HOŞGELDİNİZ! BUGÜN 27 KASIM 2025, PERŞEMBE

Mahkumlar ve Yakınlarının Umutlarıyla Oynanan İnfaz Oyunu

11.06.2025 00:00
Türkiye, yıllardır ceza infaz sisteminde kapsamlı reformlar bekliyor. Bu beklentiler, mahkumların ve yakınlarının hayatlarına dokunan birçok sorunla şekilleniyor. Cezaevlerinde kalanların insan hakları, adaletin tesisi, toplumsal barış ve suçun tekrarının önlenmesi bu reformların temel hedefleri olarak görülüyor. Ancak her yeni infaz yasası değişikliği, umutları yeşertirken, çoğu zaman hayal kırıklıklarıyla sonuçlanıyor. Haziran 2025'te yürürlüğe giren yeni infaz yasası da bu sürecin son halkası oldu.

Türkiye'de infaz yasaları konusunda yıllardır süren bir tartışma var. Cezaevlerinde insan haklarına uygun yaşam koşulları sağlanması, infaz sürelerinin adaletle örtüşmesi, cezaevlerinde rehabilitasyon ve topluma yeniden kazandırma amaçlarının gerçekleşmesi, hem mahkumlar hem de toplum için hayati önem taşıyor. Ayrıca, cezaevinde geçirilen sürenin uzunluğu, aile bağlarının zedelenmesi, psikolojik ve ekonomik yıkımlar, toplumda geniş bir infaz yasası reformu talebini doğurdu.

Son yıllarda çeşitli yargı paketleri ile infaz yasasında düzenlemeler yapılsa da, kapsamlı bir değişiklik gerçekleşmedi. Yeni infaz yasası, bu uzun süreçte toplumda ve cezaevlerinde artan beklentilerin karşılanması için büyük bir umut olarak görülüyordu. Sosyal medyada, cezaevlerinde bekleyen mahkumların yakınlarından yükselen "Adalet herkese eşit olsun" çağrıları, yılların birikmiş mağduriyetinin ifadesiydi.

Yasa çıktı…

Ne yazık ki ortak görüş "Dağ Fare Doğurdu" oldu!..

Mahkumlar ve aileleri, yeni yasadan önce büyük bir heyecanla umutlanmıştı. Ancak yasayla gelen düzenlemeler, beklentilerin gerisinde kaldı.

Birçok mahkum, infaz yasasının "dağın fare doğurması" olduğunu düşünüyor. Onlara göre, düzenlemeler yetersiz, beklentiler boşa çıkarılmış durumda. Uzun yıllar hapis cezası alanlar, "Adalet bizlere eşit davranmıyor" diye tepki gösteriyor. Sosyal medyada bu konuda açılan platformlarda "Beklediğimiz reform olmadı, cezaevinden çıkmak hala hayal" gibi paylaşımlar çoğalıyor.

Mahkumların aileleri için durum daha da zor. Yıllarca devam eden cezaevi süreçleri, ekonomik zorlukları ve psikolojik travmaları beraberinde getiriyor. Yeni yasaya dair umutları, eksik düzenlemelerle suya düştüğünde, ailelerin yaşadığı hayal kırıklığı daha da derinleşiyor. Bir anne, "Oğlumun yıllardır çektiği acıları bir yasayla biraz olsun hafifletmek istedik ama yine yalnız kaldık" diyerek yasanın eksiklerini özetliyor.

Yeni infaz yasası, sadece mahkumların değil, aynı zamanda toplumun da adalet beklentisi açısından önem taşıyor. Toplumsal barış ve suça karşı caydırıcılık arasında hassas bir denge kurulmalı.

İnsan hakları örgütleri, yasayı yeterli bulmuyor. Özellikle cezaevlerindeki insan hakları ihlallerinin sürmesi, infaz sürelerinin adil olmaması ve rehabilitasyon programlarının yetersizliği eleştiriliyor. İnsan hakları savunucuları, infaz yasasının daha kapsayıcı ve eşitlikçi olması gerektiğini belirtiyor.

