HOŞGELDİNİZ! BUGÜN 04 KASIM 2025, SALI

BTP Genel Başkanı Baş: “Bugün Lübnan'da yaşananlardan sonra Ankara tehdit altındadır”

04.10.2024 10:43
BTP Genel Başkanı Baş: “Bugün Lübnan'da yaşananlardan sonra Ankara tehdit altındadır”
BTP Genel Başkanı Baş: “Bugün Lübnan'da yaşananlardan sonra Ankara tehdit altındadır”
Bağımsız Türkiye Partisi (BTP) Genel Başkanı Hüseyin Baş, partisinin Ankara Altındağ İlçe Kongresi'ne katıldı. Baş, "İsrail'in karşısındaki en büyük engel, şehit oldu ve bugün İsrail'in önünde hiçbir engel kalmadı. Beyrut dediğiniz yer Hatay'a 200 kilometre, F35 ile 5 dakika. Bugün Lübnan'da yaşananlardan sonra bu söylediklerimi unutmayın, artık Ankara tehdit altındadır. Biz Gazze'yi de konuşurken, Ortadoğu'yu da konuşurken hep bunu söyledik; bakın Ankara tehdit altında, Türkiye tehdit altında" dedi.

BTP Genel Başkanı Hüseyin Baş, partisinin Ankara Altındağ İlçe Kongresi'ne katıldı. Kongrede Bayram Güzel, ilçe başkanı seçildi. BTP Genel Başkanı Baş, kongrede şunları kaydetti:

"Gazze'de 41 bin insan şehit edildi. 40 bin civarı insanın da kayıp olduğu belirtiliyor ve bunlar resmi rakamlar. 80 bin insandan bahsediyoruz. Bunlar resmi sayılar, belki de 200 bin insanın canından olduğu katliamla karşı karşıyayız. Bir yıla yakın zamandır her gün üzerine bombalar düşen insanlar bunlar. Dünyanın herhangi bir yerinde Müslüman olmayan 100 kişi ölse dünyayı ayağa kaldıranlar, 100 bini aşkın Müslüman bir yıl içinde katledildi hiç kimsenin gıkı çıkmıyor.

"Türk'e ABD, İsrail propagandasına alet olmak yakışır mı?"

Önceki güne Hasan Nasrallah'ın şehadetiyle uyandık. Hizbullah resmiyetini, meşruiyetini uluslararası anlaşmalardan alan bir yapıdır. Hizbullah'ın ve Hasan Nasrallah'ın mücadele ettiği tek bir yapı vardı o da İsrail'dir. Şii'dir, bölücüdür dediler ama ordusunun büyük bir bölümü Sünnilerden oluşuyor, Sünniler var ordusunda. Hizbullah bir siyasi parti. Bu siyasi partinin silahlı gücü var. Neden var? Çünkü bunların yaşadığı bölgeler İsrail'in hedefindeki bölgeler ve İsrail'in sınırları. İsrail'le mücadele etmek için o silahlar o insanlara zaten teslim ediliyor. Hizbullah'ı terör örgütü ve vahşet ile nitelendiren, suçlayan kimdir? Bakıyorsunuz İsrail'dir, ABD'dir, siyonizmdir, emperyalizmdir. Şimdi bize onların propagandasının peşinden koşup, onlara alet olmak yakışır mı? Türk'e, Müslümana bu yakışır mı?

"İsrail vahşetinin karşısında şimdi kim duracak?"

Şimdi sormanız gereken tek soru şu; İsrail vahşetinin karşısında şimdi kim duracak? Bakın kına yakanlar var. Lübnan'a taziye mesajı yayınlarken Hizbullah'tan bahsetmekten imtina eden, Hasan Nasrallah'ın adını ağzına alamayanlar var. Onlara şunu soruyorum; şimdi bu İsrail'le sen mi savaşacaksın?

"O Hizbullah ile Türkiye'deki Hizbullah farklı"

İsim benzerliğiyle Türkiye'de örgüt kurdurdular. Kim kurdurdu? O siyonizm kurdurdu, Amerika kurdurdu. Hani Gaffar Okkan cinayeti diyorlar ya o Hizbullah, bu Hizbullah değil. O Hizbullah, bu Hizbullah'ın adını sen kötü bil diye, oradaki mücadeleyi kıymetsiz bil diye ortaya çıkarılmış bir fitne yapısı. Orta Doğu'da terör örgütleri türettiler. Niye türettiler? Hizbullah'ın haklı mücadelesinin altını boşaltmak için psikolojik savaş yürüttüler ve bunu 40 yıldır yapıyorlar.

