HOŞGELDİNİZ! BUGÜN 27 EYLÜL 2024, CUMA

BU ŞİİRİN YAZARINI BİLİYOR MUSUNUZ ?

08.05.2023 00:00
   Merhaba değerli okurlarım.

   Bugün sizlere bir ünlümüzün eserini sunmak istiyorum. Pek tabii ki bu ünlü şairimizi tanımamak mümkün değil ama bir çoğumuz onu sadece İSTİKLAL MARŞI'nın yazarı olarak biliyoruz oysa çok şiiri var ama ben ŞAİR MEHMET AKİF ERSOY'un en uzun olan şiirini sizlere sunuyorum. Devamında da iki şairimizin şiirleriyle merhaba derken, selam, saygı, sevgi ve muhabbetlerimi sunuyor, bir sonraki köşemde yine bir ünlüyü tanıtmak umuduyla hoşça kalınız.

HASAN AZKIRAN

 

ÇANAKKALE ŞEHİTLERİNE

Şu Boğaz Harbi nedir? Var mı ki dünyâda eşi?

En kesîf orduların yükleniyor dördü beşi,

-Tepeden yol bularak geçmek için Marmara'ya-

Kaç donanmayla sarılmış ufacık bir karaya.

Ne hayâsızca tehaşşüd ki ufuklar kapalı!

Nerde -gösterdiği vahşetle "Bu: Bir Avrupalı!"

Dedirir- yırtıcı, his yoksulu, sırtlan kümesi,

Varsa gelmiş, açılıp mahbesi, yâhud kafesi!


Eski Dünyâ, Yeni Dünyâ, bütün akvâm-ı beşer,

Kaynıyor kum gibi, tûfan gibi, mahşer mahşer.

Yedi iklîmi cihânın duruyor karşına da,

Ostralya'yla berâber bakıyorsun: Kanada!

Çehreler başka, lisanlar, deriler rengârenk;

Sâde bir hâdise var ortada: Vahşetler denk.

Kimi Hindu, kimi yamyam, kimi bilmem ne belâ...

Hani, tâ'ûna da züldür bu rezîl istîlâ!

Ah o yirminci asır yok mu, o mahlûk-i asîl,

Ne kadar gözdesi mevcûd ise hakkıyle sefîl,

Kustu Mehmedçiğin aylarca durup karşısına;

Döktü karnındaki esrârı hayâsızcasına.

Maske yırtılmasa hâlâ bize âfetti o yüz...

Medeniyyet denilen kahbe, hakîkat, yüzsüz.

Sonra mel'undaki tahrîbe müvekkel esbâb,

Öyle müdhiş ki: Eder her biri bir mülkü harâb.


Öteden sâikalar parçalıyor âfâkı;

Beriden zelzeleler kaldırıyor a'mâkı;

Bomba şimşekleri beyninden inip her siperin;

Sönüyor göğsünün üstünde o arslan neferin.

Yerin altında cehennem gibi binlerce lağam ;

Atılan her Iağamın yaktığı: Yüzlerce adam.


Ölüm indirmede gökler, ölü püskürmede yer;

O ne müdhiş tipidir: Savrulur enkâz-ı beşer...

Kafa, göz, gövde, bacak, kol, çene, parmak, el, ayak,

Boşanır sırtlara, vâdîlere, sağnak sağnak.

Saçıyor zırha bürünmüş de o nâmerd eller

Yıldırım yaylımı tûfanlar, alevden seller

Veriyor yangını, durmuş da açık sînelere,

Sürü hâlinde gezerken sayısız tayyâre .

Top tüfekten daha sık, gülle yağan mermîler...

Kahraman orduyu seyret ki bu tehdîde güler!

Ne çelik tabyalar ister, ne siner hasmından;

Alınır kal'a mı göğsündeki kat kat îman?

Hangi kuvvet onu, hâşâ, edecek kahrına râm?

Çünkü te'sîs-i İlâhî o metîn istihkâm.


Sarılır, indirilir mevki'-i müstahkemler,

Beşerin azmini tevkîf edemez sun'-i beşer ;

Bu göğüslerse Hudâ'nın ebedî serhaddi;

"O benim sun'-i bedî'im, onu çiğnetme" dedi.

Âsım'ın nesli... diyordum ya... nesilmiş gerçek:

İşte çiğnetmedi nâmûsunu, çiğnetmeyecek.


Şühedâ gövdesi, bir baksana, dağlar, taşlar...

O, rükû olmasa, dünyâda eğilmez başlar,

Yaralanmış temiz alnından, uzanmış yatıyor;

Bir hilâl uğruna, yâ Rab, ne güneşler batıyor!

Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş, asker!

Gökten ecdâd inerek öpse o pâk alnı değer.

Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor Tevhîd'i...

Bedr'in arslanları ancak, bu kadar şanlı idi...

Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın?

"Gömelim gel seni târîhe" desem, sığmazsın.

Herc ü merc ettiğin edvâra da yetmez o kitâb...

Seni ancak ebediyyetler eder istîâb.

