HOŞGELDİNİZ! BUGÜN 03 KASIM 2025, PAZARTESİ

İRFAN AYDIN!

28.07.2023 00:00
İrfan Aydın ile siyasi bir partide basın ve medyadan sorumlu il başkan yardımcılığı yaptığım bir dönemde tanıştım.Parti politikalarını anlatmak ve gündemi degerlendirmek için o zamanki il başkanının her ilçede yayına çıkması gerektiğini düşünüyordum.Bir planlama yaptım ve her ilçede basında görünür olmak için randevular oluşturdum. Orhangazi'de kim iyidir bu işlerde diye küçük bir araştırma yaptım ve bütün oklar İrfan Aydın'ı işaret etti. Telefon numarasını bulup aradım.

Farklı tarzı,haksızlığa karşı sivri çıkışları ve kimsenin değinmek istemediği konuları ele alması ile sıradışı gazeteci olarak anılıyordu. İrfan Aydın ile temasta olduğumu duyan bazı kesimler uzak durmam gerektiğini,tehlikeli olduğunu söylediler.Bunu söylerken beni düşünüyorlarmış!Herkesin fikrini dinlerim ama en sonunda kendi bildiğimi yaparım.Dinledim ve teşekkür ettim. Sonra değerlendirmeye başladım.

Nedir bu adamı herkesin gözünde tehlikeli madde yapan?

Bir yerde haksızlık,yolsuzluk,hırsızlık,arsızlık varsa İrfan Aydın yüksek sesle bunu dile getirir.

Yazar,çizer,konuşur.

Yani açığınız varsa İrfan Aydın'ı sevmezsiniz.

Topluma zarar verecek işler yapıyorsanız İrfan Aydın'ı sevmezsiniz.

Görevinizi iyi yapmıyorsanız İrfan Aydın'ı sevmezsiniz.Dümdüz bir adam.Babası gelse tanımaz.Anlatır.

Haklı olanın cesur sesi olmak onu tehlikeli madde yapmış.

İllaki damarına bastıkları olmuş.

İllaki kuyruğuna bastıkları olmuş.

İllaki ipliklerini pazara çıkardıkları olmuş.

Kara propagandaya maruz kalmış.Suikaste uğramış.Tehdit almış.

Susmamış! Bildiği yoldan devam etmiş.

Dürüst insanın mumla arandığı günümüz şartlarında;ortalık şarlatandan geçilmezken İrfan Aydın sevilir mi? Sevilir elbet ama herkes kendine benzeyeni sever.

İşte bu yüzden şarlatanların,düzenbazların hedef tahtası İrfan Aydın!

Her zaman bir baskı vardı elbette üzerinde.Değindiği konular,çözmeye çalıştığı sorunlar ona hep zorluklar çıkarmıştı.Fakat son dönemde çok daha başka ugraşıyorlar onunla.Çeteler,uyuşturucu baronları,yolsuzluk yapan hırsızlar,milletin karısına kızına bakan ahlak yoksunları,ırz düşmanları,dini kendine yontan yobaz tayfası hepsi hedef tahtasına oturtmuş İrfan Aydın'ı.Nasıl sustururuz bu cesur yüreği diye düşünüp alçakça kumpas kuruyorlar.

Son haftalarda defalarca göz altına alındı.3. Göz Medya'nın bilgisayarlarına el konuldu.İrfan Aydın'ın ve ekibinin şahsi telefonlarına el konuldu.3.Göz Medya'nın sosyal medya hesaplarına erişim yasağı talep edildi.

Neden ?

Sus,yazma,konuşma,gazetecilik yapma! demek istiyorlar kendilerince.

Bütün bunlara İrfan Aydın'ın cevabı:"Gölgesinden korkanlar gün yüzüne çıkmasınlar."

İrfan Aydın çiğ ot yemedi ki karnı ağrısın!

Hepsi yetmezmiş gibi birde kaset mevzusu çıkardılar.

Güya birilerinin kasedi varmış İrfan Aydın'da.

