HOŞGELDİNİZ! BUGÜN 31 EKİM 2025, CUMA

Milli Ekonomi Modeli ışığında Türkiye’yi ayağa kaldırmamız gerekiyor

03.02.2025 14:07
Milli Ekonomi Modeli ışığında Türkiye’yi ayağa kaldırmamız gerekiyor
Milli Ekonomi Modeli ışığında Türkiye’yi ayağa kaldırmamız gerekiyor
Bağımsız Türkiye Partisi (BTP) Genel Başkanı Hüseyin Baş partisinin 9. Olağan Konya İl Kongresi'ne katıldı.Hasan Öztürk'ün il başkanı seçildiği kongrede konuşan Hüseyin Baş gündeme ilişkin değerlendirmeler yaptı.

BTP lideri Baş şunları söyledi;

 "Bağımsız Türkiye Partisi 23 yılı aşkın bir süredir seçimlere giren bir siyasi parti, kurulalı 24 yıla yakın zaman olmuş. BTP 2001 yılında kuruluyor ve bugüne kadar Türkiye'de yaptığı siyasetin temeli milli birlik ve beraberlik üzerine kurulmuş, söylemleri her zaman milli birlikten ve beraberlikten yana olan, devletin sarsılmaz bütünlüğünü, bölünmez bütünlüğünü savunan bir siyasi parti.

 "Türkiye içinden çıkılmaz hal alacak ekonomik bir buhrana hızlı bir şekilde ilerliyor"

Bakıyorum ki Türkiye bu ortamın sonunda belki de içinden çıkılmaz bir hal alacak ekonomik bir buhrana hızlı bir şekilde ilerliyor, adeta freni patlamış kamyonun yokuş aşağı gitmesi gibi… Zaten her türlü badire başımızda, kötülük var, her türlü olumsuzlukla karşı karşıyayız. Bir yandan da siyasal iktidarın insanların üzerinde baskı kurması, insanları ötekileştirmesi, insanları bir şekilde susturmaya çalışması gibi bir şey ortaya çıkınca ne oluyor; Türkiye'de uzun yıllardır hep şey konuşulur; 'Bize yabancı yatırım lazım, dışarıdan yatırımcı lazım' denir. Böyle bir pozisyonda bırakın yabancı yatırımcıyı senin yerli yatırımcın dahi bu ülkede yatırım yapmak istemez, iş yapmak istemez. Herkes bir yerlere kaçışmak ister. Biz bunu sadece yatırımcı da mı görürüz, hayır. Biz bunu gençlerde görürüz, üniversite çağına gelmiş, üniversitesini bitirmiş, Türkiye'nin en parlak zihinleri geleceklerini yurt dışında arıyor. Bunu görüyoruz, gözlemliyoruz. Doktorlar yurt dışına gitmek istiyor, mühendisler yurt dışına gitmek istiyor, sanatçılar yurt dışına gitmek istiyor, zanaatkar yurt dışına gitmek istiyor, aklınıza kim geliyorsa yurt dışına gitmek istiyor ve burada durmak istemiyor. Onların burada durmaları için hükümet, 'Size biraz daha para verelim durun' diyorlar. Halbuki şunu anlamıyorlar;  insanlar sadece para için gitmiyor. Bu mesele sadece parayla çözülecek bir mesele değil. İnsan huzur arıyor, insan dinginlik arıyor, sabah işe giderken yüzü gülsün, akşam işten dönerken yüzü gülsün istiyor ama bugün bakıyorsunuz sabah vakti işe giden insanların hepsinin somurttuğunu görürüz. Türkiye'de bir ekonomik problem olduğunu yaşıyoruz, bakın gözlemlemiyoruz yaşıyoruz. Bu pahalılığı herkes yaşıyor, iş insanı da pahalılıktan mutsuz, sanayici de pahalılıktan enflasyondan mutsuz. Türkiye'nin her kesimi artık olayın gözlemcisi değil bizzat olayı yaşayan ve bu şekilde idrak eden bir hal aldı. Dolayısıyla bunun sebebine baktığımız zaman bir sürü şey sıralayabiliriz ama en başa koyacağımız şey şudur; eğer mutlu değilsek, eğer huzurlu değilsek ve eğer kendi hakkımızı hukukumuzu koruyabildiğimize inanamıyorsak siz o memlekette hiçbir ekonomik düzeltme yapamazsınız.

