HOŞGELDİNİZ! BUGÜN 27 KASIM 2025, PERŞEMBE

TCK 158 Mağdurları: Adaletin Gölgesinde Ezilen Hayatlar

25.06.2025 00:00
Türk Ceza Kanunu'nun (TCK) 158. maddesi, nitelikli dolandırıcılık suçlarını düzenleyen bir hüküm olarak, modern çağın karmaşık suç dünyasında hem faillere hem de mağdurlara ağır bir yük getiriyor. Özellikle bilişim sistemleri, banka veya kredi kurumlarının araç olarak kullanılmasıyla işlenen dolandırıcılık suçları (TCK 158/1-f), teknolojinin yaygınlaşmasıyla birlikte adeta bir mağduriyet sarmalına dönüşmüş durumda. Bu yazıda, TCK 158 mağdurlarının, özellikle suçun bir parçası olduğundan habersiz kişilerin yaşadığı dramı ve adalet sisteminin bu konuda karşılaştığı zorlukları ele almak istiyorum.

TCK 158 Nedir ve Neden Sorun Yaratıyor?

TCK 158, dolandırıcılık suçunun ağırlaştırılmış hallerini düzenliyor. Örneğin, bir kişinin banka hesaplarını veya bilişim sistemlerini kullanarak hileli yollarla haksız kazanç sağlaması, 3 yıldan 10 yıla kadar hapis ve 5 bin güne kadar adli para cezasıyla cezalandırılıyor. Ancak bu madde, asıl faillerin genellikle yakalanmasının zor olduğu bir suç türünde, suç zincirinin en zayıf halkalarını hedef alıyor: Banka hesaplarını dolandırıcılara bilmeden kullandıranları.

Son yıllarda, özellikle sosyal medya platformlarında ve çeşitli internet forumlarında, TCK 158 mağdurlarının çaresiz çığlıkları yükseliyor. Gençler, öğrenciler, işsizler veya maddi zorluk çekenler, "kolay para" vaadiyle banka hesaplarını başkalarına kiralıyor ya da satıyor. Birçoğu, bu hesapların dolandırıcılık suçlarında kullanılacağından habersiz. Ancak, polis soruşturmalarında hesap sahibi olarak göründükleri için, asıl suçlular yerine bu kişiler yargılanıyor ve ağır cezalarla karşı karşıya kalıyor.

Mağduriyetin Anatomisi

Bir örnek üzerinden gidelim: 22 yaşında bir üniversite öğrencisi, sosyal medyada gördüğü bir ilanda, banka hesabını "kısa süreli kullanım" için kiralaması karşılığında 500 TL teklif alıyor. Maddi sıkıntılar çeken bu genç, riskin farkında olmadan kabul ediyor. Ancak, hesabına tanımadığı kişilerden yüklü miktarda para giriyor ve kısa sürede başka hesaplara aktarılıyor. Bir süre sonra kapısı çalıyor ve kendini karakolda buluyor. Hesabı, bir dolandırıcılık şebekesi tarafından kullanılmış; o ise TCK 158 kapsamında "nitelikli dolandırıcılık" suçlamasıyla yargılanıyor. Asıl failler ortada yok, ama bu genç, suçun bedelini hapis cezasıyla ödeyebilir.

Bu tür hikayeler, özellikle ekonomik kriz dönemlerinde artıyor. İş bulma umuduyla veya küçük bir kazanç vaadiyle kandırılan insanlar, suçun bir parçası olduklarını fark etmeden sistemin kurbanı oluyor. Üstelik, yargı sürecinde bu kişilerin "bilmemesi" veya "kandırılması" genellikle yeterli bir savunma sayılmıyor. Çünkü TCK 158, suçun işlenmesinde kullanılan araçların (banka hesabı gibi) kime ait olduğuna odaklanıyor; niyet veya bilgi eksikliği çoğu zaman cezayı hafifletmiyor.

Çözüm Önerileri

TCK 158 mağdurlarının yaşadığı bu adaletsizlik, hem hukuki hem de toplumsal bir çözüm gerektiriyor. İşte bazı öneriler:

1-) Eğitim ve Farkındalık Kampanyaları: Gençler ve risk altındaki gruplar, banka hesaplarının dolandırıcılıkta kullanılmasının sonuçları hakkında bilgilendirilmeli. Sosyal medya ve okullarda bu konuda farkındalık kampanyaları düzenlenmeli.

