HOŞGELDİNİZ! BUGÜN 29 EKİM 2025, ÇARŞAMBA

'MANTAR ZEHİRLENMESİ SONUCUNDA ORGAN YETMEZLİĞİNE KADAR GİDEBİLİR'

21.12.2023 16:07
'MANTAR ZEHİRLENMESİ SONUCUNDA ORGAN YETMEZLİĞİNE KADAR GİDEBİLİR'
'MANTAR ZEHİRLENMESİ SONUCUNDA ORGAN YETMEZLİĞİNE KADAR GİDEBİLİR'
Bursa Yüksek İhtisas Eğitim ve Araştırma Hastanesi'nde görevli Acil Tıp Uzmanı Prof. Dr. Halil Kaya, son günlerde artan mantar zehirlenmelerine karşı uyarılarda bulundu.

Mantar zehirlenmelerinin tüm zehirlenmeler arasında acil servise başvurularda yüzde 10'luk bir oranı oluşturduğuna dikkat çeken Prof. Dr. Kaya, "Bu başvuruların yüzde 70 kadarı 6 yaşın altındadır. Mantar zehirlenmeleri, çok basit şikâyetten karaciğer yetmezliği ve karaciğer nakli gibi çok dramatik sonuçlara kadar gidebilen ciddi klinik tablolar meydana getirebilmektedir. Ayrıca böbrek yetmezliği şeklinde ciddi sonuçlara yol açabilmektedir" şeklinde konuştu.

Halk arasında 'Yıllardır biz bu mantarı tüketiyoruz, hiçbirimize bir şey olmuyor' gibi bir yaklaşımın olmasının sakıncalı olduğunu dile getiren Prof. Dr. Kaya, "Bunun dışında 'Biz mantarı ısıttık, pişirdik, dondurduk bunun zehirliliği kalkmıştır gibi bir durum doğru değildir. Çünkü bunlar ısıya dayanıklıdır. Bu yüzden dolayı da toksinin etkisi ortadan kalkmamaktadır buna da özellikle dikkat etmek gerekiyor. Ayrıca mantarın tipini, şeklini ne kadar iyi biliyorum desek de bu zehirlidir ya da bu zehirsizdir gibi bir değerlendirmemiz yok. Mantarların çoğu iyi huylu, sadece basit bulantı ve ishallerle geçiştirilebilecek sorunlara yol açtığı gibi amanita grubu dediğimiz mantar grubunda karaciğer yetmezliği özellikle karaciğer naklini gerektirecek düzeyde soruna yol açabilir" dedi.

6 Saatten Sonraki Belirtiler Daha Önemli

Bir kişi mantar yediği zaman şikâyetlerin erken veya geç başlaması çok önemli altını çizen Kaya, "Çünkü ilk 2 saat içerisinde başlayan mantar zehirlenmeleri ile ilgili başlayan klinik tablolar nispeten daha iyi seyirlidir. 6 saatten sonra eğer kişide belirtiler ortaya çıkmaya başlıyorsa bu tür zehirlenmeler mantar zehirlenmesi açısından daha çok önem arz etmektedir. Buna da özelikle vatandaşlarımızın toplumumuzun dikkat etmesi gerekmektedir" diye konuştu.

En Kısa Sürede Acile Başvurun

Mantar zehirlenmesi nedeniyle özelikle bulantı, kusma ve ishal şikâyetleri olan kişilerin mümkün olan en kısa sürede acil servislere başvurup uygun şekilde sıvı ve elektrolit tedavisi alması gerektiğini vurgulayan Kaya, sözlerini şu şekilde sürdürdü:

"İlaveten aktif kömür uygulaması yapılması, bulantı ve kusmasını giderme amacıyla ilaç uygulaması gerekmektedir. Bu kişilerin özellikle sıvı elektrolit uygulamasına bağlı olarak böbrek yetmezliği gelişimi gibi bir ihtimalde bulunduğu için bu tedaviyi ihmal etmemeleri mümkün olan en kısa sürede acil servise başvurmaları yerinde olacaktır."