"Bu, taşındır" diyerek Kâ'be'yi diksem başına;

Rûhumun vahyini duysam da geçirsem taşına;

Sonra gök kubbeyi alsam da, ridâ nâmıyle,

Kanayan lâhdine çeksem bütün ecrâmıyle;

Mor bulutlarla açık türbene çatsam da tavan,

Yedi kandilli Süreyyâ'yı uzatsam oradan;

Sen bu âvîzenin altında, bürünmüş kanına,

Uzanırken, gece mehtâbı getirsem yanına,

Türbedârın gibi tâ fecre kadar bekletsem;

Gündüzün fecr ile âvîzeni lebrîz etsem;

Tüllenen mağribi, akşamları sarsam yarana...

Yine bir şey yapabildim diyemem hâtırana.


Sen ki, son ehl-i salîbin kırarak savletini,

Şarkın en sevgili sultânı Salâhaddîn'i,

Kılıç Arslan gibi iclâline ettin hayran...

Sen ki, İslâm'ı kuşatmış, boğuyorken hüsran,

O demir çemberi göğsünde kırıp parçaladın;

Sen ki, rûhunla berâber gezer ecrâmı adın;

Sen ki, a'sâra gömülsen taşacaksın... Heyhât,

Sana gelmez bu ufuklar, seni almaz bu cihât...


Ey şehîd oğlu şehîd, isteme benden makber,

Sana âgûşunu açmış duruyor Peygamber.


MEHMET AKİF ERSOY

……………………..x…………………..

 

BAYRAM GÜNÜNDE

 

Çekilip gider çocuğu, dostu, etrafında kimsesi kalmaz

Bayram gününün gelmesini bekler, garip kimsesizler

Her gidişte 'yine gelin diyerek, ardımızdan seslenirler

Cami kubbelerini hep süsledik, insanlığımızı kaybettik

Nur yüzlü dedeleri o nineleri sadece bayramda gördü

Huzur evinde en güzel güller açıyor, bayram gününde.

 

Issız kalpte güneş doğar, sevinir melek yüzlü çocuklar

Kainatın günahsız çocukları, giyiyor güzel elbiselerini

Mahzun bakar pencerede, örüldü üstüne sevgi duvarı

Bir tatlı söz bekliyor, bir de saçlarından okşayıp seveni

Öksüzün en kutsal şafağı, sevinçten akan gözyaşları

Güneş doğdukça seviniyor, çocuklar, bayram gününde.

 

Mendil elinde mezarın başında ağlıyor, şehidin annesi

Gülle bezemiş resmi, içinde hasret, yalnız çocuğu eşi

Yüreklerimiz yansa da kim demiş kaybettik kendimizi

Onlarla kazandık şerefi, onlarla kazandık umudumuzu

 

Bu kutsal günde saygıyı esirgeme, şehidin annesinden

Şehidin kabrine bir selam ver yeter, bayram gününde..

 

Ruhun karanlığından göremedik sokaktaki düşkünleri

Sonsuz bu alemde yalnız bıraktık, sokaktaki insanları

Bazen sessiz bir feryat kopuyor bacası tütmeyen evde

Kuşların bile yuvasız kaldığı, viraneye dönen bahçede

Sevgi çiçeklerin kurumasın, garibanın kırgın kalbinde

Yoksulu sevindir, o hayır duası yeter, bayram gününde.

                           SEBAHATTİN KARAKUŞ/İZMİR

………………………….x…………………………

 

BİR BAYRAM DAHA GEÇTİ

 

Yılların yorgunluğu acı bir anı bende.

Yüreğimde bir sızı, gözlerimde ağmalık,

Bedenim enkaz, derman kalmadı dizlerimde,

Dilim lâl, Kalbim perişan, beynim durdu artık.

 

Bugün bayram diyorlar, görmedim nerde hani.

Sokaklar ıssız, her yer karanlık, gürlüyor gök.

Birazdan yağmur yağacak, ıslanır bu fani.

Dilim lâl, kalbim perişan, beynim durdu artık.

 

Bir yol gözüktü, hedef uzak değil, çok yakın.

Yağmur damlaları hızlandı, seller akıyor.

Bir Bayram daha böyle geçti sessiz ve sakin…

Dilim lâl, kalbim perişan, beynim durdu artık.

                                          Hasan Azkıran

                                   21 Nisan 2023 Cuma  

                                   Saat : 12.54 Gemlik





 
HASAN AZKIRAN - GÖNÜL PENCERESİ / diğer yazıları
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Yorumlarınızı paylaşın

--
logo

   E-posta: bilgi(@)ucuncugozgazetesi.com
Tüm hakları Üçüncü Göz Gazetesi adına saklıdır: ©2019-2024

Yazılı izin alınmaksızın site içeriğinin fiziki veya elektronik ortamda kopyalanması, çoğaltılması, dağıtılması veya yeniden yayınlanması aksi belirtilmediği sürece yasal yükümlülük altına sokabilir. Daha fazla bilgi almak için telefon veya eposta ile irtibata geçilebilir.