Bu memlekete hak,hukuk,adalet lazım.Bu memleketin binlerce sorunu var.İrfan Aydın bunları çözmek için gazetecilik yapar.Birilerinin bel altı muhabbetleri için gazetecilik yapmaz. İçiniz rahat olsun.Kaset yok diyorsa yoktur!

Şimdi diyeceksiniz ki sen nereden biliyorsun?

Tesadüfen tanıştın.Nasıl bu kadar net konuşabiliyorsun?

Bu hayatta hiçbir şey tesadüf değildir.Megerse Allah nasıl gazeteci olunur öğreneyim diye çıkarmış onu karşıma. Manevi abim olsun istemiş. Tevafuk!

Kısacası diyeceğim şu bırakın adam işini yapsın. Kaset falan filan bunlarla uğraşmaz gerçek gazeteci. İrfan Aydın hiç uğraşmaz.

 
Özge DEMİR / diğer yazıları
•Otizmli Demirkan İçin Annesi Açlık Grevinde: “Sadaka Değil, Hakkımızı Geri İstiyoruz!” 22 00:00:00.10.2025
•Binali Aslan ve Bu Ülkenin Bitmeyen Hesabı 08 00:00:00.10.2025
•CHP’nin Altı Oku: Cumhuriyetin Yol Haritası 17 00:00:00.09.2025
•Yiğidi Öldür, Hakkını Yeme 17 00:00:00.09.2025
•Gürsel Tekin Kayyum Değil, Demokrasi Geleneğidir 06 00:00:00.09.2025
•Adaletin Geç Gelen Çığlığı: Rabia Naz İçin AYM’den İhlal Kararı 03 00:00:00.09.2025
•Pınar Bulunmaz İçin Keşif: Adaletin Aralanan Kapısı 03 00:00:00.09.2025
•TCK 158 ve İBAN Mağduriyetleri Üzerine: Adalet Sistemi Acilen Reforma İhtiyaç Duyuyor 21 00:00:00.08.2025
•Her Gün Bir Kadın Daha Eksiliyoruz 12 00:00:00.08.2025
•Cezasızlık Sürdükçe Hiçbirimiz Güvende Değil! 05 00:00:00.08.2025
•Sendika Aidatı: Emekçinin Sırtındaki Görünmez Yük 29 00:00:00.07.2025
•TCK 158 Mağdurları: Adaletin Gölgesinde Ezilen Hayatlar 25 00:00:00.06.2025
•Emirhan’ın Çalınan Nefesi: Bir Annenin Adalet Feryadı 18 00:00:00.06.2025
•OYAK’a Eleştirel Bir Bakış 18 00:00:00.05.2025
•Esrarengiz Saldırı: Gazetecilik mi Hedef Alındı? 05 00:00:00.05.2025
•Erdoğan Esmer Neden Aramızda ? 22 00:00:00.04.2025
•Pınar Bulunmaz Davası: Adalet Arayışı ve Gölge Oyunları 14 00:00:00.04.2025
•PINAR İNTİHAR ETMEDİ ! 18 00:00:00.02.2025
•Üniversiteli İşçiler Kim? Ne İstiyorlar ? 15 00:00:00.01.2025
•Suriye’de Alevilere Yönelik Tehditler ve Mezhepsel Çatışmanın Derinleşen İzleri 25 00:00:00.12.2024
•Herkes Kendi Derdine Yansın 29 00:00:00.07.2024
•ETT DERNEK BAŞKANI KADEMELİ EMEKLİLİK ŞART DEDİ 31 00:00:00.05.2024
•Mustafa Batuhan Güleç Nerede ?  12 00:00:00.05.2024
•Emekli Astsubaylar Temad Engeline Takıldı! 18 00:00:00.04.2024
•NE YAPMAK GEREKİR ? 18 00:00:00.04.2024
•Emekçiler için Açık Mektup  27 00:00:00.03.2024
•'İMAR BARIŞI' MAĞDURİYETİ 08 00:00:00.11.2023
•ÖĞRETMENİNE SAHİP ÇIK! 17 00:00:00.10.2023
•Rızkını Alın Teriyle Kazanan Bir Kadın PİLAVCI ABLA 12 00:00:00.10.2023
•Çocuğun Boğazından Kısarak Tasarruf Olmaz ! 26 00:00:00.09.2023
•Karma Eğitimi Bahane Etmeyin! 06 00:00:00.09.2023
•Romantik Aşık Nazım 16 00:00:00.08.2023
•Kadının adı sabır 10 00:00:00.08.2023
•ÇOCUK İSTİSMARLARINDAN SİYASİLER SORUMLUDUR! 03 00:00:00.08.2023
•İRFAN AYDIN! 28 00:00:00.07.2023
•SİZİN HİÇ OĞLUNUZUN MEZARI ÇALINDI MI ?  28 00:00:00.07.2023
•SİZİN HİÇ OĞLUNUZUN MEZARI ÇALINDI MI ?  28 00:00:00.07.2023
•KADINLAR NAFAKA ALMASIN 27 00:00:00.06.2023
•Maslow ihtiyaçlar hiyerarşisi kurucusu 12 00:00:00.06.2023
•GEMLİK SENİ SEVİYOR AYŞEN VURAL 01 00:00:00.05.2023
•AFFI MAFFI OLMAZ! 18 00:00:00.04.2023
•NEDEN ADAY OLDUM? 20 00:00:00.03.2023
•Hayat Bir Mağara Alegorisi 13 00:00:00.03.2023
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Yorumlarınızı paylaşın

