HOŞGELDİNİZ! BUGÜN 31 EKİM 2025, CUMA

İşte vatandaşın gerçek vaziyeti

10.04.2023 11:13
İşte vatandaşın gerçek vaziyeti
İşte vatandaşın gerçek vaziyeti
Tüketici Hakları Derneği'nin araştırmasına göre, Türkiye'de nüfusun yüzde 60.4 dolayında kesimi yani 51 milyon 600 bin kişi açlık sınırının altında, yüzde 37.6'sı, bir başka ifadeyle 32 milyon 150 bin kişi ise yoksulluk sınırının altında hayat sürüyor.

07.04.2023 16:44:00

Türkiye'de son yüzyılın en yüksek gıda pahalılığı yaşanıyor. Tüketici Hakları Derneği'nin araştırmasına göre 40 temel gıdanın Mart 2022-Mart 2023 yılı içerisindeki son bir yıllık ortalama fiyat artışı yüzde 190 oldu. Söz konusu gıda ürünleri içinde yıllık ortalama fiyat artışında en yüksek orana yüzde 659 ile tencere yemeklerinin olmazsa olmaz en temel girdisi kuru soğan ulaştı! Bu durumda, tüketiciler kilo ile değil, tane ile soğan almak zorunda kalıyor. Yaşanmakta olan bu pahalılık karşısında, tüketicilerin büyük çoğunluğu en temel gıdalara erişemiyor, yeterli ve dengeli beslenemiyor. Et ve et ürünleri ile süt ve süt ürünlerine uzun dönemdir erişemez durumda olan tüketiciler, artık yeterli sebze ve meyveye de erişemez durumda bırakıldı.

51 MİLYON AÇLIK SINIRININ ALTINDA

Tüketici Hakları Derneği'nin araştırmasına göre Mart 2023 ayı itibariyle 4 kişilik hanenin aylık açlık ve yoksulluk istatistikleri ile yıllık ortalama hane halkı geliri karşılaştırıldığında Türkiye'de nüfusun yüzde 60.4 dolayında kesimi yani 51 milyon 600 bin kişi açlık sınırının altında yaşıyor. Nüfusun yüzde 37.6'sı, yani 32 milyon 150 bin kişi ise yoksulluk sınırının altında hayat sürüyor. Kısaca, nüfusun yüzde 98'i yani 83 milyon 750 bin kişi açlık ve yoksulluk sınırının altında hayatına devam ediyor. Tüketici Hakları Derneği Genel Başkanı Turhan Çakar, "Yüksek gıda fiyatlarının nedeni, açlık ve yoksulluk sınırı altında yaşayan tüketicilerin aleyhinde olan yanlış gıda, tarım, pazarlama ve fiyat politikalarıdır. Bu nedenle; tüketicilerin temel gıdalara erişimini sağlamak için gıda, tarım, pazarlama ve fiyat politikaları, özellikle de, ezici çoğunluğu dar gelirli olan tüketicilerin lehine değiştirilmelidir" dedi.

OYSA DÜNYADA GIDA FİYATLARI DÜŞÜYOR!

Türkiye'de gıda ürünlerinde artış rekor kırarken, Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) küresel gıda fiyatlarının bol arz, düşük ithalat talebi ve Türkiye'nin desteğiyle Karadeniz Tahıl Koridoru Girişimi'nin yeniden uzatılmasının etkisiyle Martta düşüşünü 12. aya taşıdığını duyurdu. Küresel gıda fiyatlarının Martta bitkisel yağlar ve tahıl kaynaklı düşüş göstermesi dikkati çekti. FAO, endeksteki düşüşün, şeker ve et fiyatlarındaki artışları dengeleyen tahıl, bitkisel yağlar ve süt ürünleri fiyatlarındaki düşüşü yansıttığına dikkati çekti. Tahıl Fiyat Endeksi, ABD Doları bazında aylık bazda yüzde 5.6, yıllık bazda ise yüzde 31.6 azalış gösterdi. Pirinç ve mısır fiyatları da sırasıyla yüzde 3.2 ve yüzde 4.6 geriledi.

