HOŞGELDİNİZ! BUGÜN 29 EKİM 2025, ÇARŞAMBA

Mart'tan sonra kim tutar seni!

28.12.2023 10:30
Mart'tan sonra kim tutar seni!
Mart'tan sonra kim tutar seni!
İktisatçı Prof. Dr. Hayri Kozanoğlu, 2024 başındaki yeni maaş zamlarının 'para yanılsamasına' neden olacağına değinerek, Mart'taki yerel seçimlere kadar alım gücünün geçici de olsa artacağını ancak yıl başında bir kez zam alan asgari ücretlilerin yılın geri kalan aylarında refahlarının giderek gerileyeceğini söyledi.

Asgari ücretliler derinden etkilenecek

Türkiye ekonomisi yılın üçüncü çeyreğinde yıllık bazda yüzde 5.9 büyüdü. Ancak yılın ikinci çeyreğine göre büyüme yüzde 0.3'le sınırlı kaldı. Biraz hız kesmesine karşın hanehalkı tüketimi de Temmuz-Eylül döneminde yüzde 11.2 arttı. Bunun sonucu olarak özel tüketimin büyümeye yüzde 7.7 katkısı oldu. Altınbaş Üniversitesi İşletme Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hayri Kozanoğlu, bunun 2 önemli kaynağı olduğu görüşünde. Birincisi Temmuz ücret artışlarının talebe getirdiği canlılık. Diğeri ise 28 Mayıs seçimleri sonrasında Merkez Bankası faiz artışlarına başlasa da hala borçlanarak tüketmenin hissedilen enflasyonla kıyaslanınca cazip kalması. Ancak Kozanoğlu'na göre bu eğilim 2024'te belirgin biçimde yavaşlayacak.

Dünya toz pembe gözüktü

Prof. Dr. Hayri Kozanoğlu'na göre Türkiye'de canlı talebin fazla konuşulmayan iki kaynağı daha var. En önemlisi dünyanın başka coğrafyalarında da görüldüğü gibi, özellikle orta üst-gelir grubunun pandemide harcama yapmaması nedeniyle artan tasarruflarını talebe dönüştürmesi. İkincisi ise başta konut, otomobil ve borsa kazançları gelmek üzere refah etkisinin harcamaları körüklemesi. İnsanların varlık fiyatlarının artışıyla kendini daha zengin hissettiğini ve alımlarını daha cesurca yaptığını söyleyen Prof. Dr. Kozanoğlu, "Bu etki en son, seçimler sonrası kısa sürede TL'nin yüzde 30 civarında değer kaybetmesiyle kendini gösterdi. Bireylerin bankalardaki 91 milyar doların üzerinde, bir de epey miktarda yastık altında dövizleri var. Bunların TL karşılıkları kısa sürede artıverdi. Dünyaya daha toz pembe bakmalarını sağladı" değerlendirmelerini yaptı. Prof. Dr. Kozanoğlu, bu dönemde yatırımların da yüzde14.7 arttığına dikkat çekti. Ayrıca inşaattaki yüzde 8.1 büyümenin de deprem bölgesindeki faaliyetler nedeniyle ivme kazandığını anlattı.

Sebze-meyve fiyatları yükselişte

Prof. Dr. Kozanoğlu, en önemli sorunun ise yıllık sadece yüzde 0.3 büyüme ile tarım sektöründe olduğunu kaydetti. Kozanoğlu, "Uzun süredir nüfus artışının altında kalan tarım üretimi artışı yüksek sebze ve meyve fiyatlarının arz eksikliğinden kaynaklanıyor" görüşünü dile getirdi. Mehmet Şimşek-Gaye Erkan'ın enflasyonu geriletmek için reel ücretleri düşürerek talebi kısmak istediklerine değinen Kozanoğlu'na göre, yabancı sermayeyi cezbetmek için faiz silahı kullanılıyor. Kasım'da Merkez Bankasının politika faizini yüzde 40'a çektiğini hatırlatan Kozanoğlu, önümüzdeki aylarda da sıkılaşmanın devam edeceğini belirtti. Buna rağmen şu ana kadar beklenen fon akışı sağlanamadığını da dikkat çekti.

Mehmet Şimşek'in iş çevrelerini ihracata yönlendirmesini de değerlendiren Kozanoğlu, "Dünya büyümesinin de yüzde 2.7 azalmasıyla iç talebin eksikliğini dış taleple kapatmak kolay görünmüyor. Gaye Erkan'ın da sanayicilere siz fiyatları artırırsanız biz de faizi daha yükseltiriz iması ekonomi yönetiminin dezenflasyon sürecinde kararlılığını gösteriyor. Öncelikli hedefleri, asgari ücret ayarlamasıyla ücretli kesimin satın alma gücünü geriletmek. Bu hem ciddi toplumsal tepkilerin yükselmesine yol açabilir, hem de büyümeyi yavaşlatayım derken ekonominin durgunlaşması riskini taşıyor" diyerek uyarı da bulundu.