2-)Hukuki Düzenlemeler**: TCK 158'in uygulanmasında, suçun asıl faillerine ulaşmayı kolaylaştıracak mekanizmalar geliştirilmeli. Örneğin, banka hesaplarının dolandırıcılıkta kullanıldığının tespitinde, hesap sahiplerinin niyet ve bilgi düzeyi daha ayrıntılı incelenmeli.

3-)Bankaların Sorumluluğu: Bankalar, şüpheli işlemlerin tespitinde daha proaktif olmalı. Şüpheli para hareketlerini anında bildiren sistemler, mağduriyetleri azaltabilir.

4. Hafifletici Sebep ve Rehabilitasyon: Bilmeden suçun bir parçası olanlar için cezalar yerine rehabilitasyon programları veya toplumsal hizmet gibi alternatifler düşünülebilir.

TCK 158 mağdurları, adalet sisteminin hem güçlü hem de zayıf yönlerini gözler önüne seriyor. Evet, dolandırıcılık suçlarıyla mücadele etmek hayati önem taşıyor; ancak bu mücadele, masumların veya kandırılmışların hayatını karartmamalı. Adalet, sadece suçluları cezalandırmak değil, aynı zamanda mağdurları korumak ve sistemin kör noktalarını aydınlatmak demektir. TCK 158 mağdurlarının sesine kulak vererek, daha adil bir hukuk düzeni için adım atmanın vakti geldi.

 
Özge DEMİR / diğer yazıları
•Market Raflarının Arasında Kaybolan Can: Aydın Karay’ın Ardından… 27 00:00:00.11.2025
•Otizmli Demirkan İçin Annesi Açlık Grevinde: “Sadaka Değil, Hakkımızı Geri İstiyoruz!” 22 00:00:00.10.2025
•Binali Aslan ve Bu Ülkenin Bitmeyen Hesabı 08 00:00:00.10.2025
•CHP’nin Altı Oku: Cumhuriyetin Yol Haritası 17 00:00:00.09.2025
•Yiğidi Öldür, Hakkını Yeme 17 00:00:00.09.2025
•Gürsel Tekin Kayyum Değil, Demokrasi Geleneğidir 06 00:00:00.09.2025
•Adaletin Geç Gelen Çığlığı: Rabia Naz İçin AYM’den İhlal Kararı 03 00:00:00.09.2025
•Pınar Bulunmaz İçin Keşif: Adaletin Aralanan Kapısı 03 00:00:00.09.2025
•TCK 158 ve İBAN Mağduriyetleri Üzerine: Adalet Sistemi Acilen Reforma İhtiyaç Duyuyor 21 00:00:00.08.2025
•Her Gün Bir Kadın Daha Eksiliyoruz 12 00:00:00.08.2025
•Cezasızlık Sürdükçe Hiçbirimiz Güvende Değil! 05 00:00:00.08.2025
•Sendika Aidatı: Emekçinin Sırtındaki Görünmez Yük 29 00:00:00.07.2025
•TCK 158 Mağdurları: Adaletin Gölgesinde Ezilen Hayatlar 25 00:00:00.06.2025
•Emirhan’ın Çalınan Nefesi: Bir Annenin Adalet Feryadı 18 00:00:00.06.2025
•OYAK’a Eleştirel Bir Bakış 18 00:00:00.05.2025
•Esrarengiz Saldırı: Gazetecilik mi Hedef Alındı? 05 00:00:00.05.2025
•Erdoğan Esmer Neden Aramızda ? 22 00:00:00.04.2025
•Pınar Bulunmaz Davası: Adalet Arayışı ve Gölge Oyunları 14 00:00:00.04.2025
•PINAR İNTİHAR ETMEDİ ! 18 00:00:00.02.2025
•Üniversiteli İşçiler Kim? Ne İstiyorlar ? 15 00:00:00.01.2025
•Suriye’de Alevilere Yönelik Tehditler ve Mezhepsel Çatışmanın Derinleşen İzleri 25 00:00:00.12.2024
•Herkes Kendi Derdine Yansın 29 00:00:00.07.2024
•ETT DERNEK BAŞKANI KADEMELİ EMEKLİLİK ŞART DEDİ 31 00:00:00.05.2024
•Mustafa Batuhan Güleç Nerede ?  12 00:00:00.05.2024
•Emekli Astsubaylar Temad Engeline Takıldı! 18 00:00:00.04.2024
•NE YAPMAK GEREKİR ? 18 00:00:00.04.2024
•Emekçiler için Açık Mektup  27 00:00:00.03.2024
•'İMAR BARIŞI' MAĞDURİYETİ 08 00:00:00.11.2023
•ÖĞRETMENİNE SAHİP ÇIK! 17 00:00:00.10.2023
•Rızkını Alın Teriyle Kazanan Bir Kadın PİLAVCI ABLA 12 00:00:00.10.2023
•Çocuğun Boğazından Kısarak Tasarruf Olmaz ! 26 00:00:00.09.2023
•Karma Eğitimi Bahane Etmeyin! 06 00:00:00.09.2023
•Romantik Aşık Nazım 16 00:00:00.08.2023
•Kadının adı sabır 10 00:00:00.08.2023
•ÇOCUK İSTİSMARLARINDAN SİYASİLER SORUMLUDUR! 03 00:00:00.08.2023
•İRFAN AYDIN! 28 00:00:00.07.2023
•SİZİN HİÇ OĞLUNUZUN MEZARI ÇALINDI MI ?  28 00:00:00.07.2023
•SİZİN HİÇ OĞLUNUZUN MEZARI ÇALINDI MI ?  28 00:00:00.07.2023
•KADINLAR NAFAKA ALMASIN 27 00:00:00.06.2023
•Maslow ihtiyaçlar hiyerarşisi kurucusu 12 00:00:00.06.2023
•GEMLİK SENİ SEVİYOR AYŞEN VURAL 01 00:00:00.05.2023
•AFFI MAFFI OLMAZ! 18 00:00:00.04.2023
•NEDEN ADAY OLDUM? 20 00:00:00.03.2023
•Hayat Bir Mağara Alegorisi 13 00:00:00.03.2023
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Yorumlarınızı paylaşın