"Yeşile boyanmış bir kağıt yüzünden yüz binlerin ölmesine müsaade eden sözüm ona Müslüman liderler ortalıkta geziyor"

Bugün İsrail'in niye kimse karşısında duramıyor, bu vahşete niye kimse dur diyemiyor? Niye biliyor musunuz; yeşile boyanmış bir kağıt yüzünden. Yeşile boyanmış bir kağıt yüzünden yüz binlerin ölmesine müsaade eden sözüm ona Müslüman liderler ortalıkta geziyor. 

"Ankara tehdit altında, Türkiye tehdit altında"

İsrail'in karşısındaki en büyük engel, şehit oldu ve bugün İsrail'in önünde hiçbir engel kalmadı. Beyrut dediğiniz yer Hatay'a 200 kilometre, F35 ile 5 dakika. Bugün Lübnan'da yaşananlardan sonra bu söylediklerimi unutmayın, artık Ankara tehdit altındadır. Biz Gazze'yi de konuşurken, Ortadoğu'yu da konuşurken hep bunu söyledik; bakın Ankara tehdit altında, Türkiye tehdit altında.

"Orta Doğu'da Amerika'nın maşalığından başka hiçbir şey yapmadın, bana İsrail'den şikayet edemezsin"

Biz yıllardır bunu anlatırken, bize kulak tıkayanlar ve hükümet yetkilileri bunlar şimdi çıkıp, 'İsrail Türkiye İçin bir tehdit' diyorlar. Sen buna Türkiye için tehdit diyemezsin. Lübnan'da İsrail'in en büyük korkusu olan Hizbullah'ın yanında savaşan Suriye'yi sen karıştırdın, Lübnan'ı yalnızlaştırdın ve İsrail'in önünü açtın. Sen bana İsrail'den şikayet edemezsin. Sen Irak'ın karışmasına sebep oldun. Filistin davası diyorsun, o davaya en büyük zararı verdin. Sen Libya'yı bitirdin, sen Suriye'yi bitirdin, Irak'ı bitirdin. Ortadoğu'da Amerika'nın maşalığından başka hiçbir şey yapmadın.

"Orta Doğu'da İsrail'in önünü açan AK Parti hükümetidir"

Bakın bu ülkede Lübnan Hizbullah'ı saygı duyulan bir örgüttü 2011'li yıllara kadar. Bu hükümetin yetkilileri çıktı 'Hizbüşşeytan' dedi. Niye biliyor musunuz? Suriye'de IŞİD güçlerine karşı Hizbullah savaştığı için. Esad'ın yanında olup IŞİD güçleriyle savaştı Hizbullah. Bunlar, 'Bu Esad'ın yanında savaştı, bunlar Hizbüşşeytan' dediler. 10 sene önce başladı bu hikaye, bu hükümetle başladı. Bugün Orta Doğu'da İsrail'in önünü açan AK Parti hükümetidir.

"Baykar ve İsrail firması ortak sponsor"

Daha dün Azerbaycan'da Savunma Sanayi Fuarı vardı. Fuarın ana sponsoru meşhur, bizim savunma sanayindeki büyük şirketimiz Sayın damat Baykar ile İsrail'in firması. Bunlar ortak sponsor. Biz zamanında bunlara, 'Gazze'de bu kadar vahşi katliam var, SİHA verseydiniz' dedik. Bize, 'Biz Oraya SİHA veremiyoruz. İsrail üzerinden vermemiz gerekiyor. İsrail kabul eder mi? Hem onların SİHA kaldıracak havaalanı bile yok' dediler. O zaman Lübnan'a verseydin, öyle değil mi, verseydin bugün bir şey yapardı ama sen Orta Doğu'da İsrail'e düşman kim varsa düşman edindin, dünyada İsrail'e dost kim varsa dost edindin.

"Sen dış politikada ABD'nin hangi isteğini yerine getirmedin?"