Hukukçular ise yasanın hukuk devleti ilkesine uygunluğunu sorguluyor. Bazı ceza hukukçuları, yasanın toplumun adalet beklentilerini karşılamadığını, daha çok "gösteriş amaçlı" düzenlemeler içerdiğini belirtiyor. Ayrıca, yasada adaletin sağlanması için gereken ceza politikası değişikliklerinin eksikliği vurgulanıyor.

Cezaevinde geçen yıllar sadece mahkumlar için değil, aileleri ve toplumu için de derin yaralar açıyor.

Uzun süreli hapis cezaları, mahkumlarda ciddi psikolojik sorunlara yol açıyor. Depresyon, anksiyete ve umutsuzluk yaygın. Yeni yasanın psikolojik destek ve rehabilitasyon programlarına yeterince yer vermemesi eleştiriliyor.

Mahkum yakınları, aile bağlarının zayıflamasından ve sosyal izolasyondan şikayetçi. Bu durum, özellikle çocuklar üzerinde kalıcı travmalar yaratıyor. Yeni infaz yasasının bu sosyolojik etkileri azaltmaya yönelik herhangi bir destek mekanizması içermemesi ciddi bir eksiklik olarak görülüyor.

Yeni infaz yasası, toplumun ve mahkumların yıllardır beklediği reformları içermediği için "Dağın fare doğurması" benzetmesiyle sıkça eleştiriliyor.

Yasaların kapsamı siyasi ve sosyolojik dengelerle belirleniyor. Bazı suç gruplarına yönelik düzenlemelerin dışlanması, kamuoyunda adaletin herkese eşit uygulanmadığı algısını yaratıyor. Bu da reformların eksik kalmasına yol açıyor.

Ceza infaz kurumlarının fiziki koşulları, personel yetersizliği, rehabilitasyon imkanlarının sınırlılığı gibi yapısal sorunlar çözülmeden sadece yasayla "mucize" beklemek mümkün değil.

Yeni çıkan infaz yasası, beklentileri tam olarak karşılamasa da, Türkiye'de infaz reformlarının başlaması için bir fırsat olabilir. Ancak bu fırsat, yüzeysel düzenlemelerle değil, kapsamlı ve adalet temelli bir yaklaşımla değerlendirilmeli.

Mahkumlar ve yakınları yıllarca süren mücadelelerinde "adalet" talep ediyorlar. Toplumun tüm kesimleri bu adalet talebini duymalı, anlamalı ve desteklemeli. Ancak böylece, hayal kırıklıkları azalacak, toplumsal barış güçlenecek, infaz yasaları insan onuruna uygun hale gelecektir.

Aslında çözüm basit. Yıllardır bunun mücadelesini veren İrfan Aydın'ın söylediklerini ve sizlere sundu raporları uygulamaya koysanız sorun çözülecektir.

Araştırmacı Gazeteci İrfan Aydın, Türkiye'de infaz yasalarında adaletin sağlanması yönünde yürüttüğü uzun soluklu mücadeleyle biliniyor. Aydın, özellikle infaz sistemindeki çarpıklıkları net ve çarpıcı ifadelerle kamuoyuna taşıyor. 30 Mart 2020 tarihli "Çakıcı Yasası" gibi düzenlemelerin, adli mahkûmlar ile örgütlü suçluları arasında eşitlik sağlamaktan çok özel çıkar gruplarına hizmet ettiği eleştirisini getirerek yasadaki çifte standardı açıkça ortaya koydu

İrfan Aydın, bu süreçte sadece yazılarıyla değil, televizyon ve sosyal medya platformlarında yaptığı açıklamalarla da dikkat çekti. "3. Göz" gibi canlı yayın programlarına katılarak infaz yasasındaki adaletsizlikleri ve sistemin kamuoyundan gizlenen yönlerini tartışmaya açtı. Adalet mekanizmasının şeffaf olması gerektiğini vurgulayarak, usulsüz uygulamaların ve hukuken tartışmalı düzenlemelerin halkın gündemine taşınmasında aktif rol oynadı .