 
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Yorumlarınızı paylaşın

--
Bir ülkenin gerçek yüzü, sokaklarındaki düzenle, meydanlarındaki bayraklarla değil; en savunmasız insanlarına nasıl davrandığıyla ölçülür. Bugün bu ülkede, Aydın Söke Açık Cezaevi’nde, sessizce tükenen bir hayat var: Öztürk K. Öztürk K. %75 engelli. Talesemi majör hastası, aynı zamanda tip 1 diyabetli. Yani yaşamı boyunca düzenli kan nakline, insüline ve hijyenik ortama ihtiyaç duyan bir insan. Yürüyerek girdiği cezaevinde bugün artık yatalak hale gelmiş durumda. Kendi ihtiyaçlarını karşılayamıyor, yürüyemiyor, elleri titriyor, bilinci kimi zaman gidip geliyor. Ve o hâlâ orada, duvarların arkasında “infaz” adı altında yaşam mücadelesi veriyor. Cezalandırmak, bir toplumu düzen içinde tutmanın aracıdır, denir. Ama insan onurunu korumayan bir ceza, artık adaletin değil, intikamın alanına girer. Bugün Türkiye’de, “hasta mahpuslar” başlığı altında yüzlerce insan, fiilen ölüm cezasına mahkûm edilmiş durumda. Her rapor “cezaevinde kalamaz” dese de, her dilekçe “uygun değildir” gerekçesiyle geri dönüyor. Peki, neye uygun değildir? Bir insanın yaşamasına mı? Bir devletin vicdanına mı? Öztürk K.’nin kardeşi, “Yürüyerek girdi, şimdi nefes bile alamıyor. Kimse duymuyor” diyor. Oysa devlet, her yurttaşının yaşam hakkını korumakla yükümlüdür — suçlu ya da suçsuz fark etmeksizin. Çünkü yaşam hakkı, hiçbir mahkemenin elinden alamayacağı bir haktır. Cezaevleri, yalnızca demir parmaklıkların ardındaki suçluların değil, dışarıdaki toplumun da aynasıdır. O aynada ne görüyoruz? Gözünü kapatmış bir sistem mi, yoksa el uzatmaya cesaret eden bir toplum mu? Bir devletin adaleti, güçlüye değil, güçsüze gösterdiği şefkatle ölçülür. Öztürk K.’nin durumu bir istisna değil, bir gösterge. Bir ülkenin sağlık sistemi, hukuk düzeni ve vicdanı burada kesişiyor. Ve biz, üçü arasında sıkışmış bir insanın her geçen gün eriyişini izliyoruz. Bu bir siyaset meselesi değil. Bu, insanlık meselesi. Bir insanın yaşamasına yardım etmek, bir partinin, bir ideolojinin, bir grubun meselesi değildir. Bu, hepimizin ortak sorumluluğudur. Yetkililere sesleniyorum: Adalet Bakanlığı’na, Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü’ne, İnsan Hakları Kurumları’na… Bu bir “dosya” değil, bir hayat. Ve o hayat, gün be gün elimizden kayıyor. Bir insanın ölüme terk edilmesi, hukukun değil, sessizliğin eseridir. Ve biz sustukça, adalet bir kelimeden ibaret kalır. Bir mahkûmun yatağında öylece çürüyüp gitmesi, hepimize dokunmalı. Çünkü bir gün, adaletin terazisi yeniden kurulacak. O gün geldiğinde, belki de en çok şunu sorgulayacağız: “Biz sustuğumuzda kim ölmüştü?”
logo

   E-posta: bilgi(@)ucuncugozgazetesi.com
Tüm hakları Üçüncü Göz Gazetesi adına saklıdır: ©2019-2025

Yazılı izin alınmaksızın site içeriğinin fiziki veya elektronik ortamda kopyalanması, çoğaltılması, dağıtılması veya yeniden yayınlanması aksi belirtilmediği sürece yasal yükümlülük altına sokabilir. Daha fazla bilgi almak için telefon veya eposta ile irtibata geçilebilir.