HOŞGELDİNİZ! BUGÜN 02 KASIM 2025, PAZAR

Prim desteği bitiyor! Şimdi ne olacak?

19.07.2024 13:31
Prim desteği bitiyor! Şimdi ne olacak?
Prim desteği bitiyor! Şimdi ne olacak?

Vergi düzenlemeleriyle ilgili yeni teklifte çalışma hayatına ilişkin iki önemli madde var. Kısa vadeli sigorta kolları prim oranı yüzde 2'den 2,25'e çıkarılacak. EYT'liler için ödenen 5 puanlık prim desteği uygulaması da kaldırılacak. Uzmanlar, bu düzenlemelerin işveren maliyetlerini arttıracağına dikkat çekiyor. 

Yeni vergi paketiyle EYT'li çalışan için işverenlere verilen yüzde 5'lik sigorta prim desteği kaldırılıyor. Sosyal Güvenlik Uzmanı Okan Güray Bülbül'e göre düzenleme işverene aylık 1000 liralık ek maliyet anlamına geliyor.

Bülbül, "Emeklilere hiçbir faydası olmadığı için sosyal güvenlik destek priminden kayıtdışı çalışma eğilimleri zaten vardı fakat işverenler bu teşvik nedeniyle en azından maliyet azalsın diye SGDP'li olarak bildirmeye devam ediyorlardı. Şimdi ne yazık ki pek çok EYT'linin bana sigorta yapmayın deme ihtimali arttı." dedi.

Bülbül, "Halihazırda asgari ücret üzerinden çalıştırılan bir emeklinin işverene maliyeti 24 bin 902 lira 11 kuruş, bu teşviksiz rakam. 23 bin 902 lira 98 kuruş da teşvikli rakam yani arada bin TL'lik teşvik vardı." şeklinde konuştu.

Yeni vergi teklifiyle işverenin ödediği kısa vadeli sigorta kolları prim oranı da yüzde 2'den yüzde 2,25'e çıkarılıyor.

Bülbül, "Kısa vadeli sigorta kollarında iş kazası meslek hastalığı analık ve hastalık risklerine dair prim ödeniyor. İşçinin eline geçen rakamı değiştirmeyecek fakat asgari ücretin işverene maliyetini arttıracak. Eğer temmuz ayı içinde hayata geçerse ağustos ayından itibaren işverenlerin asgari ücret için maliyeti 23 bin 552 lira 94 kuruş olacak. 50 TL'lik fark 0,25 lik artıştan kaynaklanacak." ifadelerini kullandı.

En düşük emekli maaşını 12 bin 500 liraya çıkaran aynı zamanda çalışma hayatına ilişkin de düzenlemeler içeren yeni vergi düzenlemesi teklifi perşembe günü Plan ve Bütçe Komisyonu'nun gündemine gelecek.


Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Yorumlarınızı paylaşın

--
Bir ülkenin gerçek yüzü, sokaklarındaki düzenle, meydanlarındaki bayraklarla değil; en savunmasız insanlarına nasıl davrandığıyla ölçülür. Bugün bu ülkede, Aydın Söke Açık Cezaevi’nde, sessizce tükenen bir hayat var: Öztürk K. Öztürk K. %75 engelli. Talesemi majör hastası, aynı zamanda tip 1 diyabetli. Yani yaşamı boyunca düzenli kan nakline, insüline ve hijyenik ortama ihtiyaç duyan bir insan. Yürüyerek girdiği cezaevinde bugün artık yatalak hale gelmiş durumda. Kendi ihtiyaçlarını karşılayamıyor, yürüyemiyor, elleri titriyor, bilinci kimi zaman gidip geliyor. Ve o hâlâ orada, duvarların arkasında “infaz” adı altında yaşam mücadelesi veriyor. Cezalandırmak, bir toplumu düzen içinde tutmanın aracıdır, denir. Ama insan onurunu korumayan bir ceza, artık adaletin değil, intikamın alanına girer. Bugün Türkiye’de, “hasta mahpuslar” başlığı altında yüzlerce insan, fiilen ölüm cezasına mahkûm edilmiş durumda. Her rapor “cezaevinde kalamaz” dese de, her dilekçe “uygun değildir” gerekçesiyle geri dönüyor. Peki, neye uygun değildir? Bir insanın yaşamasına mı? Bir devletin vicdanına mı? Öztürk K.’nin kardeşi, “Yürüyerek girdi, şimdi nefes bile alamıyor. Kimse duymuyor” diyor. Oysa devlet, her yurttaşının yaşam hakkını korumakla yükümlüdür — suçlu ya da suçsuz fark etmeksizin. Çünkü yaşam hakkı, hiçbir mahkemenin elinden alamayacağı bir haktır. Cezaevleri, yalnızca demir parmaklıkların ardındaki suçluların değil, dışarıdaki toplumun da aynasıdır. O aynada ne görüyoruz? Gözünü kapatmış bir sistem mi, yoksa el uzatmaya cesaret eden bir toplum mu? Bir devletin adaleti, güçlüye değil, güçsüze gösterdiği şefkatle ölçülür. Öztürk K.’nin durumu bir istisna değil, bir gösterge. Bir ülkenin sağlık sistemi, hukuk düzeni ve vicdanı burada kesişiyor. Ve biz, üçü arasında sıkışmış bir insanın her geçen gün eriyişini izliyoruz. Bu bir siyaset meselesi değil. Bu, insanlık meselesi. Bir insanın yaşamasına yardım etmek, bir partinin, bir ideolojinin, bir grubun meselesi değildir. Bu, hepimizin ortak sorumluluğudur. Yetkililere sesleniyorum: Adalet Bakanlığı’na, Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü’ne, İnsan Hakları Kurumları’na… Bu bir “dosya” değil, bir hayat. Ve o hayat, gün be gün elimizden kayıyor. Bir insanın ölüme terk edilmesi, hukukun değil, sessizliğin eseridir. Ve biz sustukça, adalet bir kelimeden ibaret kalır. Bir mahkûmun yatağında öylece çürüyüp gitmesi, hepimize dokunmalı. Çünkü bir gün, adaletin terazisi yeniden kurulacak. O gün geldiğinde, belki de en çok şunu sorgulayacağız: “Biz sustuğumuzda kim ölmüştü?”
logo

   E-posta: bilgi(@)ucuncugozgazetesi.com
Tüm hakları Üçüncü Göz Gazetesi adına saklıdır: ©2019-2025

Yazılı izin alınmaksızın site içeriğinin fiziki veya elektronik ortamda kopyalanması, çoğaltılması, dağıtılması veya yeniden yayınlanması aksi belirtilmediği sürece yasal yükümlülük altına sokabilir. Daha fazla bilgi almak için telefon veya eposta ile irtibata geçilebilir.