HOŞGELDİNİZ! BUGÜN 17 ARALIK 2025, ÇARŞAMBA

DOĞA KATLİAMI KAPİTALİZMİN ESERİ..

17.12.2025 00:00
Yanlış su politikaları, plansız kentleşme, hızlı nüfus artışı, madencilik ve enerji faaliyetleri, kuraklık ve iklim değişikliği ülkeyi susuzluğa sürükledi. Birçok ilde barajlar ve göletler kurudu. İklim değişimi son yıllarda sıkça kullanılan bir kavram. Sera gazlarının; karbon, metan vs. salınımlarının nelere yol açtığı biliniyor.  Ama her şeyi, başta da susuzluğu iklim değişimine bağlamak pek doğru bir yaklaşım değil.

Görüleceği üzere iklim değişiminin bizzat nedeni çevreyi önemsemeyip kirleten kapitalizmin ta kendisidir. 2000'li yılllara geldiğimizde şirketler, karşılarındaki başlıca tehdidin petrol kuyularına çökecek yerel hükümetler değil, Avrupa'da hız kazanan iklim değişikliği ile mücadele hareketi olduğunu fark ettiler.

Kapitalizm kavramının tartışılmaya başlamasından bugüne geçen süreç değerlendirildiğinde önce emeğin sömürüsüne, geç algılanmakla beraber, buna koşut ve kaçınılmaz bir sorun olarak doğanın sömürüsüne şahit olunmuştur.

Türkiye'de ise AKP iktidarı krizi aşmanın yolunu emek ve doğanın üzerindeki sermaye baskısını yoğunlaştırmakta buluyor. sermaye sahibi sınıflar , siyasi iktidarın, sermayenin, üretim araçlarının, teknolojik bilginin, emeğin ve teknolojik personelin kontrolünü tümüyle elinde bulundurur. Kanıtlar göstermektedir ki, Dünya Sağlık Örgütü tarafından düzenli olarak bildirimde bulunulan hastalıkların yüzde 80'inde çevresel risk faktörleri rol oynamaktadır.

Kapitalizmin dizginleyemediği kar hırsını tatmin için daha çok üretmesi, bu üretimi sağlayabilmek için daha çok fabrika kurmasına, daha çok kaynak kullanmasına sonuçta ekolojik döngülerin çöküşüne neden olur. Termik santrallar enerji üretimi sürecinde çok büyük boyutlarda su kullanmaktadır.Buda hem yer altı hemde yer üstü su kirliliğin baş aktörü olma nedenleridendir ,ancak kömür rezervinin bu tür su kaynaklarına yakın olmadığı yerlerde kurulan santrallar için yeraltı suları kullanılmakta bu da yeraltından çekilen aşırı su nedeniyle yöre tarımı  açısından geri dönüşümsüz zararlara neden olabilmektedir. Termik santral kaynaklı hava kirliliğinin insan sağlığı açısından olumsuz koşullar yaratığı elbistan termik santralinin oluşturdupu solunum yolları rahatsızlıkları bir köyün zorunlu bir göçe zorlandığı apaçık bir örnektir.

HES 'ler suyun metalaştırılmasının yeni yöntemi. Yakın gelecekte topluma içme-kullanma suyu, çiftçinin tarlasına sulama suyu satmak için kurulan tuzak. HES kurarak ve suyu neredeyse yatağından hiç akıtmayarak bu projelerin gerçekleştirileceğini düşündüğümüzde doğa ve onun bir parçası olan insanlar açısından durumun ne kadar vahim olduğu anlaşılmaktadır.

İklim değişikliğinin beklenen çıktılarından birisi de birçok bölgede yağışların azalmasıdır. Bu değişime bağlı olarak da ülkemizin önemli bir bölümünün yavaş gelişen olası durumlardan birisi olan çölleşmenin etkisi altında kalmasıdır. Küresel ısınma ve iklim değişikliğinin beklenen bir başka sonucu da buzulların hızla erimesine bağlı olarak denizlerin yükselmesidir.

Kapitalizm tarihsel bir sistem kriziyle cebelleşiyor. Bu kriz, yalnızca ekonomik alanda hüküm süren bir kriz olmanın çok ötesinde ve derinlikte yaşanan bir gerçekliktir. Yani burjuva hükümetler, daha az kirli sektör ve şirketleri büyütmek için emekçilerin sırtına ek yük bindirmekten başka bir şey yapmaya niyetli değildirler.