Son olarak, yakın tarihte Adalet Komisyonu'nda alınan kararlar üzerinden de sert eleştirilerde bulundu. Özellikle "FETÖ'ye adalet yoksa, adli mahkûmlara da yok" anlayışının kabul görmemesi gerektiğini savundu. Kamuoyunda Hukuk Çetesi olarak bilinen yapı İrfan Aydın tarafından İlk 20202de haber yapıldı ve bugün yaşanan her şeyde ana sebep Hukuk Çetesidir fikrini ortaya atan ilk isim oldu.Aydın'a göre, bütün mahkûmlar hukuk önünde eşit olmalı; aksi halde infaz yasası adaletsiz ve ayrımcı hale gelir.

Kamuoyu nezdinde artan dikkat ve basın-yayında sağlanan görünürlük sayesinde İrfan Aydın, infaz yasasının mevcut haliyle yetersiz olduğunu net şekilde ifade ediyor. Onun mücadelesi, Türkiye'de ceza adaleti sistemine dair daha kapsayıcı, insan odaklı ve eşitlikçi bir bakış açısına geçilmesi gerektiğini savunuyor. Bu çaba, infaz yasasının sadece hükümlüleri değil, tüm toplumsal vicdanı kucaklayacak şekilde yeniden düzenlenmesi çağrısı anlamına geliyor.

