YOK ETTİKLERİMİZ

27.12.2023 00:00

Yurt dışına çıktığınızda üç yüz yıllık, Dört yüz yılık evleri görmeniz mümkündür. Üstelik bu yapıların hala çok sağlam olduklarına şahit olabilirsiniz.

Bizim yapılarımız ya büyük yangınlar da veya büyük depremlerle yok olup gitti. Kalanlarda sahipsizlikten yok olmak üzereler. Mimari, geçmişi günümüze taşıyan en iyi arşivlerdir. Bir milletin ruhunu yüzyıllar evvelsinden günümüze yansıtır. Bizim yaşlarımızda veya bizden daha yaşlılar o mimari yapıların içinde nefes almışlardır. Genellikle içeri girdiğinizde sizi geniş bir alan karşılar. Bir nevi hanenin bütün işleri burada halledilir. Alt katlarda kışlık odalara rastlarsınız. Özenle yapılmış merdivenlerle çıktığınızda, dar uzun bir hole sıralanmış kapılar vardır. Yazın serin, kışın sıcak olur. O günkü evlerimiz geniş aile kültürüne göre yapılmıştır. Anne, baba, evlense dâhil çocuklarla hep bir arada yaşarlardı. Babaanne ve dedelerin sevgisi ile çocukları büyütürlerdi. O sevgi içinde büyüyen çocuklarda mutlu ve sevgi dolu olurlardı. Aile kavramını, sosyalleşmeyi, merhameti, vicdanı, haramı, helali çocuk ilk olarak babaanne ve dededen öğrenirdi. Diğer akrabalar ve komşularla daha büyük bir aileyi oluşturmak daha kolay bir hale getirmişti, bizim yok ettiğimiz mimarimiz.

Yaşadığımız zamanda köylerimize gittiğimizde bu yüz yıllık ihtiyar mimarilerimize rastlamak hala mümkün. Sayıları çok az kalsa da inatla ayakta kalmaya çalışıyorlar. İznik Gölü'nün güney yakasından İznik'e giderken veya İznik'ten gelirken Sölöz köyümüzdeki o güzel tarihi mimariye hayran kalmamak mümkün mü? Kim içine girip gezmek istemez ki?

Geçtiğimiz günlerde sevgili Muharrem Değirmen yine güzel bir gazetecilik örneği vererek o binayı bize bir video ile tanıtmaya çalıştı. Tekrar gündeme getirdiği için teşekkür ederim. Köylerimizde ki bu az sayıda kalmış nadide mimarimizi gelecek nesillerimize mutlaka aktarmamız gerekir. Bu konuda yerel yöneticilerimizin Belediye Başkanı ve Kaymakam Bey'in mutlaka harekete geçmesini devlet eliyle veya özel teşebbüs ile bütün bürokratik engelleri aşarak bu mimari eserlerin daha uzun yıllar ayakta kalacak şekilde restore edilmesini sağlamaları gerekir. İlçemiz sınırları içinde dünyaca ünlü sanayi kuruluşları vardır. Her biri bir mimari eseri restore etse inanın ki birçok eserimizi gelecek yıllara taşırız. Basın olarak bu olayı daha çok gündem de tutmak bizim de boynumuzun borcu olmalıdır.

Sporun dışında televizyonla pek zaman geçirmem. Kitapları ve belgeselleri daha çok tercih ederim. Geçtiğimiz günlerde Milli Eğitim Bakanlığı bütçesi görüşülürken yıllarca birlikte mücadele ettiğimiz İYİ PARTİ Bursa Milletvekili Sayın Selçuk Türkoğlu'nu mecliste konuşurken gördüğümde es geçemezdim. Milyonlarca insanın sesi olmuştu. Öğretmenlerin sorunlarını çok iyi bildiği için Sayın Bakana tahtanın başında ders veriyor gibiydi. Bakanın Müsteşar olduğu 2014-2015 yıllarında Milli Eğitim Bakanlığında kurum ve okul müdürlerine nasıl zulüm ve haksızlık yaptığını anlattıkça Sayın Bakan'ın ''Şov yapıyorsun, yalan söylüyorsun ''Diye bağırmasını biz bile duyuyorduk. Peki, Sayın Bakan Sayın Türkoğlu ''Şov yapıyor, yalan söylüyor.''Elli binin üzerindeki Müdür ve müdür yardımcılarına bir sor bakayım hanginiz yalan söylüyorsunuz. Bu gün içinden çıkarılamayacak hale getirdiğiniz Milli Eğitimin bu günkü duruma düşmesine 2014-2015 yılları arasında Milliyetçi, Ülkücü, Atatürkçü ne kadar müdür ve müdür yardımcısı varsa görevden alıp size yakın bir sendikanın TOSUNCUKLARINI atamanızın hiç mi katkısı yok.

76'ıncı maddeden ülkemizin en iyi okullarına atadığınız okul müdürlerini 15 Temmuz sabahı görevlerinden alıp içeri tıkılmasından hiç mi ders çıkarmadınız da hala tarikatlara yol veriyorsunuz. Selçuk Türkoğlu sana verdiğim oylar anamın ak sütü gibi helal olsun.

Bu günlerde herkes Sadık Ağbiyi arıyor veya soruyor. Bende Sadık Ağbiyi bulursam ona şunu soracağım''İznik yolu ışıklarında yayaların kullandığı yolun orta refüjünde bulunan çam ağacının suçu neydi de kökünden kesilme cezasına çarptırıldı.''O çam ağacı ki akan trafikte zor durumda kalan kediciklerin kurtulma limanıydı, yazın güneşte kışın yağmurda, karda yayların yeşil ışığın yanmasını bekledikleri bir ağaçtı. Yok, etmeyi sevdiğiniz kadar var etmeyi de sevebilseydiniz keşken. İşte bu yüzden sizi hiç sevemedim