--
Bir ülkenin gerçek yüzü, sokaklarındaki düzenle, meydanlarındaki bayraklarla değil; en savunmasız insanlarına nasıl davrandığıyla ölçülür. Bugün bu ülkede, Aydın Söke Açık Cezaevi’nde, sessizce tükenen bir hayat var: Öztürk K. Öztürk K. %75 engelli. Talesemi majör hastası, aynı zamanda tip 1 diyabetli. Yani yaşamı boyunca düzenli kan nakline, insüline ve hijyenik ortama ihtiyaç duyan bir insan. Yürüyerek girdiği cezaevinde bugün artık yatalak hale gelmiş durumda. Kendi ihtiyaçlarını karşılayamıyor, yürüyemiyor, elleri titriyor, bilinci kimi zaman gidip geliyor. Ve o hâlâ orada, duvarların arkasında “infaz” adı altında yaşam mücadelesi veriyor. Cezalandırmak, bir toplumu düzen içinde tutmanın aracıdır, denir. Ama insan onurunu korumayan bir ceza, artık adaletin değil, intikamın alanına girer. Bugün Türkiye’de, “hasta mahpuslar” başlığı altında yüzlerce insan, fiilen ölüm cezasına mahkûm edilmiş durumda. Her rapor “cezaevinde kalamaz” dese de, her dilekçe “uygun değildir” gerekçesiyle geri dönüyor. Peki, neye uygun değildir? Bir insanın yaşamasına mı? Bir devletin vicdanına mı? Öztürk K.’nin kardeşi, “Yürüyerek girdi, şimdi nefes bile alamıyor. Kimse duymuyor” diyor. Oysa devlet, her yurttaşının yaşam hakkını korumakla yükümlüdür — suçlu ya da suçsuz fark etmeksizin. Çünkü yaşam hakkı, hiçbir mahkemenin elinden alamayacağı bir haktır. Cezaevleri, yalnızca demir parmaklıkların ardındaki suçluların değil, dışarıdaki toplumun da aynasıdır. O aynada ne görüyoruz? Gözünü kapatmış bir sistem mi, yoksa el uzatmaya cesaret eden bir toplum mu? Bir devletin adaleti, güçlüye değil, güçsüze gösterdiği şefkatle ölçülür. Öztürk K.’nin durumu bir istisna değil, bir gösterge. Bir ülkenin sağlık sistemi, hukuk düzeni ve vicdanı burada kesişiyor. Ve biz, üçü arasında sıkışmış bir insanın her geçen gün eriyişini izliyoruz. Bu bir siyaset meselesi değil. Bu, insanlık meselesi. Bir insanın yaşamasına yardım etmek, bir partinin, bir ideolojinin, bir grubun meselesi değildir. Bu, hepimizin ortak sorumluluğudur. Yetkililere sesleniyorum: Adalet Bakanlığı’na, Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü’ne, İnsan Hakları Kurumları’na… Bu bir “dosya” değil, bir hayat. Ve o hayat, gün be gün elimizden kayıyor. Bir insanın ölüme terk edilmesi, hukukun değil, sessizliğin eseridir. Ve biz sustukça, adalet bir kelimeden ibaret kalır. Bir mahkûmun yatağında öylece çürüyüp gitmesi, hepimize dokunmalı. Çünkü bir gün, adaletin terazisi yeniden kurulacak. O gün geldiğinde, belki de en çok şunu sorgulayacağız: “Biz sustuğumuzda kim ölmüştü?”

