HOŞGELDİNİZ! BUGÜN 10 KASIM 2025, PAZARTESİ

DEVRİMCİ KAHRAMAN ÖLÜMSÜZDÜR…

10.11.2025 00:00
Sezar, İskender, Napolyon ayağa kalkınız, büyüğünüz geliyor…" (İtalyan radyosunun 10 Kasım 1938 tarihli anonsu) 10 Kasım 1938, saat 09.05.. Ulu önder,  hasta yatağında deniz mavisi gözlerini hayata yumdu.. Dolmabahçe Sarayı'nın koridorlarından yankılanan bir ölüm haberi; bütün Dünya'nın gündemine oturmuş, Türkiye, Halaskarının ölümü ile karanlığa gömülmüştü.. Bütün yurtta "baba öldü" nidalarıyla gözyaşları dökülmekteydi..

Mustafa Kemal Atatürk, bir ulusun ve hatta bütün dünyanın kaderini değiştiren ölümsüz bir insandır. Bütün hayatını vatanına ve milletine vakfetmiş ve sonucunda adını tarihe altın harflerle yazdırmış, çok önemli bir liderdi..

Siyasal önderlere, özellikle de bir vatanın kurtarıcısı ve bir ulusun kurucusu olarak kabul edilen bir öndere duyulan hayranlık ve özlem, kuşkusuz her kültürde karşımıza çıkabilir. Ancak Türkiye ve Atatürk söz konusu olduğunda bu olgunun aldığı farklı biçimler, kutsal ve dünyasal, kamusal ve özel olanın farklı eklemlenme biçimlerine dair zengin bir çözümleme kaynağı oluşturmaktadır.

Devrimci bir karekterin hala sevilmemesinin, bir anlamı olduğu kadar, ihanetin de tarihi ,var oluş sebebidir. Bugün 10 KASIM için  yapılan yas ve anmalara  alternatif olarak, Türkiye'de İslamcıların bir kesiminin Atatürk'ü anma törenlerine karşı Mevlid'i alternatif olarak göstermeleri durumunda karşımıza çıkmaktadır. Çelenk koyma, saygı duruşu, bayrağı yarıya indirme gibi pratiklere alternatif dinsel törenlerin yokluğu temel soru işaretidir. Ancak bu konudaki arayışlar, siyasal İslamı temsil ettiği düşünülen kesimlerin dışında daha yaygındır.

O'nu anlamak başka bir var olmayı gerektirir.Onu anlamak için okuyun,

Araştırın,

Öğrendiklerinizi tartışın, yeni fikirler edinin,

En sevdiği şey, fikirler üzerinden tartışmaktır.


Cumhuriyet döneminde yoklukla yapılan her yapı gözünde büyüyecek,

"AZ ZAMANDA" yapılan "ÇOK ve BÜYÜK" işlerin neler olduğunu anlayacaksın,


O büyük kurtarıcımız  Mustafa Kemal Atatürk, sanki bu günleri taaa o zamandan görmüş gibi bakınız ne demiş:

"İki Mustafa Kemal var. Biri ben, fert olan, fani olan Mustafa Kemal… İkinci Mustafa Kemal'den ise ancak,'Biz' diye bahsedebilirim. Yani sizler, çalışan köylü, uyanık, münevver, milliyetperver vatandaşlar… İşte o Mustafa Kemal ölmez!.."

 Halkıyla birlikte emperyalizme karşı gösterdiği çaba ve devlet kurulduktan sonra çağdaşlaşma hareketleriyle devam eden süreç onun ebedi olarak tarihte yer almasını sağladı.

Bu nedenler le yapılan tüm itirazlar olsada,  O bir devrimcidir…Mustafa Kemal'in, 1923 Cumhuriyeti'nin gerisinde bir ülkede yaşıyoruz dedik. Tam da bu yüzden bugün devrimcilik, Mustafa Kemal ile kavga edilerek yapılamaz. Eğer bir hesaplaşma ihtiyacı var deniyor ise, hesaplaşma burjuva devrimciliğinin ilerisinde konum alarak, onun sınıfsal konumu nedeni ile beceremediklerini hayata geçirerek yapılır. Devrimci, bulunduğu toplumun ürünüdür ve onun kimi karakteristik özelliklerini taşır. Bu yüzden, farklı dönemlerin ve farklı ülkelerin devrimcilerinin her biri birer özgün "tip" görünümündedirler.

 Gerçekliği temel almayan bir övgü, gerçeğin tersyüz edilmesi ile örülen düşmanlık aynı yöntemsizliğin ürünü olarak önümüze geliyor.

Bu yönteme sadık kalacaksak eğer, Türkiye tarihi için olumlu ya da olumsuz herhangi bir istisna türetme hakkına sahip değiliz. 1923 cumhuriyeti su katılmamış bir devrim, Mustafa Kemal su katılmamış bir devrimcidir. 