--
Bir ülkenin gerçek yüzü, sokaklarındaki düzenle, meydanlarındaki bayraklarla değil; en savunmasız insanlarına nasıl davrandığıyla ölçülür. Bugün bu ülkede, Aydın Söke Açık Cezaevi’nde, sessizce tükenen bir hayat var: Öztürk K. Öztürk K. %75 engelli. Talesemi majör hastası, aynı zamanda tip 1 diyabetli. Yani yaşamı boyunca düzenli kan nakline, insüline ve hijyenik ortama ihtiyaç duyan bir insan. Yürüyerek girdiği cezaevinde bugün artık yatalak hale gelmiş durumda. Kendi ihtiyaçlarını karşılayamıyor, yürüyemiyor, elleri titriyor, bilinci kimi zaman gidip geliyor. Ve o hâlâ orada, duvarların arkasında “infaz” adı altında yaşam mücadelesi veriyor. Cezalandırmak, bir toplumu düzen içinde tutmanın aracıdır, denir. Ama insan onurunu korumayan bir ceza, artık adaletin değil, intikamın alanına girer. Bugün Türkiye’de, “hasta mahpuslar” başlığı altında yüzlerce insan, fiilen ölüm cezasına mahkûm edilmiş durumda. Her rapor “cezaevinde kalamaz” dese de, her dilekçe “uygun değildir” gerekçesiyle geri dönüyor. Peki, neye uygun değildir? Bir insanın yaşamasına mı? Bir devletin vicdanına mı? Öztürk K.’nin kardeşi, “Yürüyerek girdi, şimdi nefes bile alamıyor. Kimse duymuyor” diyor. Oysa devlet, her yurttaşının yaşam hakkını korumakla yükümlüdür — suçlu ya da suçsuz fark etmeksizin. Çünkü yaşam hakkı, hiçbir mahkemenin elinden alamayacağı bir haktır. Cezaevleri, yalnızca demir parmaklıkların ardındaki suçluların değil, dışarıdaki toplumun da aynasıdır. O aynada ne görüyoruz? Gözünü kapatmış bir sistem mi, yoksa el uzatmaya cesaret eden bir toplum mu? Bir devletin adaleti, güçlüye değil, güçsüze gösterdiği şefkatle ölçülür. Öztürk K.’nin durumu bir istisna değil, bir gösterge. Bir ülkenin sağlık sistemi, hukuk düzeni ve vicdanı burada kesişiyor. Ve biz, üçü arasında sıkışmış bir insanın her geçen gün eriyişini izliyoruz. Bu bir siyaset meselesi değil. Bu, insanlık meselesi. Bir insanın yaşamasına yardım etmek, bir partinin, bir ideolojinin, bir grubun meselesi değildir. Bu, hepimizin ortak sorumluluğudur. Yetkililere sesleniyorum: Adalet Bakanlığı’na, Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü’ne, İnsan Hakları Kurumları’na… Bu bir “dosya” değil, bir hayat. Ve o hayat, gün be gün elimizden kayıyor. Bir insanın ölüme terk edilmesi, hukukun değil, sessizliğin eseridir. Ve biz sustukça, adalet bir kelimeden ibaret kalır. Bir mahkûmun yatağında öylece çürüyüp gitmesi, hepimize dokunmalı. Çünkü bir gün, adaletin terazisi yeniden kurulacak. O gün geldiğinde, belki de en çok şunu sorgulayacağız: “Biz sustuğumuzda kim ölmüştü?”