Bir ülkenin gerçek yüzü, sokaklarındaki düzenle, meydanlarındaki bayraklarla değil; en savunmasız insanlarına nasıl davrandığıyla ölçülür. Bugün bu ülkede, Aydın Söke Açık Cezaevi’nde, sessizce tükenen bir hayat var: Öztürk K. Öztürk K. %75 engelli. Talesemi majör hastası, aynı zamanda tip 1 diyabetli. Yani yaşamı boyunca düzenli kan nakline, insüline ve hijyenik ortama ihtiyaç duyan bir insan. Yürüyerek girdiği cezaevinde bugün artık yatalak hale gelmiş durumda. Kendi ihtiyaçlarını karşılayamıyor, yürüyemiyor, elleri titriyor, bilinci kimi zaman gidip geliyor. Ve o hâlâ orada, duvarların arkasında “infaz” adı altında yaşam mücadelesi veriyor. Cezalandırmak, bir toplumu düzen içinde tutmanın aracıdır, denir. Ama insan onurunu korumayan bir ceza, artık adaletin değil, intikamın alanına girer. Bugün Türkiye’de, “hasta mahpuslar” başlığı altında yüzlerce insan, fiilen ölüm cezasına mahkûm edilmiş durumda. Her rapor “cezaevinde kalamaz” dese de, her dilekçe “uygun değildir” gerekçesiyle geri dönüyor. Peki, neye uygun değildir? Bir insanın yaşamasına mı? Bir devletin vicdanına mı? Öztürk K.’nin kardeşi, “Yürüyerek girdi, şimdi nefes bile alamıyor. Kimse duymuyor” diyor. Oysa devlet, her yurttaşının yaşam hakkını korumakla yükümlüdür — suçlu ya da suçsuz fark etmeksizin. Çünkü yaşam hakkı, hiçbir mahkemenin elinden alamayacağı bir haktır. Cezaevleri, yalnızca demir parmaklıkların ardındaki suçluların değil, dışarıdaki toplumun da aynasıdır. O aynada ne görüyoruz? Gözünü kapatmış bir sistem mi, yoksa el uzatmaya cesaret eden bir toplum mu? Bir devletin adaleti, güçlüye değil, güçsüze gösterdiği şefkatle ölçülür. Öztürk K.’nin durumu bir istisna değil, bir gösterge. Bir ülkenin sağlık sistemi, hukuk düzeni ve vicdanı burada kesişiyor. Ve biz, üçü arasında sıkışmış bir insanın her geçen gün eriyişini izliyoruz. Bu bir siyaset meselesi değil. Bu, insanlık meselesi. Bir insanın yaşamasına yardım etmek, bir partinin, bir ideolojinin, bir grubun meselesi değildir. Bu, hepimizin ortak sorumluluğudur. Yetkililere sesleniyorum: Adalet Bakanlığı’na, Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü’ne, İnsan Hakları Kurumları’na… Bu bir “dosya” değil, bir hayat. Ve o hayat, gün be gün elimizden kayıyor. Bir insanın ölüme terk edilmesi, hukukun değil, sessizliğin eseridir. Ve biz sustukça, adalet bir kelimeden ibaret kalır. Bir mahkûmun yatağında öylece çürüyüp gitmesi, hepimize dokunmalı. Çünkü bir gün, adaletin terazisi yeniden kurulacak. O gün geldiğinde, belki de en çok şunu sorgulayacağız: “Biz sustuğumuzda kim ölmüştü?”
logo

   E-posta: bilgi(@)ucuncugozgazetesi.com
Tüm hakları Üçüncü Göz Gazetesi adına saklıdır: ©2019-2025

Yazılı izin alınmaksızın site içeriğinin fiziki veya elektronik ortamda kopyalanması, çoğaltılması, dağıtılması veya yeniden yayınlanması aksi belirtilmediği sürece yasal yükümlülük altına sokabilir. Daha fazla bilgi almak için telefon veya eposta ile irtibata geçilebilir.