 "Milli Ekonomi Modeli ışığında Türkiye'yi ayağa kaldırmamız gerekiyor"

Şunu yapmamız gerekiyor ey yöneticiler; Haydar Hoca bir Milli Ekonomi Modeli yazdı ve bu model ışığında Türkiye'yi ayağa kaldırmamız gerekiyor, yarın değil bugün bunu yapmamız gerekiyor.

 "Elinizde istediğiniz kadar silah olsun, eğer ekmeğiniz, buğdayınız yoksa girdiğiniz her savaşta mağlupsunuz"

Türkiye'deki en büyük sıkıntı şurada; satıcı sattığı maldan para kazanamıyor, alıcı malı alırken cebindeki para o malı alamıyor. Çiftçi üretiyor mal para etmiyor, bu sefer çiftçi artık üretmemeye başladı. Fındıkçı üretmemeye başladı. Yarın buğday üreten de üretmeyi bırakacak, meyve üreten de üretmeyi bırakacak, narenciye üreten de, hayvancı da üretmeyi, yetiştirmeyi bırakacak.

Çiftçi, tarım, hayvancılık, gıda…. Gıda stratejik bir sektördür. Elinizde istediğiniz kadar silah olsun, eğer ekmeğiniz, buğdayınız yoksa, girdiğiniz her savaşta mağlupsunuz. Yani o havada uçan İHA neyse, drone neyse,  elinde tuttuğun tüfek neyse, tarlaya ektiğin buğday da, çiftçinin ürünü de odur. Biz Türkiye olarak dünyanın en güçlü çiftçisini yetiştirebilecek bir coğrafyaya sahibiz.

 "Bizim çalışmamızda sorun yok ama emeğimizin ederinde bir problem var"

Her sektörde fiyatı satıcı belirliyor, mesele Türk çiftçisi olunca fiyatı alıcı belirliyor. Arada kan emiciler var. Bunları devlet kaldıracak ortadan ve satıcıyla pazarlamacıyı, pazarlamacıyla alıcıyı buluşturacak, her şey dengesine oturacak. Bakın yeminle söylüyorum, Türkiye ekonomisini şahlandırmak dünyanın en basit işidir. Bu milletin üreticisi dünyanın en kabiliyetli, yetenekli üreticisidir. Bizim çalışmamızda sorun yok ama emeğimizin ederinde bir problem var. Avrupa'da, ABD'de bir işçi bugünün Türk lirası karşılığı 150, 200, 300 bin lira paralar alabilirken, Türkiye'de en büyük hayalimiz, emekli maaşı 14 değil 20 bin lira olsun vs. Yüzde yüz artırsın ne olacaktı, iyi bir emekli maaşı mı almış olacaktı, böyle bir şey yok. Dolayısıyla bizim hayallerimiz şu anda yok ediliyor. Bizim hedeflerimizi yükseğe koymamızın zamanı geldi. Biz millet olarak her şeyi başarabilecek bir milletiz. Bu kabiliyetimiz de var, bunu sağlayacak bilgimiz, görgümüz de var. Eğer hayal ettiğimiz hayatı yaşamak istiyorsak Bağımsız Türkiye Partisi'ne destek olmaya devam edin. Bu kutlu davayla birlikte Türkiye'de iktidarı alalım ve Türkiye'yi hak ettiği günlere taşıyalım"