Türkiye Ortadoğu'da, dış politikada Amerika'nın hangi isteğini bugüne kadar yerine getirmedi? Sadece bu soruyla Sayın Erdoğan'ı baş başa bırakıyorum, umarım cevap verir. ABD'nin çıkarına gelmeyen bir hareketini söylesin, biz de mutlu olalım, yüreğimize su serpilmiş olsun."

 
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Yorumlarınızı paylaşın

--
Bir ülkenin gerçek yüzü, sokaklarındaki düzenle, meydanlarındaki bayraklarla değil; en savunmasız insanlarına nasıl davrandığıyla ölçülür. Bugün bu ülkede, Aydın Söke Açık Cezaevi’nde, sessizce tükenen bir hayat var: Öztürk K. Öztürk K. %75 engelli. Talesemi majör hastası, aynı zamanda tip 1 diyabetli. Yani yaşamı boyunca düzenli kan nakline, insüline ve hijyenik ortama ihtiyaç duyan bir insan. Yürüyerek girdiği cezaevinde bugün artık yatalak hale gelmiş durumda. Kendi ihtiyaçlarını karşılayamıyor, yürüyemiyor, elleri titriyor, bilinci kimi zaman gidip geliyor. Ve o hâlâ orada, duvarların arkasında “infaz” adı altında yaşam mücadelesi veriyor. Cezalandırmak, bir toplumu düzen içinde tutmanın aracıdır, denir. Ama insan onurunu korumayan bir ceza, artık adaletin değil, intikamın alanına girer. Bugün Türkiye’de, “hasta mahpuslar” başlığı altında yüzlerce insan, fiilen ölüm cezasına mahkûm edilmiş durumda. Her rapor “cezaevinde kalamaz” dese de, her dilekçe “uygun değildir” gerekçesiyle geri dönüyor. Peki, neye uygun değildir? Bir insanın yaşamasına mı? Bir devletin vicdanına mı? Öztürk K.’nin kardeşi, “Yürüyerek girdi, şimdi nefes bile alamıyor. Kimse duymuyor” diyor. Oysa devlet, her yurttaşının yaşam hakkını korumakla yükümlüdür — suçlu ya da suçsuz fark etmeksizin. Çünkü yaşam hakkı, hiçbir mahkemenin elinden alamayacağı bir haktır. Cezaevleri, yalnızca demir parmaklıkların ardındaki suçluların değil, dışarıdaki toplumun da aynasıdır. O aynada ne görüyoruz? Gözünü kapatmış bir sistem mi, yoksa el uzatmaya cesaret eden bir toplum mu? Bir devletin adaleti, güçlüye değil, güçsüze gösterdiği şefkatle ölçülür. Öztürk K.’nin durumu bir istisna değil, bir gösterge. Bir ülkenin sağlık sistemi, hukuk düzeni ve vicdanı burada kesişiyor. Ve biz, üçü arasında sıkışmış bir insanın her geçen gün eriyişini izliyoruz. Bu bir siyaset meselesi değil. Bu, insanlık meselesi. Bir insanın yaşamasına yardım etmek, bir partinin, bir ideolojinin, bir grubun meselesi değildir. Bu, hepimizin ortak sorumluluğudur. Yetkililere sesleniyorum: Adalet Bakanlığı’na, Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü’ne, İnsan Hakları Kurumları’na… Bu bir “dosya” değil, bir hayat. Ve o hayat, gün be gün elimizden kayıyor. Bir insanın ölüme terk edilmesi, hukukun değil, sessizliğin eseridir. Ve biz sustukça, adalet bir kelimeden ibaret kalır. Bir mahkûmun yatağında öylece çürüyüp gitmesi, hepimize dokunmalı. Çünkü bir gün, adaletin terazisi yeniden kurulacak. O gün geldiğinde, belki de en çok şunu sorgulayacağız: “Biz sustuğumuzda kim ölmüştü?”
logo

   E-posta: bilgi(@)ucuncugozgazetesi.com
Tüm hakları Üçüncü Göz Gazetesi adına saklıdır: ©2019-2025

Yazılı izin alınmaksızın site içeriğinin fiziki veya elektronik ortamda kopyalanması, çoğaltılması, dağıtılması veya yeniden yayınlanması aksi belirtilmediği sürece yasal yükümlülük altına sokabilir. Daha fazla bilgi almak için telefon veya eposta ile irtibata geçilebilir.