 
Muharrem DEĞİRMEN /GÖZLEM / diğer yazıları
•Çocuklar ölüyorsa hiçbir başarı anlamlı değildir 27 00:00:00.11.2025
•RUHSUZ KASABA ORHANGAZİ 19 00:00:00.11.2025
•Vefa Bitti, Gösteriş Kaldı! 11 00:00:00.11.2025
•ATATÜRK’E LAYIK OLABİLMEK! 10 00:00:00.11.2025
•Zeytin Dallarında Sessiz Bir Çöküş 05 00:00:00.11.2025
•Orhangazi’de Cumhuriyetin İlk Nefesi 29 00:00:00.10.2025
•29 Ekim Kutlamalarına BERNA İL mührü 29 00:00:00.10.2025
•Siyasetin Kör Noktasında ki ORHANGAZİ 22 00:00:00.10.2025
•Zeytin Para Edecek mi? Zeytinyağı Piyasasında Ne Olacak? 14 00:00:00.10.2025
•Bu torakların sesi BÜLENT BAKIŞ 12 00:00:00.10.2025
•HASTALARIN UMUDU, SAĞLIK ÇALIŞANLARININ SABRI TÜKENİYOR 08 00:00:00.10.2025
•Orhangazi’nin Canına Okuyanlara Son Uyarı 02 00:00:00.10.2025
•Suskunluğunuzun arkasında korku mu var, çıkar hesapları mı? 27 00:00:00.09.2025
•Orhangazi’de Adaletin Yeni Rotası 25 00:00:00.09.2025
•Gaziler Gününü kutlamak “VEFA” ile başlar 18 00:00:00.09.2025
•Belirsizlik büyüdükçe kuşku haklılaşır! 17 00:00:00.09.2025
•MHP’li Bozoğlu’ndan Kaymakama İstiklal Marşı çıkışı 08 00:00:00.09.2025
•Orhangazi’nin gölü kendine küsmüşken 03 00:00:00.09.2025
•Hakikate Adanan Bir Ömür: 30 Ağustos’un Ruhuyla Haydar Baş’ın Vasiyeti 29 00:00:00.08.2025
•Orhangazi Kent Konseyi Ortak Akıl mı, Ortak Çıkar Kulübü mü? 20 00:00:00.08.2025
•ORHANGAZİMETRELİ ARKADAŞLAR… 18 00:00:00.08.2025
•Yurt Yerini kime neden sattın Bekir Aydın? 12 00:00:00.08.2025
•SİYASETİN UMUDU, HALKIN SESİ BERNA İL 05 00:00:00.08.2025
•Birinci Vazifen’ Bursa’da Birlik Ruhunun İmtihanı Kalem burada biter; meydan, umuda kalsın. 05 00:00:00.08.2025
•ORHANGAZİ’NİN PART TİME SİYASETÇİLERİ 29 00:00:00.07.2025
•Kırsalın Şehirleştirilmesi mi, Hafızasızlaştırılması mı? 15 00:00:00.07.2025
•ZALİMLERİN DEĞİŞMEYEN SOYU VE HÜSEYİNLERİN DİMDİK DURUŞU 05 00:00:00.07.2025
•Bir Selam Kadar Uzağımızda Ölüm Bizler hep birlikte İyiyiz 02 00:00:00.07.2025
•İKİ YÜZ KARASI AYNA: A HABER VE HALK TV 28 00:00:00.06.2025
•Fazıl Say ile "İznik Türküsü"nün Ardından 25 00:00:00.06.2025
•Ustadan Eser Kaldı, Senden Ne Kalacak? 18 00:00:00.06.2025
•Orhangazi Ziraat Şubesi’nde Ne Oluyor? 18 00:00:00.06.2025
•Partideki 'Biz'den Olmayanlar' Meselesi 18 00:00:00.06.2025
•Mahkumlar ve Yakınlarının Umutlarıyla Oynanan İnfaz Oyunu 11 00:00:00.06.2025
•İznik’ten Ankara’ya Giden Yol Kağan Mehmet Usta 29 00:00:00.05.2025
•“İstanbul’da Suç Olan, Orhangazi’de Neden Normalleştiriliyor?” 13 00:00:00.05.2025
•Hakikati Yazmanın Bedeli 05 00:00:00.05.2025
•Orhangazi’de Eski Mezar Taşlarının Sahipsizliği ve Korunma İhtiyacı: Tarih ve Kültürün Yok Olma Tehlikesi 28 00:00:00.04.2025
•Bursaspor’un Diriliş Öyküsü 16 00:00:00.04.2025
•Hakikat bayrağı düşmez Âşıklar ölmez 14 00:00:00.04.2025
•Cezaevlerinde Adalet Krizi ve Yaklaşan Tehlike 09 00:00:00.04.2025
•Siyaset Tartışıyor, Halk Geçim Derdiyle Boğuşuyor 26 00:00:00.03.2025
•Türkiye ve Orhangazi'de kadın cinayetleri 07 00:00:00.03.2025
•RAMAZANLAR DEĞİŞMEDİ, İNSANLAR DEĞİŞTİ 05 00:00:00.03.2025
•Orhangazi’de BESAŞ Fırtınası Ekmeğin ve Adaletin Hikâyesi 25 00:00:00.02.2025
•Adaletin Peşinde İki Farklı Perspektif 18 00:00:00.02.2025
•Cemal Öner: Orhangazi'nin Milli Görüş Davasına Adanmış İsmi 09 00:00:00.02.2025
•Araştırmacı Gazeteci İrfan Aydın ve 3. Göz Medya’nın Uyuşturucu ile Mücadelesi: Yargı Reformuna Yön Veren Rapor 03 00:00:00.02.2025