 
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Yorumlarınızı paylaşın

--
Bir ülkenin gerçek yüzü, sokaklarındaki düzenle, meydanlarındaki bayraklarla değil; en savunmasız insanlarına nasıl davrandığıyla ölçülür. Bugün bu ülkede, Aydın Söke Açık Cezaevi’nde, sessizce tükenen bir hayat var: Öztürk K. Öztürk K. %75 engelli. Talesemi majör hastası, aynı zamanda tip 1 diyabetli. Yani yaşamı boyunca düzenli kan nakline, insüline ve hijyenik ortama ihtiyaç duyan bir insan. Yürüyerek girdiği cezaevinde bugün artık yatalak hale gelmiş durumda. Kendi ihtiyaçlarını karşılayamıyor, yürüyemiyor, elleri titriyor, bilinci kimi zaman gidip geliyor. Ve o hâlâ orada, duvarların arkasında “infaz” adı altında yaşam mücadelesi veriyor. Cezalandırmak, bir toplumu düzen içinde tutmanın aracıdır, denir. Ama insan onurunu korumayan bir ceza, artık adaletin değil, intikamın alanına girer. Bugün Türkiye’de, “hasta mahpuslar” başlığı altında yüzlerce insan, fiilen ölüm cezasına mahkûm edilmiş durumda. Her rapor “cezaevinde kalamaz” dese de, her dilekçe “uygun değildir” gerekçesiyle geri dönüyor. Peki, neye uygun değildir? Bir insanın yaşamasına mı? Bir devletin vicdanına mı? Öztürk K.’nin kardeşi, “Yürüyerek girdi, şimdi nefes bile alamıyor. Kimse duymuyor” diyor. Oysa devlet, her yurttaşının yaşam hakkını korumakla yükümlüdür — suçlu ya da suçsuz fark etmeksizin. Çünkü yaşam hakkı, hiçbir mahkemenin elinden alamayacağı bir haktır. Cezaevleri, yalnızca demir parmaklıkların ardındaki suçluların değil, dışarıdaki toplumun da aynasıdır. O aynada ne görüyoruz? Gözünü kapatmış bir sistem mi, yoksa el uzatmaya cesaret eden bir toplum mu? Bir devletin adaleti, güçlüye değil, güçsüze gösterdiği şefkatle ölçülür. Öztürk K.’nin durumu bir istisna değil, bir gösterge. Bir ülkenin sağlık sistemi, hukuk düzeni ve vicdanı burada kesişiyor. Ve biz, üçü arasında sıkışmış bir insanın her geçen gün eriyişini izliyoruz. Bu bir siyaset meselesi değil. Bu, insanlık meselesi. Bir insanın yaşamasına yardım etmek, bir partinin, bir ideolojinin, bir grubun meselesi değildir. Bu, hepimizin ortak sorumluluğudur. Yetkililere sesleniyorum: Adalet Bakanlığı’na, Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü’ne, İnsan Hakları Kurumları’na… Bu bir “dosya” değil, bir hayat. Ve o hayat, gün be gün elimizden kayıyor. Bir insanın ölüme terk edilmesi, hukukun değil, sessizliğin eseridir. Ve biz sustukça, adalet bir kelimeden ibaret kalır. Bir mahkûmun yatağında öylece çürüyüp gitmesi, hepimize dokunmalı. Çünkü bir gün, adaletin terazisi yeniden kurulacak. O gün geldiğinde, belki de en çok şunu sorgulayacağız: “Biz sustuğumuzda kim ölmüştü?”
logo

   E-posta: bilgi(@)ucuncugozgazetesi.com
Tüm hakları Üçüncü Göz Gazetesi adına saklıdır: ©2019-2025

Yazılı izin alınmaksızın site içeriğinin fiziki veya elektronik ortamda kopyalanması, çoğaltılması, dağıtılması veya yeniden yayınlanması aksi belirtilmediği sürece yasal yükümlülük altına sokabilir. Daha fazla bilgi almak için telefon veya eposta ile irtibata geçilebilir.