Bir ülkenin gerçek yüzü, sokaklarındaki düzenle, meydanlarındaki bayraklarla değil; en savunmasız insanlarına nasıl davrandığıyla ölçülür. Bugün bu ülkede, Aydın Söke Açık Cezaevi’nde, sessizce tükenen bir hayat var: Öztürk K. Öztürk K. %75 engelli. Talesemi majör hastası, aynı zamanda tip 1 diyabetli. Yani yaşamı boyunca düzenli kan nakline, insüline ve hijyenik ortama ihtiyaç duyan bir insan. Yürüyerek girdiği cezaevinde bugün artık yatalak hale gelmiş durumda. Kendi ihtiyaçlarını karşılayamıyor, yürüyemiyor, elleri titriyor, bilinci kimi zaman gidip geliyor. Ve o hâlâ orada, duvarların arkasında “infaz” adı altında yaşam mücadelesi veriyor. Cezalandırmak, bir toplumu düzen içinde tutmanın aracıdır, denir. Ama insan onurunu korumayan bir ceza, artık adaletin değil, intikamın alanına girer. Bugün Türkiye’de, “hasta mahpuslar” başlığı altında yüzlerce insan, fiilen ölüm cezasına mahkûm edilmiş durumda. Her rapor “cezaevinde kalamaz” dese de, her dilekçe “uygun değildir” gerekçesiyle geri dönüyor. Peki, neye uygun değildir? Bir insanın yaşamasına mı? Bir devletin vicdanına mı? Öztürk K.’nin kardeşi, “Yürüyerek girdi, şimdi nefes bile alamıyor. Kimse duymuyor” diyor. Oysa devlet, her yurttaşının yaşam hakkını korumakla yükümlüdür — suçlu ya da suçsuz fark etmeksizin. Çünkü yaşam hakkı, hiçbir mahkemenin elinden alamayacağı bir haktır. Cezaevleri, yalnızca demir parmaklıkların ardındaki suçluların değil, dışarıdaki toplumun da aynasıdır. O aynada ne görüyoruz? Gözünü kapatmış bir sistem mi, yoksa el uzatmaya cesaret eden bir toplum mu? Bir devletin adaleti, güçlüye değil, güçsüze gösterdiği şefkatle ölçülür. Öztürk K.’nin durumu bir istisna değil, bir gösterge. Bir ülkenin sağlık sistemi, hukuk düzeni ve vicdanı burada kesişiyor. Ve biz, üçü arasında sıkışmış bir insanın her geçen gün eriyişini izliyoruz. Bu bir siyaset meselesi değil. Bu, insanlık meselesi. Bir insanın yaşamasına yardım etmek, bir partinin, bir ideolojinin, bir grubun meselesi değildir. Bu, hepimizin ortak sorumluluğudur. Yetkililere sesleniyorum: Adalet Bakanlığı’na, Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü’ne, İnsan Hakları Kurumları’na… Bu bir “dosya” değil, bir hayat. Ve o hayat, gün be gün elimizden kayıyor. Bir insanın ölüme terk edilmesi, hukukun değil, sessizliğin eseridir. Ve biz sustukça, adalet bir kelimeden ibaret kalır. Bir mahkûmun yatağında öylece çürüyüp gitmesi, hepimize dokunmalı. Çünkü bir gün, adaletin terazisi yeniden kurulacak. O gün geldiğinde, belki de en çok şunu sorgulayacağız: “Biz sustuğumuzda kim ölmüştü?”
