HOŞGELDİNİZ! BUGÜN 18 KASIM 2025, SALI

ATATÜRK’ÜN SİNOP’DA KARAYA ÇIKIŞI

27.06.2023 00:00
GÖNÜL PENCERESİ

                Merhaba saygıdeğer okurlarım.

                Bugün sizlere bir değerli araştırmacı yazarımızın kitaplarında yayımladığı kıymetli bir yazısını dile getirerek kaleme alan  emekli Bürokrat, Editör, Yazar ve Şair Neriman Keten hanımefendi okumam için bana göndermişler. Yazıyı okuduğum zaman, 15 yaşında askere giden ve 18 yıl Mustafa Kemal Paşa'nın en yakınında askerlik yapan bir gazinin oğlu olmam nedeniyle çok duygulandım ve siz değerli okurlarımın bilgilerinin tazelenmesi ve Gönül Dostlarımızın da ilgisini çekeceği düşüncesiyle söz konusu bilgi içeren yazıyı aşağıda sizlerle paylaşmak istedim.

                Bu vesile ile tüm okurlarıma ve değerli gönül dostlarıma sağlık, mutluluk, sevgi, saygı ve muhabbetlerimi sunarken, gelecek hafta bir başka ünlümüzü tanıtmak umuduyla hoşça kalınız efendim.

HASAN AZKIRA

                 ATATÜRK SİNOPDA.

                Geçtiğimiz  18 Mayıs 2023 tarihinde sessiz sedasız Atasını sevenler tarafından bir tören gerçekleştirildi. Bu tören Atatürk'ün Sinop'a ayak basmasının 104. Yıldönümünün kutlanmasıdır.

                Bu yazımız Araştırmacı-Yazar Mürsel Yılmaz beyin anlattıklarından yola çıkılarak kaleme alınmıştır.

                Törende hazır bulunanlar Bestekâr Gülbin Döngel, Erol Ersoy, Mürsel Yılmaz, Mehmet Efe Yılmaz, Mete Yılmaz, Tayfun İnal, Nükhet İnal, Ali Kalay, Çağlayan Sazak, Leyla Yılmaz, Muttalip Hekim ve İsmail Hakkı Şahindir.

               16 Mayıs 1919 da Atatürk Bandırma vapuru ile Anadolu toprağı olan Samsun ve çevresinde asayişi düzenlemek ile görevlendirilmiştir. Hareket ettiğinde yanında bulunanlardan birisi de, İstanbul Üsküdar Emniyet Müdürü iken, Sinop Valiliğine atanan Mazhar Tevfik Bey de aynı vapurda seyahat etmekte idi.

               Atatürk Sinop'a gelinceye kadar Sinop Valisini de kendi saflarına çekmeyi başarmış ve sohbetleri sırasında ikramda bulunmuştur.

               Mazhar Tevfik bey'i karaya çıkarmak için vapur iskeleye yanaştığında, denizde havanın rüzgârlı ve dalgalı olması Atatürk'ün nezle olup rahatsızlanmasına sebep olmuştur.     

               Sinop halkının Mustafa Kemal Paşanın Sinop'a geldiğinden haberleri yoktur. Şimdiki Sinop şehir kulübünün olduğu yerde İncebey mahallesinde olan iskeledeki halka ve Sinop Valisini karaya çıkarmak için harekete geçen kayıkçılara Vali Mazhar Tevfik Bey

" Beni bırakın vapurda Çanakkale kahramanı Mustafa Kemal Paşa var.'' Diye seslendiğinde, İskelede bekleşen halk büyük bir coşku ile vapura akın ederek " Paşam illâ karaya çıkınız. Paşam İllâ karaya çıkınız.'' Nidaları ile büyük bir tezâhürat göstererek Mustafa Kemal Paşayı görmek istemişlerdir. Bunun üzerine Atatürk Sinop halkına bildirilmek üzere o dönemin Posta İşlerinden sorumlu Hüseyin Hilmi Ulu beye bir karta not yazıp vermiştir. Kartta ;

               "Rahatsızlığımdan dolayı karaya çıkamadığım için çok üzgünüm.'' Diyerek özürlerini bildirmiştir.