VİDEO LİNKİ:

https://wetransfer.com/downloads/10f98c53a4bccefac585acf75da3579120231219062427/5de9da95a87ae8890219019f0c08875520231219062448/2e7ace
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Yorumlarınızı paylaşın

--
Bir ülkenin gerçek yüzü, sokaklarındaki düzenle, meydanlarındaki bayraklarla değil; en savunmasız insanlarına nasıl davrandığıyla ölçülür. Bugün bu ülkede, Aydın Söke Açık Cezaevi’nde, sessizce tükenen bir hayat var: Öztürk K. Öztürk K. %75 engelli. Talesemi majör hastası, aynı zamanda tip 1 diyabetli. Yani yaşamı boyunca düzenli kan nakline, insüline ve hijyenik ortama ihtiyaç duyan bir insan. Yürüyerek girdiği cezaevinde bugün artık yatalak hale gelmiş durumda. Kendi ihtiyaçlarını karşılayamıyor, yürüyemiyor, elleri titriyor, bilinci kimi zaman gidip geliyor. Ve o hâlâ orada, duvarların arkasında “infaz” adı altında yaşam mücadelesi veriyor. Cezalandırmak, bir toplumu düzen içinde tutmanın aracıdır, denir. Ama insan onurunu korumayan bir ceza, artık adaletin değil, intikamın alanına girer. Bugün Türkiye’de, “hasta mahpuslar” başlığı altında yüzlerce insan, fiilen ölüm cezasına mahkûm edilmiş durumda. Her rapor “cezaevinde kalamaz” dese de, her dilekçe “uygun değildir” gerekçesiyle geri dönüyor. Peki, neye uygun değildir? Bir insanın yaşamasına mı? Bir devletin vicdanına mı? Öztürk K.’nin kardeşi, “Yürüyerek girdi, şimdi nefes bile alamıyor. Kimse duymuyor” diyor. Oysa devlet, her yurttaşının yaşam hakkını korumakla yükümlüdür — suçlu ya da suçsuz fark etmeksizin. Çünkü yaşam hakkı, hiçbir mahkemenin elinden alamayacağı bir haktır. Cezaevleri, yalnızca demir parmaklıkların ardındaki suçluların değil, dışarıdaki toplumun da aynasıdır. O aynada ne görüyoruz? Gözünü kapatmış bir sistem mi, yoksa el uzatmaya cesaret eden bir toplum mu? Bir devletin adaleti, güçlüye değil, güçsüze gösterdiği şefkatle ölçülür. Öztürk K.’nin durumu bir istisna değil, bir gösterge. Bir ülkenin sağlık sistemi, hukuk düzeni ve vicdanı burada kesişiyor. Ve biz, üçü arasında sıkışmış bir insanın her geçen gün eriyişini izliyoruz. Bu bir siyaset meselesi değil. Bu, insanlık meselesi. Bir insanın yaşamasına yardım etmek, bir partinin, bir ideolojinin, bir grubun meselesi değildir. Bu, hepimizin ortak sorumluluğudur. Yetkililere sesleniyorum: Adalet Bakanlığı’na, Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü’ne, İnsan Hakları Kurumları’na… Bu bir “dosya” değil, bir hayat. Ve o hayat, gün be gün elimizden kayıyor. Bir insanın ölüme terk edilmesi, hukukun değil, sessizliğin eseridir. Ve biz sustukça, adalet bir kelimeden ibaret kalır. Bir mahkûmun yatağında öylece çürüyüp gitmesi, hepimize dokunmalı. Çünkü bir gün, adaletin terazisi yeniden kurulacak. O gün geldiğinde, belki de en çok şunu sorgulayacağız: “Biz sustuğumuzda kim ölmüştü?”
logo

   E-posta: bilgi(@)ucuncugozgazetesi.com
Tüm hakları Üçüncü Göz Gazetesi adına saklıdır: ©2019-2025

Yazılı izin alınmaksızın site içeriğinin fiziki veya elektronik ortamda kopyalanması, çoğaltılması, dağıtılması veya yeniden yayınlanması aksi belirtilmediği sürece yasal yükümlülük altına sokabilir. Daha fazla bilgi almak için telefon veya eposta ile irtibata geçilebilir.