Bir ülkenin gerçek yüzü, sokaklarındaki düzenle, meydanlarındaki bayraklarla değil; en savunmasız insanlarına nasıl davrandığıyla ölçülür. Bugün bu ülkede, Aydın Söke Açık Cezaevi’nde, sessizce tükenen bir hayat var: Öztürk K. Öztürk K. %75 engelli. Talesemi majör hastası, aynı zamanda tip 1 diyabetli. Yani yaşamı boyunca düzenli kan nakline, insüline ve hijyenik ortama ihtiyaç duyan bir insan. Yürüyerek girdiği cezaevinde bugün artık yatalak hale gelmiş durumda. Kendi ihtiyaçlarını karşılayamıyor, yürüyemiyor, elleri titriyor, bilinci kimi zaman gidip geliyor. Ve o hâlâ orada, duvarların arkasında “infaz” adı altında yaşam mücadelesi veriyor. Cezalandırmak, bir toplumu düzen içinde tutmanın aracıdır, denir. Ama insan onurunu korumayan bir ceza, artık adaletin değil, intikamın alanına girer. Bugün Türkiye’de, “hasta mahpuslar” başlığı altında yüzlerce insan, fiilen ölüm cezasına mahkûm edilmiş durumda. Her rapor “cezaevinde kalamaz” dese de, her dilekçe “uygun değildir” gerekçesiyle geri dönüyor. Peki, neye uygun değildir? Bir insanın yaşamasına mı? Bir devletin vicdanına mı? Öztürk K.’nin kardeşi, “Yürüyerek girdi, şimdi nefes bile alamıyor. Kimse duymuyor” diyor. Oysa devlet, her yurttaşının yaşam hakkını korumakla yükümlüdür — suçlu ya da suçsuz fark etmeksizin. Çünkü yaşam hakkı, hiçbir mahkemenin elinden alamayacağı bir haktır. Cezaevleri, yalnızca demir parmaklıkların ardındaki suçluların değil, dışarıdaki toplumun da aynasıdır. O aynada ne görüyoruz? Gözünü kapatmış bir sistem mi, yoksa el uzatmaya cesaret eden bir toplum mu? Bir devletin adaleti, güçlüye değil, güçsüze gösterdiği şefkatle ölçülür. Öztürk K.’nin durumu bir istisna değil, bir gösterge. Bir ülkenin sağlık sistemi, hukuk düzeni ve vicdanı burada kesişiyor. Ve biz, üçü arasında sıkışmış bir insanın her geçen gün eriyişini izliyoruz. Bu bir siyaset meselesi değil. Bu, insanlık meselesi. Bir insanın yaşamasına yardım etmek, bir partinin, bir ideolojinin, bir grubun meselesi değildir. Bu, hepimizin ortak sorumluluğudur. Yetkililere sesleniyorum: Adalet Bakanlığı’na, Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü’ne, İnsan Hakları Kurumları’na… Bu bir “dosya” değil, bir hayat. Ve o hayat, gün be gün elimizden kayıyor. Bir insanın ölüme terk edilmesi, hukukun değil, sessizliğin eseridir. Ve biz sustukça, adalet bir kelimeden ibaret kalır. Bir mahkûmun yatağında öylece çürüyüp gitmesi, hepimize dokunmalı. Çünkü bir gün, adaletin terazisi yeniden kurulacak. O gün geldiğinde, belki de en çok şunu sorgulayacağız: “Biz sustuğumuzda kim ölmüştü?”
logo

   E-posta: bilgi(@)ucuncugozgazetesi.com
Tüm hakları Üçüncü Göz Gazetesi adına saklıdır: ©2019-2025

Yazılı izin alınmaksızın site içeriğinin fiziki veya elektronik ortamda kopyalanması, çoğaltılması, dağıtılması veya yeniden yayınlanması aksi belirtilmediği sürece yasal yükümlülük altına sokabilir. Daha fazla bilgi almak için telefon veya eposta ile irtibata geçilebilir.