 Yeni döneme ait yapılacak atfen sorular olmakla birlikte , karşı devrim süreci işliyor ve  Korkaklığın cesareti kemirmesi, cumhuriyeti içeriden çürütülmesi ertelenir ama durdurulamıyor. Belki de dünyaya örnek olabilecek bir cesaret ve yaratıcılık örneği olan Köy Enstitülerinin kapanmasında olduğu gibi, gerici muhalefetin baskısı  bu dönemde de aynı taktik ve emperyalizme göbekten bağlanmış yerli işbirlikçi,ler eliyle tekrar oynanmaktadır.

Sağ kısa uğraklar dışında bir daha hiç gitmemek üzere iktidara gelir. 70 ve 80 darbeleri, AKP dönemi derken cesaret ve dik duruşun yerinde yeller eser. Korkaklık ve hainlik ülkenin kaderi olarak görülmeye başlanır. Cumhuriyet artık yoktur.

Türkiye'de bugün laiklik mücadelesini yüksek sesle dillendirmeyen, gerici iktidarın bilime ve insan aklına saldırılarına amasız fakatsız yanıt veemeyen bir odağı devrimci olarak adlandırmak fazlasıyla lüks kaçacaktır. Bu yüzden amasız olmanın baş anahtarı ATATÜRK 'dür

O devrimci kahramanı anarken, bugün için, nasıl haklı olduğunu bu haklılığın cesaretini  tekrar oluşturmak ilk görev olmalıdır..  Bugün Türkiye, ilericilik ve gericilik arasında büyük bir hesaplaşmaya doğru giderken duyduğumuz ihtiyaç bu şekilde ifade edilebilir.Ve ona olan minnettarlık da..

Hiçbir eksiği, zaafı ve yanlışı göz ardı etmeksizin; tarihin tekerleğini ileri ittirmeyi başarmış ,O büyük devrimciye saygı ve şükranlarımızla…

Devrimci kahramanın ölümsüzlüğü üzerine son söz;

Yarım bıraktığını , bitirmek üzere geliyoruz…..

 
Kürşat CÜCÜK / diğer yazıları
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Yorumlarınızı paylaşın

--
Bir ülkenin gerçek yüzü, sokaklarındaki düzenle, meydanlarındaki bayraklarla değil; en savunmasız insanlarına nasıl davrandığıyla ölçülür. Bugün bu ülkede, Aydın Söke Açık Cezaevi’nde, sessizce tükenen bir hayat var: Öztürk K. Öztürk K. %75 engelli. Talesemi majör hastası, aynı zamanda tip 1 diyabetli. Yani yaşamı boyunca düzenli kan nakline, insüline ve hijyenik ortama ihtiyaç duyan bir insan. Yürüyerek girdiği cezaevinde bugün artık yatalak hale gelmiş durumda. Kendi ihtiyaçlarını karşılayamıyor, yürüyemiyor, elleri titriyor, bilinci kimi zaman gidip geliyor. Ve o hâlâ orada, duvarların arkasında “infaz” adı altında yaşam mücadelesi veriyor. Cezalandırmak, bir toplumu düzen içinde tutmanın aracıdır, denir. Ama insan onurunu korumayan bir ceza, artık adaletin değil, intikamın alanına girer. Bugün Türkiye’de, “hasta mahpuslar” başlığı altında yüzlerce insan, fiilen ölüm cezasına mahkûm edilmiş durumda. Her rapor “cezaevinde kalamaz” dese de, her dilekçe “uygun değildir” gerekçesiyle geri dönüyor. Peki, neye uygun değildir? Bir insanın yaşamasına mı? Bir devletin vicdanına mı? Öztürk K.’nin kardeşi, “Yürüyerek girdi, şimdi nefes bile alamıyor. Kimse duymuyor” diyor. Oysa devlet, her yurttaşının yaşam hakkını korumakla yükümlüdür — suçlu ya da suçsuz fark etmeksizin. Çünkü yaşam hakkı, hiçbir mahkemenin elinden alamayacağı bir haktır. Cezaevleri, yalnızca demir parmaklıkların ardındaki suçluların değil, dışarıdaki toplumun da aynasıdır. O aynada ne görüyoruz? Gözünü kapatmış bir sistem mi, yoksa el uzatmaya cesaret eden bir toplum mu? Bir devletin adaleti, güçlüye değil, güçsüze gösterdiği şefkatle ölçülür. Öztürk K.’nin durumu bir istisna değil, bir gösterge. Bir ülkenin sağlık sistemi, hukuk düzeni ve vicdanı burada kesişiyor. Ve biz, üçü arasında sıkışmış bir insanın her geçen gün eriyişini izliyoruz. Bu bir siyaset meselesi değil. Bu, insanlık meselesi. Bir insanın yaşamasına yardım etmek, bir partinin, bir ideolojinin, bir grubun meselesi değildir. Bu, hepimizin ortak sorumluluğudur. Yetkililere sesleniyorum: Adalet Bakanlığı’na, Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü’ne, İnsan Hakları Kurumları’na… Bu bir “dosya” değil, bir hayat. Ve o hayat, gün be gün elimizden kayıyor. Bir insanın ölüme terk edilmesi, hukukun değil, sessizliğin eseridir. Ve biz sustukça, adalet bir kelimeden ibaret kalır. Bir mahkûmun yatağında öylece çürüyüp gitmesi, hepimize dokunmalı. Çünkü bir gün, adaletin terazisi yeniden kurulacak. O gün geldiğinde, belki de en çok şunu sorgulayacağız: “Biz sustuğumuzda kim ölmüştü?”

