HOŞGELDİNİZ! BUGÜN 29 EKİM 2025, ÇARŞAMBA

KURAKLIK ZEYTİNYAĞI ÜRETİMİNİ YÜZDE 35 DÜŞÜRDÜ

05.12.2023 10:42
KURAKLIK ZEYTİNYAĞI ÜRETİMİNİ YÜZDE 35 DÜŞÜRDÜ
KURAKLIK ZEYTİNYAĞI ÜRETİMİNİ YÜZDE 35 DÜŞÜRDÜ
Olumsuz hava koşulları nedeniyle rekoltesinde düşüş yaşanan zeytin, zeytinyağı fiyatlarını da harekete geçirdi.

Zeytin Üretim ve Pazarlama Kooperatifi (ZEYKOP) Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Mehmet Güler, küresel ısınmaya bağlı iklim bozukluğunun zeytin verimliliğini yüzde 35 oranında düşürdüğüne dikkat çekerek, artan zeytinyağı fiyatlarının ürünün az olmasıyla doğrudan alakalı olmadığını kaydetti. Güler; "Kasım Ayı'nın sonuna gelmemize rağmen hava hala sıcak. Yaprağını dökmesi gereken bazı ağaçların hala üzerinde yaprak var. Zeytinin tam çiçeklenme dönemi Nisan ve Mayıs Ayı'nda aşırı kuraklık olduğunda çiçekler meyveye dönüşemiyor. Türkiye olarak her yıl ortalama 200- 250 bin ton zeytinyağımız olur. Bu rakam geçen sene 450 bin tona çıktı ve rekor oldu. Türkiye'nin iç tüketimde kullandığı zeytinyağı 150 bin ton civarındadır. 150 bin tonda ihraç ettiğimizi düşünürsek. Geçen yıldan zaten bizim 150 bin ton stok zeytinyağımız vardı. Bu sene de Rekolte'den 180 bin ton olarak tespit edildi. Dolayısıyla üretimde bir sıkıntı olmadığı ortaya çıkıyor" dedi.

ARTAN MALİYETLER ZEYTİN ÜRETİCİLERİNİ VURDU

Son yıllarda üretim maliyetlerindeki artışın, sofralık zeytin ve zeytinyağı fiyatlarını katlanarak arttırdığını ifade eden Güler, çiftçinin artan maliyetler karşısında üretim yapamayacak hale geldiğini kaydetti. Güler; "Geçen yıl 200 lira olan günlük yevmiyeli işçilik bu yıl 600 lira oldu.  İşçi maliyeti 3 kat artmış durumda. Seçimden önce mazot 17 liraydı şimdi 40 liraya yükseldi. Çiftçi traktörüne masraf ediyor, işçisine para veriyor, artı yemek maliyeti. İşçi evinden alıp evinden götürülüyor. Ürünün ilacı, gübresi bunlarda maliyetleri arttırıyor. Bahçe sahibi elinde olmayan bu girdilerden dolayı nasıl geçinecek. Gelecek seneye nasıl üretim yapabilecek? En büyük sıkıntı artan maliyetlerin yükselmesinden dolayı zeytinyağı fiyatlarıda yükselmiş durumda" diye konuştu.

SAHTE ZEYTİNYAĞINA DİKKAT!

Piyasada ucuza satılan zeytinyağlarının sahte olduğunu ve halkın sağlığını olumsuz yönde etkileyebileceğini ifade eden Güler, vatandaşları uyardı. 100 ile 120 TL bandında satılan bu yağların sahte olduğunu ve insan sağlığını olumsuz yönde etkileyebileceğini vurgulayan Güler şunları söyledi; "Zeytinyağının içerisine  Pamuk ve kanola yağı karıştırıyorlar. Maalesef vatandaşlarımızın bunu ayrıştırması çok zor. Ancak bir laboratuvar ortamında pahalı analizler ile bunu ayırabilirsiniz. Burada dikkat edilecek husus, güvenmediğiniz noktalardan, kişilerden zeytinyağı almayacaksınız. Zeytinyağının içerisine başka bir yağ karıştırıldığı zaman ağzınızda tatlı peltemsi bir tat oluşur, kokladığınız zaman zeytinyağı gibi kokmaz. Normalde 'Duyusal Analiz' diye bilimsel bir yöntem var. Zeytinyağını damağınızda gezdirip nezle olmuş gibi burnunuza hızla çektiğinizde yakıyorsa zeytinyağıdır. Ağzınıza aldığınızda tatlı bir tat geliyorsa, ayçiçeği yağı hissi veriyorsa bu zeytinyağı değildir. Alırken mutlaka tadına bakıp almakta fayda var" şeklinde konuştu.

ÜLKEMİZDE 200 MİLYON ZEYTİN AĞACI VAR

 Güler, Cumhuriyet'in kurulduğunda ülkemizde toplam zeytin ağacı sayısının 20 milyon civarında olduğuna işaret ederek, çok yüksek bir artışla Türkiye'de zeytin ağacı sayısının 200 milyon civarına ulaştığını kaydetti. Güler; "Türkiye'de 200 milyon olan zeytin ağaçlarının 65 milyonu bizim bölgemizde yani Mersin, Adana, Osmaniye, Hatay, Gaziantep'inde yer aldığı Doğu Akdeniz Bölgesi'nde yetişiyor. Bölgemizde gün uzunluğu fazla olduğu için bizim ağaçlarımız dikildikten itibaren 3 yaşında mahsul vermeye başlıyor. Bizde erkencilik söz konusu, bu erkenciliğin dışında iyi bakıldığı takdirde her yıl zeytin alabilme şansı da var. Örneğin Ege ve Marmara Bölgesine göre bizim bölgemizde zeytin ağaçları iki katı verim verebiliyor" ifadelerine yer verdi.

