HOŞGELDİNİZ! BUGÜN 23 AĞUSTOS 2025, CUMARTESİ

OKULLARDA EK DERS YOLSUZLUKLARI

20.08.2025 00:00


‎Eğitimde yolsuzluk denince akla müteahhitler, ihaleler, devasa bütçeler gelir. Oysa okulların içinde, sessiz sedasız işleyen, kâğıt üzerinde büyütülmüş kocaman bir kara delik var: Ek ders yolsuzluğu.

‎Başlığa bakarak sanki orhangazideki okullarda ek ders yolsuzluğu yapılıyor gibi bir algı oluşabilir aklınızda. Asla böyle bir şey var diye iddiam yok ve olamazsa. Bu benim değil denetmenlerin ortaya çıkarabileceği bir durum.

‎Ancak son yıllarda zaman zaman bu tür konular Türkiye gündeminde geliyor.

‎Mesela Kocaeli'nin Gölcük ilçesindeki Saraylı Ortaokulu'nda, okul müdürü  öğretmenlerin ek ders ücretlerini bordrolarda gerçek miktarın yaklaşık 3 katı fazla göstererek usulsüzlük yaptığı ortaya çıkmiştı.

‎Yine Antalya'nın Demre ilçesindeki bir okulda müdür ek ders ödemeleri ve Ustalık Telafi Programı (UTP) kapsamında usulsüz işlemler yaparak yaklaşık 46 milyon TL'lik vurgun yaptığı öne sürülmüştü.

‎Kocaeli'de en büyük yankı uyandıran yolsuzluk iddialarından biri, Mesleki Eğitim Merkezleri (MESEM) ve Ustalık Telafi Programı (UTP) üzerinden yapılan usulsüzlükler olmuştur. Bu programlar kapsamında sahte öğrenci kayıtları yapılarak devletten haksız kazanç elde edildiği öne sürülmüş olup, İddialara göre, 22 bin hayali çırak kaydedilerek yaklaşık 700 milyon TL'lik vurgun yapıldığı belirtilmiştir.

‎Öğretmen, fiilen derse girmiyor ama puantajda ders yazılıyor. Müdür, masa başında oturuyor ama sanki haftada onlarca derse girmiş gibi ek dersini alıyor. Kurs açılıyor; öğrenci yok, ders yok, öğretmen yok ama "para var." Kağıt üzerinde her şey tıkır tıkır işliyor, devletin kasası da buharlaşıyor.

‎Bu sadece üç beş kuruşluk sahtekârlık değil; bu, eğitimin ahlakını çürüten, güveni yıkan bir düzendir. Çünkü dersi işlenmeyen öğrenci kaybediyor, hakkı yenilen dürüst öğretmen kaybediyor, devlet kaybediyor. Kazanan kim? Yalnızca kağıt üzerinde ders işleyen sahtekârlar.

‎İşin acı tarafı, bu yolsuzluk sistematik hale gelmiş durumda. Ek ders çizelgeleri öyle bir düzenleniyor ki, kimse fark etmesin, kimse sorgulamasın. Denetim deseniz göstermelik. MEB'in bazı müfettişleri bile gözünü kapatıyor. Çünkü düzeni bozmak, çıkar zincirini kırmak demek.

‎Bir ülke, kendi geleceğini yetiştirecek kurumlarda bile sahtekârlığa göz yumuyorsa o ülkeden nasıl dürüst nesiller çıkacak?

‎Çocuklara dürüstlüğü, adaleti, emeğe saygıyı kim öğretecek? Ek ders tabelasında yalan yazan mı?

‎Ek ders yolsuzluğu basit bir "üç beş lira" meselesi değildir. Bu, eğitimin ruhunu çürüten, toplumsal ahlaka hançer vuran bir hastalıktır. Bu düzen değişmediği sürece, ne öğretmenin emeği değerli olur, ne de öğrencinin geleceği güvence altında.



ÇOCUKLARA DOKUNMAYIN!

‎Şeriatçı zihniyet , yine siyaset sahnesine skandal bir taleple çıktı: Anaokullarında başörtüsü yasağı kaldırılsın.

‎Henüz kendi adını doğru düzgün yazamayan, oyuncak bebekleriyle oynayan, resim defterine güneş çizen küçücük çocuklara başörtüsü dayatmayı "özgürlük" diye pazarlıyorlar.

‎Kusura bakmayın ama bu düpedüz çocuk istismarıdır. Çocukların üzerinden siyaset yapmaktır. Özgürlük maskesi altında dayatma ve ideolojik kuşatma girişimidir.

‎‎Bunların derdi özgürlük değil, kendi dar, gerici ideolojisini yeni nesillere boca etmektir. Yıllarca "başörtüsü mağduriyeti" üzerinden siyaset yapıp, mağduriyet bittiğinde bile yeni mağduriyet icat eden bu zihniyet, şimdi gözünü anaokulu çocuklarına dikmiştir. Bu, özgürlük falan değil; çocukların masumiyetine kastetmektir.