Bir ülkenin gerçek yüzü, sokaklarındaki düzenle, meydanlarındaki bayraklarla değil; en savunmasız insanlarına nasıl davrandığıyla ölçülür. Bugün bu ülkede, Aydın Söke Açık Cezaevi’nde, sessizce tükenen bir hayat var: Öztürk K. Öztürk K. %75 engelli. Talesemi majör hastası, aynı zamanda tip 1 diyabetli. Yani yaşamı boyunca düzenli kan nakline, insüline ve hijyenik ortama ihtiyaç duyan bir insan. Yürüyerek girdiği cezaevinde bugün artık yatalak hale gelmiş durumda. Kendi ihtiyaçlarını karşılayamıyor, yürüyemiyor, elleri titriyor, bilinci kimi zaman gidip geliyor. Ve o hâlâ orada, duvarların arkasında “infaz” adı altında yaşam mücadelesi veriyor. Cezalandırmak, bir toplumu düzen içinde tutmanın aracıdır, denir. Ama insan onurunu korumayan bir ceza, artık adaletin değil, intikamın alanına girer. Bugün Türkiye’de, “hasta mahpuslar” başlığı altında yüzlerce insan, fiilen ölüm cezasına mahkûm edilmiş durumda. Her rapor “cezaevinde kalamaz” dese de, her dilekçe “uygun değildir” gerekçesiyle geri dönüyor. Peki, neye uygun değildir? Bir insanın yaşamasına mı? Bir devletin vicdanına mı? Öztürk K.’nin kardeşi, “Yürüyerek girdi, şimdi nefes bile alamıyor. Kimse duymuyor” diyor. Oysa devlet, her yurttaşının yaşam hakkını korumakla yükümlüdür — suçlu ya da suçsuz fark etmeksizin. Çünkü yaşam hakkı, hiçbir mahkemenin elinden alamayacağı bir haktır. Cezaevleri, yalnızca demir parmaklıkların ardındaki suçluların değil, dışarıdaki toplumun da aynasıdır. O aynada ne görüyoruz? Gözünü kapatmış bir sistem mi, yoksa el uzatmaya cesaret eden bir toplum mu? Bir devletin adaleti, güçlüye değil, güçsüze gösterdiği şefkatle ölçülür. Öztürk K.’nin durumu bir istisna değil, bir gösterge. Bir ülkenin sağlık sistemi, hukuk düzeni ve vicdanı burada kesişiyor. Ve biz, üçü arasında sıkışmış bir insanın her geçen gün eriyişini izliyoruz. Bu bir siyaset meselesi değil. Bu, insanlık meselesi. Bir insanın yaşamasına yardım etmek, bir partinin, bir ideolojinin, bir grubun meselesi değildir. Bu, hepimizin ortak sorumluluğudur. Yetkililere sesleniyorum: Adalet Bakanlığı’na, Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü’ne, İnsan Hakları Kurumları’na… Bu bir “dosya” değil, bir hayat. Ve o hayat, gün be gün elimizden kayıyor. Bir insanın ölüme terk edilmesi, hukukun değil, sessizliğin eseridir. Ve biz sustukça, adalet bir kelimeden ibaret kalır. Bir mahkûmun yatağında öylece çürüyüp gitmesi, hepimize dokunmalı. Çünkü bir gün, adaletin terazisi yeniden kurulacak. O gün geldiğinde, belki de en çok şunu sorgulayacağız: “Biz sustuğumuzda kim ölmüştü?”
logo

   E-posta: bilgi(@)ucuncugozgazetesi.com
Tüm hakları Üçüncü Göz Gazetesi adına saklıdır: ©2019-2025

Yazılı izin alınmaksızın site içeriğinin fiziki veya elektronik ortamda kopyalanması, çoğaltılması, dağıtılması veya yeniden yayınlanması aksi belirtilmediği sürece yasal yükümlülük altına sokabilir. Daha fazla bilgi almak için telefon veya eposta ile irtibata geçilebilir.