•Büyükbaş Hayvancılıkta Kriz: Her Kalemiyle Gerçekler Kurbanlık Büyükbaş Hayvanın Gerçek Bedeli 29 00:00:00.01.2025
•Neler bırakmadık ki 2024’te! 01 00:00:00.01.2025
•Hani otopark spor kulüplerine verilecekti? 25 00:00:00.12.2024
•Müslüman coğrafyasında "Müslüman" arar olduk..! 17 00:00:00.12.2024
•Çalışma hayatında öncü bir kadın ŞÜKRAN ÇOKLAR GÜNDÜZ 16 00:00:00.12.2024
•Özge Demir: Hak Mücadelesinin Güçlü Sesi 10 00:00:00.12.2024
•Orhangazi Tarımına Yön Veren Bir Lider: Dinçer Dimrit 06 00:00:00.12.2024
•PAŞAPINAR’A VE HİZMETE ADANMIŞ BİR HAYAT: CAVİT TAŞ 04 00:00:00.12.2024
•Eğitim, Sanayi ve Sosyal Kalkınmada Öncü Orhangazi TSO 03 00:00:00.12.2024
•Biri anlatsın Ne oluyor bu ülkede? 18 00:00:00.11.2024
•Topuklu Efe Çalışıyor, muhalifleri sahte hesaplarla uğraşıyor 06 00:00:00.11.2024
•BASKF için neden Çetin Yıldız ve ekibi? 31 00:00:00.10.2024
•OKURUMUZDAN MEKTUP VAR!!! 09 00:00:00.10.2024
•Rakı-Balıktan sporcu ile ilgilenmeye fırsat bulamayan Osman Kılıç 16 00:00:00.09.2024
•Sevdası TÜRKİYE olanların adresi 03 00:00:00.09.2024
•Bursa Gençlik ve Spor’da Gökay AZAK büyük bir şanstır 14 00:00:00.08.2024
•Gürle üzerine yazmak 20 00:00:00.07.2024
•Akçe, spor malzemeleri ve Cem Gençoğlu 29 00:00:00.06.2024
•Rakı-Balık Osman Kılıç!!! 24 00:00:00.06.2024
•Orhangazi’nin Sözde Abdulhamid Han Sevdalıları 15 00:00:00.06.2024
•Çetin Yıldız ve BASKF 07 00:00:00.06.2024
•Siyaset vefa ister, vefa başarıyı getirir 05 00:00:00.06.2024
•Kız Meslek dediler, Kimya Lisesi Projesi yaptılar 31 00:00:00.05.2024
•Orhangazi siyaseti sil baştan 23 00:00:00.05.2024
•Hatipoğlu’ndan açıklama var… 20 00:00:00.05.2024
•19 Mayıs öncesi gençlere yapılan kabul edilemez 18 00:00:00.05.2024
•YILDIZ PARLAMADI, BEYGİR ŞAHLANMADI, ŞİMDİ SIRA ARPA’DA! 12 00:00:00.05.2024
•MUHTARLIKLARDA NELER OLUYOR? 18 00:00:00.04.2024
•ORHANGAZİ’DE “GÜLÜMSEMEK” İSTİYOR 15 00:00:00.04.2024
•ORHANGAZİ'NİN BEKA SORUNU BAKİ BEKÂR 04 00:00:00.04.2024
•Seçimin 'etkisiz elemanları' DEVA, Saadet, DP ve Gelecek 04 00:00:00.04.2024
•NEREDEN NEREYE? 20 00:00:00.02.2024
•KALDI MI GİDERAYAK DEVREDİLMEYEN BİR ŞEY? 11 00:00:00.02.2024
•BÜYÜK ACININ 1. YILINDA BURSA VE DEPREM 06 00:00:00.02.2024
•1 NİSAN 2024 SABAHI 05 00:00:00.02.2024
•İRFAN AYDIN’DAN DOĞRU ZAMANDA DOĞRU BİR İZNİK PAYLAŞIMI 05 00:00:00.02.2024
•ANKETLER BİTTİ, TARTIŞMALARI BİTMİYOR 05 00:00:00.02.2024
•Evet, ATATÜRK Ne Güzel Bir Geceydi! 01 00:00:00.02.2024
•MADEM SEVDANIZ "ORHANGAZİ"!!! 24 00:00:00.01.2024
•GAZETECİLİK VEFADIR VEFA… 16 00:00:00.01.2024
•HATİPOĞLU DP’DEN ORTAK ADAY MI? 12 00:00:00.01.2024
•EMRAH KEÇİCİ BAŞARISI 12 00:00:00.01.2024
•Neler bırakmadık ki 2023’te! 03 00:00:00.01.2024
•KAYBEDİLEN 2019 SEÇİMLERİ ve BUGÜN!!! 27 00:00:00.12.2023
•KASABA BİZİM KASABA 27 00:00:00.12.2023
•ZAFER PARTİSİ’NDE YÜKSEL AKBAYRAK SÜPRİZİ 27 00:00:00.12.2023
•BÖLEN DEĞİL, BİRLEŞTİREN 27 00:00:00.12.2023
•AKAN SUDA İKİ KERE YIKANMAZ PAZARKÖY’ÜN GARİP SEÇİM HALLERİ 20 00:00:00.12.2023
•ÖZGÜR ÖZEL ve KILIÇDAROĞLU ARASINDA FARK YOK 20 00:00:00.12.2023
•Siyaset ve koltuk neler yaptırıyor insana! 05 00:00:00.12.2023
•“KADRO YÖNETİR BAŞKAN HESAP VERİR” 05 00:00:00.12.2023
•MEYDANIN ELİ TELEFONLU SİYASETÇİLERİ 15 00:00:00.11.2023
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Yorumlarınızı paylaşın