               7 kayıktan 4 tanesini kullananlar, Mustafa Kemal Paşa'nın karaya çıkmadığını söyleseler de ne var ki; Atatürk'ün karaya çıktığını gören tanıklar mevcuttur. Bu tanıklardan birisi de 1903 Sinop doğumlu o tarihte 16 yaşında olan Mürsel Yılmaz beyefendinin anneannesi Feride Apaydındır. Feride hanım mahallede Mustafa Kemal Paşa geldi söylentilerini duyunca, mahalledeki hanım ve genç kızlarla beraber iskeleye gelmişlerdir. Feride hanım Mustafa Kemal Paşanın görüntüsünü zihnine öyle bir kazımıştır ki, yıllar sonra Mürsel Yılmaz beyin kendisini acaba hatırladığı doğru mu diyerek imtihan etmek için anneannesine ''Atatürk'ün boyu çok uzunmuş görebildin mi?'' diye sorduğunda, Feride hanım'' Yok oğlum o kadar uzun boylu değildi'' diyerek cevap vermiştir. Mürsel bey'' Peki anneanne Paşa Sinop'a gelirken birçok hadise geçirdiğinden üstü başı parçalanmış perişan halde imiş'' diye sorunca, Feride hanım '' Yok oğlum senin yanlışın var. Bilakis elbisesinin üzerindeki altın rengi kordonlar ışıl ışıl parlıyordu. Üstü başı çakı gibi idi'' cevabını vermiştir. Her seferinde aynı cevapları vererek Mustafa Kemal Paşa'nın duruşunu ve o dönemde bulunduğu unvanını net bir şekilde belirtmektedir.

               Atatürk o günlerde padişah Vahdettin'in yaveri idi. Yaverlik kordonlarının parladığından bahsediyordu. Daha sonra Falih Rıfkı Atay da anılarında Sinop da karaya çıktığını belirtmiştir. Atatürk iskeleye çıktığında karadan devam etmek istediği için Samsun'a kara yolu olup olmadığını sormuş ancak, Alaçam-Bafra yolu Rum eşkıyaların yollarda taşkınlık yapmaları sebebi ile karadan seyahat etmenin mümkün olmayacağına karar verip, seyahatine deniz yolundan devam etmiştir. 18 Mayıs 1919 pazartesi günü Sinop'tan ayrılan Mustafa Kemal Paşa 19 Mayıs 1919 Salı günü Samsun'da karaya ayak basmış ve milli mücadeleye başlamıştır.



NRİMAN KETEN

Editör-Yazar-Şair

 

 

BİZ ŞEHİT, ONLAR ÖLMÜŞTÜ ATAM



Çakmak olmuş çakıyor gözlerin,

Yürekler yakıyor bakışların.

"  Ya ölüm, ya İstiklal" sözlerin,

Bizi İzmir'e gönderdi Atam.

 

Duman gördüm altın saçlarında,

Alev saçıyordu her telinde.

Yanan meşale Anadolu da,

Samsun, Amasya ve Erzurum da.

 

Ne topum, ne de tüfeğim vardı,

Kılıcım birden kından sıyrıldı.

Tüm aydınlar senin yanındaydı,

İsmet, Kâzım, Fevzi paşalardı.

 

Kılıcım kınından çıkmış iken,

" Ya Allah" dedik Çanakkale den,

Düşmanın girdiği Edirne den,

Biz şehit, onlar ölmüştü Atam.

                            Hasan AZKIRAN

…………………..X…………………..

TANRIM BİLİR

Can değilsin nankör, ruhunuz fesat

Sineni yarsan da her işin kesat

Kırk seccade eskit, hayatın tezat

Beni sen bilmezsin bir tanrım bilir

 

Riya şişesini kevser sanarak

Yüzüme bakıp da içtin kanarak

Kurduğun tuzağı rabbim bozacak

Beni sen bilmezsin bir tanrım bilir

 

Doğruyum desende yanıyor mumun

Maşrıktan mağribe bozuktur huyun

Mezarın üstünde karılsa kumun

Beni sen bilmezsin bir tanrım bilir

 

Saçların yolsan de ben olamazsın

Yalancı olunca pir olamazsın

Boşuna uğraşıp helâk olsan da

Beni sen bilmezsin bir tanrım bilir

 

Altın olmak için eriyen kulum

Rabbimle aramda gizlidir suçum

Sen ne edersen et özden doğruyum

Beni sen bilmezsin bir tanrım bilir

 

Nice kahır çeksem sabrım hak için

Ezelden sözüm söz kabrim pak için

Derim" Hasmün Allah " yalnız aşk için

Beni sen bilmezsin bir tanrım bilir

                   Neriman KETEN/ANKARA

......................X...................

