HOŞGELDİNİZ! BUGÜN 29 EKİM 2025, ÇARŞAMBA

Tarımda zehir kullanımı sürüyor

03.08.2023 10:53
Tarımda zehir kullanımı sürüyor
Tarımda zehir kullanımı sürüyor
Ülkemizde tarım sektöründe vahşi bir şekilde pestisit kullanımı devam ediyor. Tarım zehirleri olan pestisitler, kanserden, insan üreme hüzrelerinde kalıtsal mutasyona kadar bir çok sağlık sorununa yol açabiliyor. Pestisitler sebebiyle bu yılın ilk yarısında Avrupa Birliği'nden Türkiye kaynaklı 103 bildirim yapıldı. 80 parti tarım ürün sınırda reddedilerek ülkemize iade

Tarım zehirleri (pestisitler) sebebiyle 2023 yılının ilk yarısında Avrupa Birliği'nden Türkiye kaynaklı 103 bildirim yapıldı. Bildirimlere göre yasaklanan pestisitlerin kullanımı ülkemizde hâlâ devam ediyor. Gıda güvenliği ve sağlıklı bir gelecek için mücadele eden Zehirsiz Sofralar Platformu, Tarım ve Orman Bakanlığı'ndan iç pazarda yapılan denetimler ve sonuçlarına dair açıklama bekliyor. Gıda veya yemde belirlenen ciddi risklere karşı alınan önlemler konusunda bilgi alışverişini sağlayan RASFF (Gıda ve Yemler için Hızlı Alarm Sistemi) 2022 raporunda Türkiye menşeili meyve ve sebzede pestisit kaynaklı 430 bildirim yapmıştı. Bu bildirimlerin sayısı 2023'ün ilk yarısında 103'e ulaştı. Bildirimlerden 80 parti ürün sınırda reddedilerek ülkemize iade edildi ve neredeyse yarısı yasaklı pestisit aktif maddelerini içeriyor. Tarım ve Orman Bakanlığı'nın Resmî Gazete'de yasaklı ilan ettiği aktif maddelerin ülkemizde kullanımının devam etmesi konuya ilişkin gerekli önlemlerin alınmadığını, denetimlerin yeterli ve uygun şekilde yapılmadığını, bu maddelerin piyasadan uygun şekilde toplatılmadığını ve sonuç olarak bir şekilde hâlâ kullanılabildiğini gösteriyor. PAN Uluslararası Yüksek Tehlikeli Pestisitler Listesi'nde belirtildiğine göre ülkemizde kullanılan Fenbutatin Oxide, Aldicarb, Chlorothalonil pestisit aktif maddeleri solunduğunda ölümcül olabiliyor. Butachlor, Chlorothalonil, Ethylen Oxide sırasıyla insan kanserojeni, yüksek olasılıkla kanserojen, bilinen/varsayılan kanserojen olarak niteleniyor. Klorprifos, Klorprifos metil, Methiocarb ve Aldicarb ise bal arılarına karşı yüksek düzeyde toksik. Propikanazol insan üreme sistemine karşı şüpheli toksik, Ethylen Oxide ise insan üreme hücrelerinde kalıtsal mutasyona yol açtığı bilinen maddelerden.

ASMA YAPRAĞINDA BİLE PESTİSİT VAR

2023 yılının Ocak - Haziran ayları arasında biber başta olmak üzere limon, mandalina, domates, greyfurt, nar, portakal, kabak, ayva gibi meyve sebzelerde; ayrıca kimyon, kuru nane, sumak gibi baharatlarda ve asma yaprağı, rezene gibi ürünlerde limit üzeri pestisit kalıntısı tespit edildi. Geçtiğimiz yıllarda nardaki tarım zehri bir çocuğun ölümüne neden olmuştu. Bildirimlere bakıldığında narda Acetamiprid, Imazalil, Sulfozaflor ve yasaklı olan Propiconazole'un aynı anda kullanıldığı görülüyor. Bu sonuç acı sonuçlardan hiçbir ders çıkarılmadığını ortaya koyuyor. Bildirilen diğer meyve ve sebzede de birden fazla pestisit kullanıldığı dikkat çekiyor. Birden fazla pestisit aktif maddesi birbiriyle etkileşime girerek kokteyl etkisi yaratıyor ve böylece daha zararlı hale gelebiliyor. Yasal düzenlemeler için yapılan toksikolojik çalışmalar yalnızca tek bir toksik kimyasal maddenin yol açtığı sağlık sorunlarına odaklanıyor. Aynı gün içerisinde farklı gıdalardan alınan pestisitleri, aynı gıdadan alınan farklı pestisitleri veya çevresel yolla maruz kalınan diğer kimyasalları hesaba katmıyor.