Mart'tan sonra kim tutar seni!

2024 başındaki yeni maaş zamlarının "para yanılsamasına" neden olacağına değinen Kozanoğlu, Mart'taki yerel seçimlere kadar alım gücünün geçici de olsa artacağını ve toplumda hayat pahalılığı memnuniyetsizliğinin bir nebze hafifleyeceğini vurguladı. Bu dönemde beklenen döviz girişlerinin sağlanması halinde, enflasyonun kur yoluyla beslenemeyeceğini, talebin zayıflayarak, fiyat artışlarının da hız keseceğini kaydetti. Yıl başında bir kez zam alan asgari ücretlilerin yılın geri kalan aylarında refahlarının giderek gerileyeceğinin altını çizdi.

 
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Yorumlarınızı paylaşın

--
Bir ülkenin gerçek yüzü, sokaklarındaki düzenle, meydanlarındaki bayraklarla değil; en savunmasız insanlarına nasıl davrandığıyla ölçülür. Bugün bu ülkede, Aydın Söke Açık Cezaevi’nde, sessizce tükenen bir hayat var: Öztürk K. Öztürk K. %75 engelli. Talesemi majör hastası, aynı zamanda tip 1 diyabetli. Yani yaşamı boyunca düzenli kan nakline, insüline ve hijyenik ortama ihtiyaç duyan bir insan. Yürüyerek girdiği cezaevinde bugün artık yatalak hale gelmiş durumda. Kendi ihtiyaçlarını karşılayamıyor, yürüyemiyor, elleri titriyor, bilinci kimi zaman gidip geliyor. Ve o hâlâ orada, duvarların arkasında “infaz” adı altında yaşam mücadelesi veriyor. Cezalandırmak, bir toplumu düzen içinde tutmanın aracıdır, denir. Ama insan onurunu korumayan bir ceza, artık adaletin değil, intikamın alanına girer. Bugün Türkiye’de, “hasta mahpuslar” başlığı altında yüzlerce insan, fiilen ölüm cezasına mahkûm edilmiş durumda. Her rapor “cezaevinde kalamaz” dese de, her dilekçe “uygun değildir” gerekçesiyle geri dönüyor. Peki, neye uygun değildir? Bir insanın yaşamasına mı? Bir devletin vicdanına mı? Öztürk K.’nin kardeşi, “Yürüyerek girdi, şimdi nefes bile alamıyor. Kimse duymuyor” diyor. Oysa devlet, her yurttaşının yaşam hakkını korumakla yükümlüdür — suçlu ya da suçsuz fark etmeksizin. Çünkü yaşam hakkı, hiçbir mahkemenin elinden alamayacağı bir haktır. Cezaevleri, yalnızca demir parmaklıkların ardındaki suçluların değil, dışarıdaki toplumun da aynasıdır. O aynada ne görüyoruz? Gözünü kapatmış bir sistem mi, yoksa el uzatmaya cesaret eden bir toplum mu? Bir devletin adaleti, güçlüye değil, güçsüze gösterdiği şefkatle ölçülür. Öztürk K.’nin durumu bir istisna değil, bir gösterge. Bir ülkenin sağlık sistemi, hukuk düzeni ve vicdanı burada kesişiyor. Ve biz, üçü arasında sıkışmış bir insanın her geçen gün eriyişini izliyoruz. Bu bir siyaset meselesi değil. Bu, insanlık meselesi. Bir insanın yaşamasına yardım etmek, bir partinin, bir ideolojinin, bir grubun meselesi değildir. Bu, hepimizin ortak sorumluluğudur. Yetkililere sesleniyorum: Adalet Bakanlığı’na, Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü’ne, İnsan Hakları Kurumları’na… Bu bir “dosya” değil, bir hayat. Ve o hayat, gün be gün elimizden kayıyor. Bir insanın ölüme terk edilmesi, hukukun değil, sessizliğin eseridir. Ve biz sustukça, adalet bir kelimeden ibaret kalır. Bir mahkûmun yatağında öylece çürüyüp gitmesi, hepimize dokunmalı. Çünkü bir gün, adaletin terazisi yeniden kurulacak. O gün geldiğinde, belki de en çok şunu sorgulayacağız: “Biz sustuğumuzda kim ölmüştü?”
logo

   E-posta: bilgi(@)ucuncugozgazetesi.com
Tüm hakları Üçüncü Göz Gazetesi adına saklıdır: ©2019-2025

Yazılı izin alınmaksızın site içeriğinin fiziki veya elektronik ortamda kopyalanması, çoğaltılması, dağıtılması veya yeniden yayınlanması aksi belirtilmediği sürece yasal yükümlülük altına sokabilir. Daha fazla bilgi almak için telefon veya eposta ile irtibata geçilebilir.