BENİM İÇİMDE  

                                        

OFF OF... BİR BESTE GELECEK Kİ YARIN...

TÜM ORKETRASYON BEYNİMİN İÇİNDE;

DÜŞEŞİ ÇOK BU ATTIĞIM KEMİK ZARIN,

BEN ŞİİRLERDE, ŞİİRLER BENİM İÇİMDE.

 

ARMONİSİ KAYIP, NOTASI YOK BİR ŞARKI,

GİTAR, PİYANO, KEMAN, ŞAN VAR İÇİNDE,

MÜZİKLE DÖNER BU DÜNYANIN ÇARKI,

BEN ŞARKILARDA, ŞARKILAR BENİM İÇİMDE.

          Hasan Cihat ÖRTER/İSTANBUL

  Üstad Dr. Hasan Cihat Örter

   Bestekâr, Gitar Virtüözü, Aranjör,Yorumcu, Yazar

                   Uluslar arası Müzik Sanatçısı

                http//:www.hasancihatorter.ist




 
HASAN AZKIRAN - GÖNÜL PENCERESİ / diğer yazıları
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Yorumlarınızı paylaşın

--
Bir ülkenin gerçek yüzü, sokaklarındaki düzenle, meydanlarındaki bayraklarla değil; en savunmasız insanlarına nasıl davrandığıyla ölçülür. Bugün bu ülkede, Aydın Söke Açık Cezaevi’nde, sessizce tükenen bir hayat var: Öztürk K. Öztürk K. %75 engelli. Talesemi majör hastası, aynı zamanda tip 1 diyabetli. Yani yaşamı boyunca düzenli kan nakline, insüline ve hijyenik ortama ihtiyaç duyan bir insan. Yürüyerek girdiği cezaevinde bugün artık yatalak hale gelmiş durumda. Kendi ihtiyaçlarını karşılayamıyor, yürüyemiyor, elleri titriyor, bilinci kimi zaman gidip geliyor. Ve o hâlâ orada, duvarların arkasında “infaz” adı altında yaşam mücadelesi veriyor. Cezalandırmak, bir toplumu düzen içinde tutmanın aracıdır, denir. Ama insan onurunu korumayan bir ceza, artık adaletin değil, intikamın alanına girer. Bugün Türkiye’de, “hasta mahpuslar” başlığı altında yüzlerce insan, fiilen ölüm cezasına mahkûm edilmiş durumda. Her rapor “cezaevinde kalamaz” dese de, her dilekçe “uygun değildir” gerekçesiyle geri dönüyor. Peki, neye uygun değildir? Bir insanın yaşamasına mı? Bir devletin vicdanına mı? Öztürk K.’nin kardeşi, “Yürüyerek girdi, şimdi nefes bile alamıyor. Kimse duymuyor” diyor. Oysa devlet, her yurttaşının yaşam hakkını korumakla yükümlüdür — suçlu ya da suçsuz fark etmeksizin. Çünkü yaşam hakkı, hiçbir mahkemenin elinden alamayacağı bir haktır. Cezaevleri, yalnızca demir parmaklıkların ardındaki suçluların değil, dışarıdaki toplumun da aynasıdır. O aynada ne görüyoruz? Gözünü kapatmış bir sistem mi, yoksa el uzatmaya cesaret eden bir toplum mu? Bir devletin adaleti, güçlüye değil, güçsüze gösterdiği şefkatle ölçülür. Öztürk K.’nin durumu bir istisna değil, bir gösterge. Bir ülkenin sağlık sistemi, hukuk düzeni ve vicdanı burada kesişiyor. Ve biz, üçü arasında sıkışmış bir insanın her geçen gün eriyişini izliyoruz. Bu bir siyaset meselesi değil. Bu, insanlık meselesi. Bir insanın yaşamasına yardım etmek, bir partinin, bir ideolojinin, bir grubun meselesi değildir. Bu, hepimizin ortak sorumluluğudur. Yetkililere sesleniyorum: Adalet Bakanlığı’na, Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü’ne, İnsan Hakları Kurumları’na… Bu bir “dosya” değil, bir hayat. Ve o hayat, gün be gün elimizden kayıyor. Bir insanın ölüme terk edilmesi, hukukun değil, sessizliğin eseridir. Ve biz sustukça, adalet bir kelimeden ibaret kalır. Bir mahkûmun yatağında öylece çürüyüp gitmesi, hepimize dokunmalı. Çünkü bir gün, adaletin terazisi yeniden kurulacak. O gün geldiğinde, belki de en çok şunu sorgulayacağız: “Biz sustuğumuzda kim ölmüştü?”