BÖLGEMİZDE İKİ KAT MAHSUL ALIYORUZ

1990'lı yıllarda Akdeniz Bölgesi'nde 15 milyon zeytin ağacı olduğunu hatırlatan Güler, bu sayının aratarak 65'milyona ulaştığını dile getirdi. Güler; "Yani bu sayıyı çıkardığınız zaman bölgemizde 50 milyon yeni zeytin ağacı var.  Yeni dikilen ağaç genç ağaçtır ve çok uzun yıllar mahsul alınabilecek demektir. Örneğin Ege'de, İzmir'de Aliağa'dan Çanakkale'ye kadar olan bölgede sağlı sollu artık orman olmuş, 800 yaşında, bin yaşında ağaçlar var. Osmanlı zamanından kalma ağaçlar var. İki bin yaşına kadar yaşadığı Literatürde ortaya çıkıyor. Bu ağaçlar 800 yaşına gelmiş ama artık verimden düşüyor. Onların verimi ile genç ağaçların verimi arasında fark olacaktır. Dolayısıyla bizim bölgemizde iki katı mahsul alınmasının sebebi bu. Zeytin konusunda yatırım yapmak isteyenleri bugünkü Rekolte durumu etkilemesin. Yatırım yapmak isteyenler korkmasınlar. Çünkü gelecekte eğer iklim değişikliği hepimizin aleyhine olacaksa zeytin ağacı daha az etkilenecektir "açıklamasında bulundu. .

 
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Yorumlarınızı paylaşın

--
Bir ülkenin gerçek yüzü, sokaklarındaki düzenle, meydanlarındaki bayraklarla değil; en savunmasız insanlarına nasıl davrandığıyla ölçülür. Bugün bu ülkede, Aydın Söke Açık Cezaevi’nde, sessizce tükenen bir hayat var: Öztürk K. Öztürk K. %75 engelli. Talesemi majör hastası, aynı zamanda tip 1 diyabetli. Yani yaşamı boyunca düzenli kan nakline, insüline ve hijyenik ortama ihtiyaç duyan bir insan. Yürüyerek girdiği cezaevinde bugün artık yatalak hale gelmiş durumda. Kendi ihtiyaçlarını karşılayamıyor, yürüyemiyor, elleri titriyor, bilinci kimi zaman gidip geliyor. Ve o hâlâ orada, duvarların arkasında “infaz” adı altında yaşam mücadelesi veriyor. Cezalandırmak, bir toplumu düzen içinde tutmanın aracıdır, denir. Ama insan onurunu korumayan bir ceza, artık adaletin değil, intikamın alanına girer. Bugün Türkiye’de, “hasta mahpuslar” başlığı altında yüzlerce insan, fiilen ölüm cezasına mahkûm edilmiş durumda. Her rapor “cezaevinde kalamaz” dese de, her dilekçe “uygun değildir” gerekçesiyle geri dönüyor. Peki, neye uygun değildir? Bir insanın yaşamasına mı? Bir devletin vicdanına mı? Öztürk K.’nin kardeşi, “Yürüyerek girdi, şimdi nefes bile alamıyor. Kimse duymuyor” diyor. Oysa devlet, her yurttaşının yaşam hakkını korumakla yükümlüdür — suçlu ya da suçsuz fark etmeksizin. Çünkü yaşam hakkı, hiçbir mahkemenin elinden alamayacağı bir haktır. Cezaevleri, yalnızca demir parmaklıkların ardındaki suçluların değil, dışarıdaki toplumun da aynasıdır. O aynada ne görüyoruz? Gözünü kapatmış bir sistem mi, yoksa el uzatmaya cesaret eden bir toplum mu? Bir devletin adaleti, güçlüye değil, güçsüze gösterdiği şefkatle ölçülür. Öztürk K.’nin durumu bir istisna değil, bir gösterge. Bir ülkenin sağlık sistemi, hukuk düzeni ve vicdanı burada kesişiyor. Ve biz, üçü arasında sıkışmış bir insanın her geçen gün eriyişini izliyoruz. Bu bir siyaset meselesi değil. Bu, insanlık meselesi. Bir insanın yaşamasına yardım etmek, bir partinin, bir ideolojinin, bir grubun meselesi değildir. Bu, hepimizin ortak sorumluluğudur. Yetkililere sesleniyorum: Adalet Bakanlığı’na, Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü’ne, İnsan Hakları Kurumları’na… Bu bir “dosya” değil, bir hayat. Ve o hayat, gün be gün elimizden kayıyor. Bir insanın ölüme terk edilmesi, hukukun değil, sessizliğin eseridir. Ve biz sustukça, adalet bir kelimeden ibaret kalır. Bir mahkûmun yatağında öylece çürüyüp gitmesi, hepimize dokunmalı. Çünkü bir gün, adaletin terazisi yeniden kurulacak. O gün geldiğinde, belki de en çok şunu sorgulayacağız: “Biz sustuğumuzda kim ölmüştü?”
logo

   E-posta: bilgi(@)ucuncugozgazetesi.com
Tüm hakları Üçüncü Göz Gazetesi adına saklıdır: ©2019-2025

Yazılı izin alınmaksızın site içeriğinin fiziki veya elektronik ortamda kopyalanması, çoğaltılması, dağıtılması veya yeniden yayınlanması aksi belirtilmediği sürece yasal yükümlülük altına sokabilir. Daha fazla bilgi almak için telefon veya eposta ile irtibata geçilebilir.