HOŞGELDİNİZ! BUGÜN 17 HAZİRAN 2024, PAZARTESİ

BU PAŞANIN ESAS ADI NEDİR

10.08.2023 00:00
      Merhaba değerli gönül dostlarım ve sevgili okurlarım

           Bu sayımızda sizleri tarihe mal olan bir paşayla tanıştıracağım. Aslında sizlerde çok iyi biliyorsunuzdur ama es azından belleklerimizi tazelemek adına yazmayı uygun gördüm. Bu ünlü simanın 2 şiiri ve bir başka şairlerimizin de eserleriyle sayfayı süslemeye çalışıyorum.

           Ben lafı fazla uzatmadan hemen konuya gireceğim.

        Bu vesile ile selam, saygı ve muhabbetlerimi sunuyor, gelecek sayımızda bir başka ünlüyü tanıtmak üzere hoşça kalınız efendim.

HASAN AZKIRAN

             ZİYA PAŞA KİMDİR ?

          İstanbul'da doğdu, 17 Mayıs 1880'de Adana'da öldü. Asıl adı Abdülhamid Ziyaeddin'dir. Beyazıt Rüştiyesı'ni bitirdi. Özel öğretmenlerden Arapça ve Farsça öğrendi. Sadaret Mektubî Kalemi'ne devam etti. Mustafa Reşid Paşa'nın yardımıyla 1855'te Saray Mabeyn Kâtipliği'ne girdi. Âli Paşa'nın sadrazam olmasıyla saraydan uzaklaştırıldı.

          Zaptiye Nezareti müsteşarlığı, 1861'de Kıbrıs, 1863'te Amasya mutasarrıflığı görevlerinde bulundu. Bosna bölgesi müfettişliği Meclis-i Vâlâ azalığı yaptı. 1865'te Meşrutiyet yanlısı Yeni Osmanlılar Cemiyetine girdi. İkinci kez Kıbrıs mutasarrıflığına atanınca, Mustafa Fâzıl Paşa'nın çağrısı üzerine, Namık Kemal'le birlikte 1867'de Paris'e kaçtı. Daha sonra Londra'ya geçti. M. Fâzıl Paşa'nın sağladığı olanaklarla, Namık Kemal'le birlikte 1868'te Hürriyet gazetesini çıkardı. M. Fazıl Paşa sarayla anlaşıp, gösterdiği ilgiyi kesince, 1870'te Cenevre'ye geçti.

            Namık Kemal, Agâh Efendi, Ali Suavi ve öbür arkadaşlarıyla Yeni Osmanlılar Cemiyeti'nin yönetiminde görev aldı. Âli Paşa'nın ölümü üzerine 1871'de İstanbul'a döndü. 1876'da Maarif Nezareti müsteşarlığına atanmasına değin birçok görevde bulundu. Namık Kemal'le birlikte Kanun-i Esasî Encümeni'nde çalıştı. II. Abdülhamid tarafından İstanbul'da bulunması sakıncalı görülerek, vezirlik rütbesiyle 1877'de Suriye valiliğine gönderildi. Daha sonra Adana valiliğine atandı. Burada görevdeyken öldü.

            Ziya Paşa, Namık Kemal ve Şinasi'yle birlikte, Tanzimat'la başlayan Batılılaşma hareketinin etkisinde gelişen ve çağdaş Türk edebiyatının ilk aşamasını oluşturan üç yazardan biridir. 1855'te sarayda görev yaptığı yıllarda Fransızca'yı öğrenmiş, bu ona Fransız edebiyatını tanımanın yollarını açmıştır. Bir yandan da şiirler, padişaha ve Reşid Paşa'ya kasideler yazmıştır. 1859'da yazdığı 'Tercî-i Bend' şiiriyle tanınmıştır. Paris'te bulunduğu yıllarda çeviriler de yapmıştır.

            Hece ile yazılmış birkaç şarkısı dışında, Divan şiiri geleneğine bağlı kalmıştır. Kullandığı mazmunlarla bu şiir anlayışının duyuş ve düşünüş özelliklerinden yoğun biçimde yararlandığı görülür.

           Batılılaşma yanlısı düşüncelerini, siyasal inançlarını, dil ve edebiyat konusundaki görüşlerini düz yazılarında dile getirmiştir. 1868 'de Hürriyet'te yayımladığı ünlü 'Şiir ve İnşa' makalesinde, Türk edebiyatının çağdaş bir düzeye erişmesini, gerçek Türk edebiyatı olan halk edebiyatının bu yenileşmede temel alınması gerektiğini savunmuştur. 1874'te çıkardığı Harâbat adlı antolojisinin önsözünde ise halk edebiyatını küçümseyerek Divan edebiyatını övdüğü görülür. Düşünce yanında beliren bu ikilem onun 'alışkanlıklardan ve duygulardan doğma muhafazakâr yönü' olarak nitelendirilmiştir.

              Şiirlerinde, Tanzimat'la birlikte gelen halk, adalet, özgürlük, uygarlık gibi kavramları savunmuştur. Toplumdaki bozukluklar üzerinde durarak 'yeni insan'ı var edebilecek yeni bir düzenin nasıl oluşması gerektiğini işlemiştir. Kendi duygu ve düşünce evrenini dile getirdiği şiirlerinde de felsefi yanı ağır basar. 'Tercî-i Bend'de insanın yaşam gerçeği karşısında anlaşmazlıklar içindeki durumunu, us ve inançları arasındaki gizi 'Terkib-i Bend'de de gene 'kişinin küçüklüğünü, insan iradesinin ve gücünün reddi'ni tema olarak işlemiştir. Zulüm, adaletsizlik ve haksızlıkları, dönemin toplumsal bozukluklarını eleştirmiştir.