Bir ülkenin gerçek yüzü, sokaklarındaki düzenle, meydanlarındaki bayraklarla değil; en savunmasız insanlarına nasıl davrandığıyla ölçülür. Bugün bu ülkede, Aydın Söke Açık Cezaevi’nde, sessizce tükenen bir hayat var: Öztürk K. Öztürk K. %75 engelli. Talesemi majör hastası, aynı zamanda tip 1 diyabetli. Yani yaşamı boyunca düzenli kan nakline, insüline ve hijyenik ortama ihtiyaç duyan bir insan. Yürüyerek girdiği cezaevinde bugün artık yatalak hale gelmiş durumda. Kendi ihtiyaçlarını karşılayamıyor, yürüyemiyor, elleri titriyor, bilinci kimi zaman gidip geliyor. Ve o hâlâ orada, duvarların arkasında “infaz” adı altında yaşam mücadelesi veriyor. Cezalandırmak, bir toplumu düzen içinde tutmanın aracıdır, denir. Ama insan onurunu korumayan bir ceza, artık adaletin değil, intikamın alanına girer. Bugün Türkiye’de, “hasta mahpuslar” başlığı altında yüzlerce insan, fiilen ölüm cezasına mahkûm edilmiş durumda. Her rapor “cezaevinde kalamaz” dese de, her dilekçe “uygun değildir” gerekçesiyle geri dönüyor. Peki, neye uygun değildir? Bir insanın yaşamasına mı? Bir devletin vicdanına mı? Öztürk K.’nin kardeşi, “Yürüyerek girdi, şimdi nefes bile alamıyor. Kimse duymuyor” diyor. Oysa devlet, her yurttaşının yaşam hakkını korumakla yükümlüdür — suçlu ya da suçsuz fark etmeksizin. Çünkü yaşam hakkı, hiçbir mahkemenin elinden alamayacağı bir haktır. Cezaevleri, yalnızca demir parmaklıkların ardındaki suçluların değil, dışarıdaki toplumun da aynasıdır. O aynada ne görüyoruz? Gözünü kapatmış bir sistem mi, yoksa el uzatmaya cesaret eden bir toplum mu? Bir devletin adaleti, güçlüye değil, güçsüze gösterdiği şefkatle ölçülür. Öztürk K.’nin durumu bir istisna değil, bir gösterge. Bir ülkenin sağlık sistemi, hukuk düzeni ve vicdanı burada kesişiyor. Ve biz, üçü arasında sıkışmış bir insanın her geçen gün eriyişini izliyoruz. Bu bir siyaset meselesi değil. Bu, insanlık meselesi. Bir insanın yaşamasına yardım etmek, bir partinin, bir ideolojinin, bir grubun meselesi değildir. Bu, hepimizin ortak sorumluluğudur. Yetkililere sesleniyorum: Adalet Bakanlığı’na, Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü’ne, İnsan Hakları Kurumları’na… Bu bir “dosya” değil, bir hayat. Ve o hayat, gün be gün elimizden kayıyor. Bir insanın ölüme terk edilmesi, hukukun değil, sessizliğin eseridir. Ve biz sustukça, adalet bir kelimeden ibaret kalır. Bir mahkûmun yatağında öylece çürüyüp gitmesi, hepimize dokunmalı. Çünkü bir gün, adaletin terazisi yeniden kurulacak. O gün geldiğinde, belki de en çok şunu sorgulayacağız: “Biz sustuğumuzda kim ölmüştü?”
logo

   E-posta: bilgi(@)ucuncugozgazetesi.com
Tüm hakları Üçüncü Göz Gazetesi adına saklıdır: ©2019-2025

Yazılı izin alınmaksızın site içeriğinin fiziki veya elektronik ortamda kopyalanması, çoğaltılması, dağıtılması veya yeniden yayınlanması aksi belirtilmediği sürece yasal yükümlülük altına sokabilir. Daha fazla bilgi almak için telefon veya eposta ile irtibata geçilebilir.