‎Türkiye'nin bunca ekonomik buhranı, eğitimdeki çöküşü, işsizlik, yoksulluk, adaletsizlik varken; bunları konuşacağına anaokullarında başörtüsü peşine düşen bir partinin toplumun sorunlarıyla en ufak bir derdi olmadığı çok açık. Asıl dertleri, iktidarın gölgesine sığınıp siyaset sahnesinde varlık gösterebilmek.

‎Dört yaşındaki, beş yaşındaki çocuk hangi özgür iradeyle başörtüsü takmaya karar verebilir? Hangi pedagojik akıl bunu savunabilir? Bunu savunanların niyeti özgürlük falan değildir, tek niyetleri çocuk yaşta ideolojik şekillendirme ve zihinsel kuşatmadır.

‎Bu ülkede laiklik hâlâ en çok çocukların ihtiyacıdır. Çünkü laiklik, işte bu tip ideolojik saldırılardan çocukları koruyan tek kalkandır. Eğer laiklik yara alırsa, yarın anaokullarında başörtüsü değil; cemaat yurtlarında kapkara perdeler, karanlık zihinler, sorgulamayan nesiller yetişir.

‎Çocukların yakasından düşün. Onların kafasını örtmek değil, ufkunu açmak gerekir. Çocuklara siyaset değil, oyun, sevgi ve özgür bir gelecek gerekir. Siz özgürlük falan istemiyorsunuz; istediğiniz tek şey, küçük yaşta biat eden bir nesil yaratmak.

‎Ama bu ülke sizin ideolojik laboratuvarınız değildir. Çocuklarımızı denek yapmanıza izin verilmemelidir.



PANDEMİ SONRASİ EĞİTİM VE SONUÇLARI!

‎Pandemi, Türkiye'nin her yerinde eğitimi alt üst ettiği gibi  Orhangazi'deki eğitimde bundan nasibini aldı. Uzaktan eğitim denildi, EBA'dan dersler anlatıldı ama evinde bilgisayar olmayan, interneti yetmeyen binlerce çocuk ne EBA'yı gördü ne de öğretmenini. Çocuklar, bir telefon ekranına sıkışmış "sözde eğitimle" yıllar kaybetti.

‎İlkokul çağındaki çocuklar, okuma yazmayı öğrenmeden sınıf geçti. Lise öğrencileri, sınavlara girdi ama gerçek bir ölçme süreci yaşamadı. Üniversiteler ise bir anda evlere sığdı, laboratuvarlar kapandı, uygulamalı eğitim yok oldu.

‎Pandemi sonrası telafi edileceği söylendi. Peki ne yapıldı? Müfredat hızlandırıldı, ders saatleri sıkıştırıldı, "her şey normale döndü" havası verildi. Oysa öğretmenler sınıfta bir öğrencinin 4. sınıf seviyesinde, diğerinin 2. sınıf seviyesinde olduğunu söylüyor. Bu fark kapanmadığı gibi, her geçen yıl daha da büyüyor.

‎Maddi imkânı olan aileler çocuklarını özel derslere, şehir merkezindeki kurslara taşıdı. İmkânı olmayan ailelerin çocukları ise kendi kaderine bırakıldı. Bu durum, eğitimde fırsat eşitsizliğini Orhangazi'de kalıcı hale getirdi.

‎Ve sorumluluk sadece Milli Eğitim Bakanlığı'nda değil… Orhangazi İlçe Milli Eğitim müdürlüğü, yerel yöneticiler, belediye ve eğitimle ilgili sivil toplum kuruluşları da bu konuda ciddi bir sınav veremedi. Ne yerel düzeyde bir eğitim seferberliği başlatıldı ne de dezavantajlı öğrencileri hedefleyen gerçekçi bir proje hayata geçirildi. Salon toplantılarında nutuk atmak kolay; ama sahada bir çocuğun bilgisayarına, internetine, kitabına erişmesini sağlamak zor iş…

‎Pandemi bize gösterdi ki eğitim sistemimiz kırılgan, özellikle küçük ilçelerde bu kırılganlık felakete dönüşüyor. Orhangazi'de bugün atılmayan adımlar, yarın gençlerin işsizlik, umutsuzluk ve göç sarmalına itilmesine neden olacak. Ve o zaman hiçbir siyasi açıklama, hiçbir süslü proje bu kaybı geri getiremeyecek.

‎Kısacası, pandemi bize sadece ekonominin değil, eğitim sisteminin de kırılganlığını gösterdi. Ama asıl tehlike, bu kırılganlığı görmezden gelip "eski tas eski hamam" devam etmektir.

 
Yılmaz AYDEYER / MİHRALI BEY / diğer yazıları
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Yorumlarınızı paylaşın

--
logo

   E-posta: bilgi(@)ucuncugozgazetesi.com
Tüm hakları Üçüncü Göz Gazetesi adına saklıdır: ©2019-2025

Yazılı izin alınmaksızın site içeriğinin fiziki veya elektronik ortamda kopyalanması, çoğaltılması, dağıtılması veya yeniden yayınlanması aksi belirtilmediği sürece yasal yükümlülük altına sokabilir. Daha fazla bilgi almak için telefon veya eposta ile irtibata geçilebilir.