HOŞGELDİNİZ! BUGÜN 29 EKİM 2025, ÇARŞAMBA

10 Milyon Usta Öğretici İşsizlikle Karşı Karşıya!

17.12.2024 22:35
10 Milyon Usta Öğretici İşsizlikle Karşı Karşıya!
10 Milyon Usta Öğretici İşsizlikle Karşı Karşıya!
Türkiye Genelinde Binlerce Usta Öğretici İşsizlik Ve Belirsizliğe Karşı Meydanlara İniyor! Milli Eğitim Bakanlığı'nın 2024-2025 eğitim öğretim yılı için aldığı tasarruf tedbirleri kapsamında halk eğitim merkezlerinde görev yapan usta öğreticilerin pozisyonlarının yeniden düzenlenmesi ve birçok kursun kapatılması, binlerce eğitim emekçisini işsiz ve belirsiz bir gelecekle baş başa bıraktı. Evine ekmek götüremeyen usta öğreticiler, seslerini duyurmak ve haklarını savunmak için Türkiye genelinde büyük bir eyleme hazırlanıyor.

"USTA ÖĞRETİCİLER YOK SAYILDI!"

Meslek Eğitimcileri ve Usta Öğreticiler Federasyonu (MEUS_FED) Osmaniye İl Temsilcisi Mehtap Bozdoğan, Egemen Gazetesi'ne yaptığı açıklamada, usta öğreticilerin statüsüz ve güvencesiz çalıştırıldığını dile getirdi. Bozdoğan, "Ne memur ne de işçi olarak kabul ediliyoruz. Yeni yönetmelikte usta öğreticilerin statüsüne dair herhangi bir tanım yapılmadı. Bu, bizim tamamen yok sayıldığımız anlamına geliyor" dedi.

"EĞİTİMİN %97'SİNİ USTA ÖĞRETİCİLER SAĞLIYOR"

Bozdoğan, halk eğitim merkezlerinde verilen eğitimin %97'sinin usta öğreticiler tarafından sağlandığını vurgulayarak, "Bakanlık, bu kursları açmazsa 10 milyon kişi evinde oturmak zorunda kalacak. Halk eğitim yalnızca bireyleri değil, toplumu güçlendiriyor. Ancak tasarruf adı altında ilk gözden çıkarılan biz olduk" ifadelerini kullandı.

"PANDEMİ VE DEPREMDE İLK SAHAYA İNENLER BİZ OLDUK"

Usta öğreticilerin sadece rutin eğitim programlarını uygulamadığını belirten Bozdoğan, "Pandemi döneminde maske üretimiyle kamu kurumlarının ihtiyacını karşıladık. 6 Şubat Depremi'nde sahada ilk görev alanlar biz olduk. Her olağanüstü durumda taşın altına elimizi koyarken hiçbir karşılık beklemedik. Ancak şimdi yok sayılıyoruz" diyerek tepkisini dile getirdi.

"KADRO TALEBİ GÖRMEZDEN GELİNİYOR"

Usta öğreticiler, yıllardır bekledikleri kadro taleplerinin yanı sıra özlük haklarının verilmesini, görev tanımlarının yapılmasını ve çalışma koşullarının iyileştirilmesini talep ediyor. Ancak yeni yönetmelik, kurs açılmasını neredeyse imkânsız hale getirdi. "Tasarruf eğitimin geleceğinden yapılmamalı" diyen Bozdoğan, bu politikanın usta öğreticileri tamamen bitireceğini savundu.

 "HALK EĞİTİMİ BİTERSE TOPLUM KAYBEDER"

Bozdoğan, halk oyunları, satranç, akıl ve zekâ oyunları gibi kursların açılmamasının kültürel değerlerin kaybolmasına yol açacağını belirtti. "Halk eğitim toplumun kılcal damarlarına kadar ulaşır. Bu damarlar kesilirse toplum da kaybeder" diyerek, eğitimde kısıtlamaların kabul edilemez olduğunu söyledi.

 "CUMHURBAŞKANINDAN RANDEVU BEKLİYORUZ"

Bozdoğan, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve eşi Emine Erdoğan'a çağrıda bulunarak, "Kadın istihdamını artırmak ve usta öğreticilerin mağduriyetini gidermek için harekete geçmenizi istiyoruz. Usta öğreticiler olarak size güveniyoruz ve sesimizi duyacağınızdan eminiz" dedi.