--
Bir ülkenin gerçek yüzü, sokaklarındaki düzenle, meydanlarındaki bayraklarla değil; en savunmasız insanlarına nasıl davrandığıyla ölçülür. Bugün bu ülkede, Aydın Söke Açık Cezaevi’nde, sessizce tükenen bir hayat var: Öztürk K. Öztürk K. %75 engelli. Talesemi majör hastası, aynı zamanda tip 1 diyabetli. Yani yaşamı boyunca düzenli kan nakline, insüline ve hijyenik ortama ihtiyaç duyan bir insan. Yürüyerek girdiği cezaevinde bugün artık yatalak hale gelmiş durumda. Kendi ihtiyaçlarını karşılayamıyor, yürüyemiyor, elleri titriyor, bilinci kimi zaman gidip geliyor. Ve o hâlâ orada, duvarların arkasında “infaz” adı altında yaşam mücadelesi veriyor. Cezalandırmak, bir toplumu düzen içinde tutmanın aracıdır, denir. Ama insan onurunu korumayan bir ceza, artık adaletin değil, intikamın alanına girer. Bugün Türkiye’de, “hasta mahpuslar” başlığı altında yüzlerce insan, fiilen ölüm cezasına mahkûm edilmiş durumda. Her rapor “cezaevinde kalamaz” dese de, her dilekçe “uygun değildir” gerekçesiyle geri dönüyor. Peki, neye uygun değildir? Bir insanın yaşamasına mı? Bir devletin vicdanına mı? Öztürk K.’nin kardeşi, “Yürüyerek girdi, şimdi nefes bile alamıyor. Kimse duymuyor” diyor. Oysa devlet, her yurttaşının yaşam hakkını korumakla yükümlüdür — suçlu ya da suçsuz fark etmeksizin. Çünkü yaşam hakkı, hiçbir mahkemenin elinden alamayacağı bir haktır. Cezaevleri, yalnızca demir parmaklıkların ardındaki suçluların değil, dışarıdaki toplumun da aynasıdır. O aynada ne görüyoruz? Gözünü kapatmış bir sistem mi, yoksa el uzatmaya cesaret eden bir toplum mu? Bir devletin adaleti, güçlüye değil, güçsüze gösterdiği şefkatle ölçülür. Öztürk K.’nin durumu bir istisna değil, bir gösterge. Bir ülkenin sağlık sistemi, hukuk düzeni ve vicdanı burada kesişiyor. Ve biz, üçü arasında sıkışmış bir insanın her geçen gün eriyişini izliyoruz. Bu bir siyaset meselesi değil. Bu, insanlık meselesi. Bir insanın yaşamasına yardım etmek, bir partinin, bir ideolojinin, bir grubun meselesi değildir. Bu, hepimizin ortak sorumluluğudur. Yetkililere sesleniyorum: Adalet Bakanlığı’na, Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü’ne, İnsan Hakları Kurumları’na… Bu bir “dosya” değil, bir hayat. Ve o hayat, gün be gün elimizden kayıyor. Bir insanın ölüme terk edilmesi, hukukun değil, sessizliğin eseridir. Ve biz sustukça, adalet bir kelimeden ibaret kalır. Bir mahkûmun yatağında öylece çürüyüp gitmesi, hepimize dokunmalı. Çünkü bir gün, adaletin terazisi yeniden kurulacak. O gün geldiğinde, belki de en çok şunu sorgulayacağız: “Biz sustuğumuzda kim ölmüştü?”