DIŞ PAZARDA İTİBAR KAYBI

Rekor seviyelerle tarım zehiri bildirimleri giderek artan Türkiye'nin tarımsal üretim potansiyeli yüksek olmasına rağmen ticari itibarı zarar görüyor. Bildirimlerin artması ve yasaklı pestisitlere dair bildirimlerin devam etmesi ise denetimler konusunda tüketicide endişe yaratıyor. Tarım ve Orman Bakanlığı pestisit kalıntıları konusunda iç pazarda denetimler yapsa da denetim sonuçlarının şeffaflıkla paylaşılmaması, ihraç edilen ürünlerde pestisit kaynaklı bildirimlerin artması ve kullanımı sonlandırılan pestisitlerle ilgili bildirimlerin bulunması iç pazara sunulan ürünlerde daha fazla pestisit bulunabileceğine dair endişeleri artırıyor. Bakanlık yetkilileri tarafından Gıda Güvenliği Bilgi Sistemi'ne (GGBS) ülke genelindeki tüm gıda ve yem işletmeleri, bu işletmelere yönelik denetimler, alınan numuneler, numunelerin analiz sonuçları, işletmelere uygulanan idari cezalar, yaptırımlar, ithalat ve ihracat kayıtları gibi bilgiler giriliyor. Ancak bu bilgiler halkın erişimine açık değil. Avrupa'da olduğu gibi ülkemizde de GGBS verilerinin halkın erişimine açılmasını talep eden Zehirsiz Sofralar Platformu son dönemde rekor seviyeye ulaşan kalıntılı ürünlere ve yasaklı aktif madde kullanımına ilişkin halkın endişelerinin giderilmesi gerektiğini vurguluyor.

TARIM ZEHİRLERİNE MAHKÛM DEĞİLİZ

Tarım ve Orman Bakanlığı AB geçiş sürecinde 200'ün üzerinde, kampanya döneminde ise 27 pestisit aktif maddesinin kullanımını yasakladı. Ancak kampanya talepleri arasında yer alan Dünya Sağlık Örgütü'nün "son derece tehlikeli", "yüksek seviyede tehlikeli" ve "muhtemel kanserojen" olarak belirlediği 13 aktif maddeden 9'u hâlâ yasaklanmadı. Zehirsiz Sofralar Platformu, ülkemiz tarımında hâlâ kullanılan 9 pestisit aktif madde ile birlikte başta bebeklerin ve çocukların hormon sistemine zarar veren; havayı, suyu ve toprağı kirleten pestisitlerin ivedilikle yasaklanması için tüm vatandaşları gıdasının sorumluluğunu alarak kampanyaya destek olmaya çağırıyor. Zehirsiz Sofralar Platformu Tarım ve Orman Bakanlığı'ndan, Pestisit Eylem Ağı tarafından hazırlanan "Zehirsiz Sofralar İçin Yol Haritası"nın dikkate alınmasını talep ediyor. Dünyada ve Türkiye'de pek çok çiftçi zehirsiz gıda üretiyor. Sağlıklı bir gelecek için daha fazla ekolojik, ekonomik kayba ve hastalığa sebep olmadan bir stratejik eylem planı geliştirmeli; doğru politikalar izlenmeli ve böylece pestisitlere dayanan konvansiyonel tarım sisteminin, yerini agroekolojik, organik ve onarıcı tarıma bırakması sağlanmalı.