TALEPLERİNİ AÇIKLADILAR

1. Usta öğreticilerin görev tanımının mevzuatta yapılması,

2. Statülerinin belirlenmesi,

3. Özlük haklarının verilmesi,

4. Sözleşmeli ya da kadrolu statüye geçirilmeleri,

5. Halk eğitim kurslarının yeniden açılması ve bu merkezlerin gerçek işlevine uygun çalıştırılması.

 "KADROLU OLMADAN SUSMAYACAĞIZ"

 "Bu mağduriyet çözülene kadar susmayacağız" diyen Bozdoğan, usta öğreticilerin yaşadığı sorunların çözülmesi için her platformda mücadeleye devam edeceklerini belirtti. Halk eğitimde yaşanan bu kriz, önümüzdeki günlerde kamuoyunun gündemini daha da meşgul edecek gibi görünüyor.

 
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Yorumlarınızı paylaşın

--
Bir ülkenin gerçek yüzü, sokaklarındaki düzenle, meydanlarındaki bayraklarla değil; en savunmasız insanlarına nasıl davrandığıyla ölçülür. Bugün bu ülkede, Aydın Söke Açık Cezaevi’nde, sessizce tükenen bir hayat var: Öztürk K. Öztürk K. %75 engelli. Talesemi majör hastası, aynı zamanda tip 1 diyabetli. Yani yaşamı boyunca düzenli kan nakline, insüline ve hijyenik ortama ihtiyaç duyan bir insan. Yürüyerek girdiği cezaevinde bugün artık yatalak hale gelmiş durumda. Kendi ihtiyaçlarını karşılayamıyor, yürüyemiyor, elleri titriyor, bilinci kimi zaman gidip geliyor. Ve o hâlâ orada, duvarların arkasında “infaz” adı altında yaşam mücadelesi veriyor. Cezalandırmak, bir toplumu düzen içinde tutmanın aracıdır, denir. Ama insan onurunu korumayan bir ceza, artık adaletin değil, intikamın alanına girer. Bugün Türkiye’de, “hasta mahpuslar” başlığı altında yüzlerce insan, fiilen ölüm cezasına mahkûm edilmiş durumda. Her rapor “cezaevinde kalamaz” dese de, her dilekçe “uygun değildir” gerekçesiyle geri dönüyor. Peki, neye uygun değildir? Bir insanın yaşamasına mı? Bir devletin vicdanına mı? Öztürk K.’nin kardeşi, “Yürüyerek girdi, şimdi nefes bile alamıyor. Kimse duymuyor” diyor. Oysa devlet, her yurttaşının yaşam hakkını korumakla yükümlüdür — suçlu ya da suçsuz fark etmeksizin. Çünkü yaşam hakkı, hiçbir mahkemenin elinden alamayacağı bir haktır. Cezaevleri, yalnızca demir parmaklıkların ardındaki suçluların değil, dışarıdaki toplumun da aynasıdır. O aynada ne görüyoruz? Gözünü kapatmış bir sistem mi, yoksa el uzatmaya cesaret eden bir toplum mu? Bir devletin adaleti, güçlüye değil, güçsüze gösterdiği şefkatle ölçülür. Öztürk K.’nin durumu bir istisna değil, bir gösterge. Bir ülkenin sağlık sistemi, hukuk düzeni ve vicdanı burada kesişiyor. Ve biz, üçü arasında sıkışmış bir insanın her geçen gün eriyişini izliyoruz. Bu bir siyaset meselesi değil. Bu, insanlık meselesi. Bir insanın yaşamasına yardım etmek, bir partinin, bir ideolojinin, bir grubun meselesi değildir. Bu, hepimizin ortak sorumluluğudur. Yetkililere sesleniyorum: Adalet Bakanlığı’na, Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü’ne, İnsan Hakları Kurumları’na… Bu bir “dosya” değil, bir hayat. Ve o hayat, gün be gün elimizden kayıyor. Bir insanın ölüme terk edilmesi, hukukun değil, sessizliğin eseridir. Ve biz sustukça, adalet bir kelimeden ibaret kalır. Bir mahkûmun yatağında öylece çürüyüp gitmesi, hepimize dokunmalı. Çünkü bir gün, adaletin terazisi yeniden kurulacak. O gün geldiğinde, belki de en çok şunu sorgulayacağız: “Biz sustuğumuzda kim ölmüştü?”
logo

   E-posta: bilgi(@)ucuncugozgazetesi.com
Tüm hakları Üçüncü Göz Gazetesi adına saklıdır: ©2019-2025

Yazılı izin alınmaksızın site içeriğinin fiziki veya elektronik ortamda kopyalanması, çoğaltılması, dağıtılması veya yeniden yayınlanması aksi belirtilmediği sürece yasal yükümlülük altına sokabilir. Daha fazla bilgi almak için telefon veya eposta ile irtibata geçilebilir.