bugün Türkiye’de, “hasta mahpuslar” başlığı altında yüzlerce insan, fiilen ölüm cezasına mahkûm edilmiş durumda. Her rapor “cezaevinde kalamaz” dese de, her dilekçe “uygun değildir” gerekçesiyle geri dönüyor. Peki, neye uygun değildir? Bir insanın yaşamasına mı? Bir devletin vicdanına mı? Öztürk K.’nin kardeşi, “Yürüyerek girdi, şimdi nefes bile alamıyor. Kimse duymuyor” diyor. Oysa devlet, her yurttaşının yaşam hakkını korumakla yükümlüdür — suçlu ya da suçsuz fark etmeksizin. Çünkü yaşam hakkı, hiçbir mahkemenin elinden alamayacağı bir haktır. Cezaevleri, yalnızca demir parmaklıkların ardındaki suçluların değil, dışarıdaki toplumun da aynasıdır. O aynada ne görüyoruz? Gözünü kapatmış bir sistem mi, yoksa el uzatmaya cesaret eden bir toplum mu? Bir devletin adaleti, güçlüye değil, güçsüze gösterdiği şefkatle ölçülür. Öztürk K.’nin durumu bir istisna değil, bir gösterge. Bir ülkenin sağlık sistemi, hukuk düzeni ve vicdanı burada kesişiyor. Ve biz, üçü arasında sıkışmış bir insanın her geçen gün eriyişini izliyoruz. Bu bir siyaset meselesi değil. Bu, insanlık meselesi. Bir insanın yaşamasına yardım etmek, bir partinin, bir ideolojinin, bir grubun meselesi değildir. Bu, hepimizin ortak sorumluluğudur. Yetkililere sesleniyorum: Adalet Bakanlığı’na, Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü’ne, İnsan Hakları Kurumları’na… Bu bir “dosya” değil, bir hayat. Ve o hayat, gün be gün elimizden kayıyor. Bir insanın ölüme terk edilmesi, hukukun değil, sessizliğin eseridir. Ve biz sustukça, adalet bir kelimeden ibaret kalır. Bir mahkûmun yatağında öylece çürüyüp gitmesi, hepimize dokunmalı. Çünkü bir gün, adaletin terazisi yeniden kurulacak. O gün geldiğinde, belki de en çok şunu sorgulayacağız: “Biz sustuğumuzda kim ölmüştü?”
logo

   E-posta: bilgi(@)ucuncugozgazetesi.com
Tüm hakları Üçüncü Göz Gazetesi adına saklıdır: ©2019-2025

Yazılı izin alınmaksızın site içeriğinin fiziki veya elektronik ortamda kopyalanması, çoğaltılması, dağıtılması veya yeniden yayınlanması aksi belirtilmediği sürece yasal yükümlülük altına sokabilir. Daha fazla bilgi almak için telefon veya eposta ile irtibata geçilebilir.