 
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Yorumlarınızı paylaşın

--
Bir ülkenin gerçek yüzü, sokaklarındaki düzenle, meydanlarındaki bayraklarla değil; en savunmasız insanlarına nasıl davrandığıyla ölçülür. Bugün bu ülkede, Aydın Söke Açık Cezaevi’nde, sessizce tükenen bir hayat var: Öztürk K. Öztürk K. %75 engelli. Talesemi majör hastası, aynı zamanda tip 1 diyabetli. Yani yaşamı boyunca düzenli kan nakline, insüline ve hijyenik ortama ihtiyaç duyan bir insan. Yürüyerek girdiği cezaevinde bugün artık yatalak hale gelmiş durumda. Kendi ihtiyaçlarını karşılayamıyor, yürüyemiyor, elleri titriyor, bilinci kimi zaman gidip geliyor. Ve o hâlâ orada, duvarların arkasında “infaz” adı altında yaşam mücadelesi veriyor. Cezalandırmak, bir toplumu düzen içinde tutmanın aracıdır, denir. Ama insan onurunu korumayan bir ceza, artık adaletin değil, intikamın alanına girer. Bugün Türkiye’de, “hasta mahpuslar” başlığı altında yüzlerce insan, fiilen ölüm cezasına mahkûm edilmiş durumda. Her rapor “cezaevinde kalamaz” dese de, her dilekçe “uygun değildir” gerekçesiyle geri dönüyor. Peki, neye uygun değildir? Bir insanın yaşamasına mı? Bir devletin vicdanına mı? Öztürk K.’nin kardeşi, “Yürüyerek girdi, şimdi nefes bile alamıyor. Kimse duymuyor” diyor. Oysa devlet, her yurttaşının yaşam hakkını korumakla yükümlüdür — suçlu ya da suçsuz fark etmeksizin. Çünkü yaşam hakkı, hiçbir mahkemenin elinden alamayacağı bir haktır. Cezaevleri, yalnızca demir parmaklıkların ardındaki suçluların değil, dışarıdaki toplumun da aynasıdır. O aynada ne görüyoruz? Gözünü kapatmış bir sistem mi, yoksa el uzatmaya cesaret eden bir toplum mu? Bir devletin adaleti, güçlüye değil, güçsüze gösterdiği şefkatle ölçülür. Öztürk K.’nin durumu bir istisna değil, bir gösterge. Bir ülkenin sağlık sistemi, hukuk düzeni ve vicdanı burada kesişiyor. Ve biz, üçü arasında sıkışmış bir insanın her geçen gün eriyişini izliyoruz. Bu bir siyaset meselesi değil. Bu, insanlık meselesi. Bir insanın yaşamasına yardım etmek, bir partinin, bir ideolojinin, bir grubun meselesi değildir. Bu, hepimizin ortak sorumluluğudur. Yetkililere sesleniyorum: Adalet Bakanlığı’na, Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü’ne, İnsan Hakları Kurumları’na… Bu bir “dosya” değil, bir hayat. Ve o hayat, gün be gün elimizden kayıyor. Bir insanın ölüme terk edilmesi, hukukun değil, sessizliğin eseridir. Ve biz sustukça, adalet bir kelimeden ibaret kalır. Bir mahkûmun yatağında öylece çürüyüp gitmesi, hepimize dokunmalı. Çünkü bir gün, adaletin terazisi yeniden kurulacak. O gün geldiğinde, belki de en çok şunu sorgulayacağız: “Biz sustuğumuzda kim ölmüştü?”
logo

   E-posta: bilgi(@)ucuncugozgazetesi.com
Tüm hakları Üçüncü Göz Gazetesi adına saklıdır: ©2019-2025

Yazılı izin alınmaksızın site içeriğinin fiziki veya elektronik ortamda kopyalanması, çoğaltılması, dağıtılması veya yeniden yayınlanması aksi belirtilmediği sürece yasal yükümlülük altına sokabilir. Daha fazla bilgi almak için telefon veya eposta ile irtibata geçilebilir.