ESERLERİ

Zafername (1869), Şiir ve İnşa Makalesi, Defteri Amal (anı niteliğinde)

Terkîb-i bend, Harâbât, Rüya (ölümünden sonra, 1910)

ŞİİRLERİ



 



TERCİ-İ BEND

Pek rengine aldanma felek eski felektir

Zira feleğin meşreb-i nasazı dönektir



Ya bister-i kemhada ya viranede can ver

Çün bay u geda hake beraber girecektir



Allah'a sığın şahs-i halimin gazabından

Zira yumuşak huylu atın çiftesi pektir



Yaktı nice canlar o nezaketle tebessüm

Şirin dahi kasdetmesi cana gülerektir



Bed-asla necabet mi verir hiç üniforma

Zerduz palan ursan eşşek yine eşşektir



Bed-maye olan anlaşılır meclis-i meyde

İşret güher-i ademi temyize mihenktir



Nush ile yola gelmeyeni etmeli tekdir

Tekdir ile uslanmayanın hakkı kötektir



Nadanlar eder sohbet-i nadanla telezzüz

Divanelerin hemdemi divane gerektir



Afv ile mübeşşir midir eshab-ı meratib

Kanun-i ceza acize mi has demektir



Milyonla çalan mesned-i izzete serefraz

Birkaç kuruşu mürtekibin cay-i kürektir

ZİYA PAŞA (Abdülhamid Ziyaeddin)







GAZEL



Diyar-ı küfrü gezdim beldeler kâşaneler gördüm

Dolaştım mülk-i islamı bütün viraneler gördüm



Bulundum ben dahi dar-üş-şifa-yı Bab-ı Âli'de

Felatun'u beğenmez anda çok divaneler gördüm



Huzur-ı gûşe-yi meyhaneyi ben görmedim gitti

Ne meclisler ne sahbâlar ne işrethaneler gördüm



Cihan namındaki bir maktel-i âma yolum düştü

Hükümet derler anda bir nice salhaneler gördüm



Ziya değmez humarı keyfine meyhane-i dehrin

Bu işretgehte ben çok durmadım ammâ neler gördüm

 (1870) ZİYA PAŞA (Abdülhamid Ziyaeddin)





ATATÜRK

Vatan sathında yanan bir meşale,

Halâ alev saçıyor tüm dünya aleme.

Benim ulusumda bütünleşen yürekler,

Tek ağızdan haykırıyor ATATÜRK diye.



Sevda rüzgârı diye buna diyorum ben !

Asırlar geçse de vazgeçmem bu sevgiden!

O rüzgâr ki, bir baş, bir beyin ilerleyen!

Bir nesil yetişiyor ki, ATATÜRK diyen.

 



Bu bayrak, bu sancak dalgalanıyorsa ki,

Gölgesinden tarumar olacaklar bil ki.

Sönmeyen öyle bir varlık, öyle bir isim ki,

Dünden bugüne, halâ kükreyen ATATÜRK.



Çanakkale de, Dumlupınar da, Afyonda,

Sen bir bütündün o muhteşem ulusunla.

Topu, tüfeği omuzunda kadınıyla,

Onurumuzla zaferler kazandık ATAM.



Sana hiç dil uzattırmam, bunu bilesin.

Çünkü sen önderim, yücelerden yücesin.

Sen Mehmetçiğe "paşam yok, asker var" derdin.

Senin mümtaz komutanlığın yeter ATAM.



Kaş çatışların, şimşek gibi bakışların,

İnkılaplarınla esareti yıkışın,

Bir devri kapatıp, yeni çağ atlayışın.

Hiçbir zaman unutulmaz sevgili ATAM.

Hasan AZKIRAN/GEMLİK





SEVGİLİM -1



Sen benim dert ortağım,

Sen benim ihtiyacım,

Sen benim moralim,

Erkeğim, eşim,

Her şeyimdin sevgilim.

Taparcasına severdim.

Sözünden çıkmayandım.

Sevgine inanandım.

Bir zenginlik uğruna,

Neden gittin sevgilim ?

Ardında yıkılmış mabed,

Kırık bir kalp bıraktın.

Hiçbir şeyle avunmayan,

Çaresizlikle kıvranan,

Sevdiğim dediğin kadın !

Özlüyorum, göremiyorum.

Uzanıyorum, eremiyorum.

Hüzünlü, ağlamaklı geceler,

Bir türlü geçmeyen saatler,

Boş kalan kalbin, sensiz evim,

Bir maddiyat uğruna,

Değermiydi sevgilim.

Gülşen SALDIRANER/GEMLİK

08 Nisan 2001 Pazar

 
HASAN AZKIRAN - GÖNÜL PENCERESİ / diğer yazıları
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Yorumlarınızı paylaşın

--
logo

   E-posta: bilgi(@)ucuncugozgazetesi.com
Tüm hakları Üçüncü Göz Gazetesi adına saklıdır: ©2019-2024

Yazılı izin alınmaksızın site içeriğinin fiziki veya elektronik ortamda kopyalanması, çoğaltılması, dağıtılması veya yeniden yayınlanması aksi belirtilmediği sürece yasal yükümlülük altına sokabilir. Daha fazla bilgi almak için telefon veya eposta ile irtibata geçilebilir.