Bir ülkenin gerçek yüzü, sokaklarındaki düzenle, meydanlarındaki bayraklarla değil; en savunmasız insanlarına nasıl davrandığıyla ölçülür. Bugün bu ülkede, Aydın Söke Açık Cezaevi’nde, sessizce tükenen bir hayat var: Öztürk K. Öztürk K. %75 engelli. Talesemi majör hastası, aynı zamanda tip 1 diyabetli. Yani yaşamı boyunca düzenli kan nakline, insüline ve hijyenik ortama ihtiyaç duyan bir insan. Yürüyerek girdiği cezaevinde bugün artık yatalak hale gelmiş durumda. Kendi ihtiyaçlarını karşılayamıyor, yürüyemiyor, elleri titriyor, bilinci kimi zaman gidip geliyor. Ve o hâlâ orada, duvarların arkasında “infaz” adı altında yaşam mücadelesi veriyor. Cezalandırmak, bir toplumu düzen içinde tutmanın aracıdır, denir. Ama insan onurunu korumayan bir ceza, artık adaletin değil, intikamın alanına girer. Bugün Türkiye’de, “hasta mahpuslar” başlığı altında yüzlerce insan, fiilen ölüm cezasına mahkûm edilmiş durumda. Her rapor “cezaevinde kalamaz” dese de, her dilekçe “uygun değildir” gerekçesiyle geri dönüyor. Peki, neye uygun değildir? Bir insanın yaşamasına mı? Bir devletin vicdanına mı? Öztürk K.’nin kardeşi, “Yürüyerek girdi, şimdi nefes bile alamıyor. Kimse duymuyor” diyor. Oysa devlet, her yurttaşının yaşam hakkını korumakla yükümlüdür — suçlu ya da suçsuz fark etmeksizin. Çünkü yaşam hakkı, hiçbir mahkemenin elinden alamayacağı bir haktır. Cezaevleri, yalnızca demir parmaklıkların ardındaki suçluların değil, dışarıdaki toplumun da aynasıdır. O aynada ne görüyoruz? Gözünü kapatmış bir sistem mi, yoksa el uzatmaya cesaret eden bir toplum mu? Bir devletin adaleti, güçlüye değil, güçsüze gösterdiği şefkatle ölçülür. Öztürk K.’nin durumu bir istisna değil, bir gösterge. Bir ülkenin sağlık sistemi, hukuk düzeni ve vicdanı burada kesişiyor. Ve biz, üçü arasında sıkışmış bir insanın her geçen gün eriyişini izliyoruz. Bu bir siyaset meselesi değil. Bu, insanlık meselesi. Bir insanın yaşamasına yardım etmek, bir partinin, bir ideolojinin, bir grubun meselesi değildir. Bu, hepimizin ortak sorumluluğudur. Yetkililere sesleniyorum: Adalet Bakanlığı’na, Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü’ne, İnsan Hakları Kurumları’na… Bu bir “dosya” değil, bir hayat. Ve o hayat, gün be gün elimizden kayıyor. Bir insanın ölüme terk edilmesi, hukukun değil, sessizliğin eseridir. Ve biz sustukça, adalet bir kelimeden ibaret kalır. Bir mahkûmun yatağında öylece çürüyüp gitmesi, hepimize dokunmalı. Çünkü bir gün, adaletin terazisi yeniden kurulacak. O gün geldiğinde, belki de en çok şunu sorgulayacağız: “Biz sustuğumuzda kim ölmüştü?”
logo

   E-posta: bilgi(@)ucuncugozgazetesi.com
Tüm hakları Üçüncü Göz Gazetesi adına saklıdır: ©2019-2025

Yazılı izin alınmaksızın site içeriğinin fiziki veya elektronik ortamda kopyalanması, çoğaltılması, dağıtılması veya yeniden yayınlanması aksi belirtilmediği sürece yasal yükümlülük altına sokabilir. Daha fazla bilgi almak için telefon veya eposta ile irtibata geçilebilir.