 Paris İklim Anlaşmasının da göstermelik önlemlerin ve temennilerin dile getirildiği bir ikiyüzlülük belgesi olduğunu biliyoruz. Burjuvazi, daha ileri teknoloji ve bilimin sorunu çözeceğini vazediyor. Böylelikle, bilim ve teknolojiyi bir din katına yükselterek teknoloji saplantılı hale getirip avucunun içine aldığı gençlere sakin olmalarını, sisteme güvenmelerini telkin etmiş oluyor.

Kapitalist ideolojinin bireylere empoze   ettiği şey, yaşamak için tüketmek değil, tüketebilmek için yaşamaktır. Aslında kapitalistlerin bakış açısından,  tüketebilmek için bile değil, satın alabilmek için yaşamaktır esas olan,ve bu onun kurutalım, yıkalım ve sonsuz karlılık için her şeyi tüketmek amentü demektir. Kapitalist dünyada burjuvazi kârdan başka bir şey düşünemez, düşünürse rekabette geriye düşer ve kaybeder! 

Kargaşa içinde ki bir dünya nın işaretlerini görmek hiç de zor değil, şehirlerde sıcaklık 50 dereceye kadar çıkarken  , bitmez bilmeyen orman yangınları, hayvan neslinin tükenişi, işsizlik  ve artan kişisel borç yüklerini bu işaretlerin sadece birkaç örneğidir.

İklim krizine neden olan sermaye sınıfları ve onların çok uluslu şirketleri, önümüze "iklim politikaları" koyuyorlar. Bunu yaparken emek sömürüsünü, ezilenler üzerinde tahakkümü ve doğanın talanını, özcesi, kapitalist düzeni sürdürme derdindeler.

 Doğa katline ortak olan bu ceberrüt kesim,nüfusun yüzde birini, ikisini oluşturan patronların, sanayicilerin, enerji baronlarının, rantiyenin, tüccarın, yani sermaye sınıflarının politikalarıdır. Böylece kapitalist düzen, son çağlarda insanlığın karşılaştığı en çetrefilli sorun karşısında sermaye ve mülk sahiplerinin çıkarlarına uygun adım hareket ediyor.

Bu tür gelişmelerin hepsi, çokça kötülenen kapitalizmin yasalarından kaynaklanmaktadır: Şirketler sürekli olarak daha verimli üretim yapmanın, yani daha az hammadde ile idare etmenin yeni yollarını aramaktadır. Elbette bunu öncelikle çevreyi korumak için değil, maliyetleri düşürmek için yapıyorlar.

Ülkemizde 22 yıllık AKP iktidarı , kendi sermayesi yaratma çabalarıyla, derinleşen ekonomik sıkıntılar içinde ki halka karşın , doğanın talan edilmesine itirazı olmamaktadır.

İklim krizi ile beraberinde gelen kuraklık, aşırı hava olayları, yangınlar aynı zamanda su ve gıda krizine yol açıyor. Ülke genelinde susuzluk hat safhaya ulaşırken sadece tarımsal sulama değil, barajlardaki doluluk oranı da krizin boyutunu gözler önüne seriyor. İklim krizini görmezden gelen AKP iktidarının planladığı şehirler en küçük fırtına ve sele teslim oluyor.

Dünyayı felakete sürükleyen iklim krizi insan ve doğa yaşamını da yok ederken AKP iktidarı bu gerçeklikten uzak.  Ormanları, ormancılık dışı faaliyetlere açan iktidar aynı zamanda her yıl hazırlıksız yakalandığı orman yangınlarını da seyirci kalıyor.

Bu kentsel kırılganlıkların temelinde, doğayı ve toplumu hiçe sayan piyasa odaklı kentleşme politikaları yatıyor Bu kentsel kırılganlıkların temelinde, doğayı ve toplumu hiçe sayan piyasa odaklı kentleşme politikaları yatıyor. Vahşi kapitalizmin dünyada ve ülkemizin her yanında sürdürdüğü çevreye yönelik saldırılar karşısında ortaya çıkan "yaşamı savunan" toplumsal direnişler bu anlamdaki umudumuz.

Doğanın katli eğer Kapitalizm ise, umut onun sömürüsüne direnmekle başlar..

 
Kürşat CÜCÜK / diğer yazıları
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Yorumlarınızı paylaşın

--
logo

   E-posta: bilgi(@)ucuncugozgazetesi.com
Tüm hakları Üçüncü Göz Gazetesi adına saklıdır: ©2019-2025

Yazılı izin alınmaksızın site içeriğinin fiziki veya elektronik ortamda kopyalanması, çoğaltılması, dağıtılması veya yeniden yayınlanması aksi belirtilmediği sürece yasal yükümlülük altına sokabilir. Daha fazla bilgi almak için telefon veya eposta ile irtibata geçilebilir.