HOŞGELDİNİZ! BUGÜN 01 KASIM 2025, CUMARTESİ

Ehlibeyt Annesi Hz. Fatma Annemiz

Ehlibeyt Annesi Hz. Fatma Annemiz
Hz. Fâtımâ edep, ölçü ve iman abidesidir
 
22.09.2015 00:00
Ehlibeyt Annesi Hz. Fatma Annemiz
Ehlibeyt Annesi Hz. Fatma Annemiz
Resûlullah'ın (s.a.v.) kızı, mü'minlerin annesi Hz. Fâtıma (a.s.) şüphesiz Ehl-i Beyt'in içinde en seçkin olandır. Çünkü, pek çok hadisle sabittir ki, Hz. Fâtıma Resûlullah'a (s.a.v.) en çok benzeyen insandır. Resûlullah'ın (s.a.v.) sahabesinin içinde, O'nun fikirlerini en iyi anlayan ve İslam'ı hayatına en güzel şekilde geçiren kişi Hz. Fâtıma'dır. O, Resûlullah'ın (s.a.v.) en yakını olarak, O'nun hayatının bütün aşamalarının şahididir. Bu nedenledir ki; kadın-erkek tüm Müslümanların Hz. Fâtıma annemizin hayatına vâkıf olmaları büyük zarurettir. Prof. Dr. Haydar Baş, külliyatın bu önemli eserinde, inci tanesi annemizin, Resûlullah'ın rıhletinden sonraki çileli hayatını özellikle irdelemiş, Peygamberin gülü o nâzenin varlığın kısacık ömrüne sığdırdığı muhteşem hayattan ibret manzaralarını özenle seçip, eşsiz bir anlatım tarzıyla ortaya koymuştur. Bugüne kadar Hz. Fâtıma'yı anlatan bu çapta bir eser kaleme alınmadığı göz önünde bulundurulursa, eserin farklılığı daha iyi anlaşılacaktır.

Ayrıca Hz. Fâtıma (a.s.) hakkında bugüne kadar bilinçli olarak gizlenmiş çok özel bilgiler, sahih kaynaklardan alınarak esere konulmuştur. Özellikle İslam tarihinin en önemli meselelerinden olan 'Fedek arazisi' konusu ve Hz. Fâtıma annemizin bu konuyla ilgili olarak ortaya koyduğu destansı mücadele geniş ve müdellel bir şekilde ele alınmıştır. Prof. Dr. Haydar Baş, "O'nu kalemler anlatamaz" dediği Hz. Fâtıma annemizin acı, gözyaşı, çile ve meşakkat dolu hayatını, 'bütün zamanlara bir not' mesabesinde kaleme alarak, O'na nasıl vâris olunacağını göstermiştir.Bugün Hz Fatıma (AS) anamızın mübarek doğum günüdür. Rabbim bizleri Evladı Fatıma'ya hizmetkar eylesin. O'nların sevgisiyle yaşayıp,ölmeyi ve O'nlar ile beraber haşrolmayı ,Rabbim O'nlar hürmetine nasip eylesin.

Herşeyin  sahibi ve âlemlerin Rabbi olan Allah'a hamd ü senalar olsun.

O'nun âlemlere rahmet olarak gönderdiği son elçisi Hz. Muhammed

Mustafa'ya sayısız salât ve selam olsun.

Hz. Peygamber'in Yüce Allah'tan getirdiği iman ve hakikatin ocağı olan Ehl-i Beyt'ine ve İslam'ın ilk gününden kıyamet sabahına kadar onların sevdalısı olarak gelmiş ve gelecek olan mü'minlere de selam olsun.

Şüphesiz her dinin ve hatta ideolojinin hayata yansıyan tarafı vardır. Son ve yegâne hak din olan İslam'ın hayata yansıyan yönleri, Asr-ı Saadet'ten günümüze yaşayan ve yaşanan örnekleridir.

Bir başka ifadeyle, bir dava, mücerret hakikatler, müşahhas olaylar ve kişilerden vücut bulur.

Herhangi bir tez zikredildiği zaman, onun bu canlı örnekleri hatıra gelir. Bu örnekler olmadan o tezin, o davanın veya dinin olması da asla mümkün olamaz.

Ehl-i Beyt, İslam dininin yaşanılan ve yaşanan müşahhas örneğidir.

O bakımdan Ehl-i Beyt'i anlamadan, tanımadan İslam dinini ne anlamak mümkündür, ne de yaşamak mümkündür. Nitekim Kur'an-ı Kerim'de Ehl-i Beyt hakkındaki ayetler ve Resullullah'ın (s.a.v.) hadisleri, bu gerçeği bütün çıplaklığıyla ortaya koymaktadır.

Ehl-i Beyt, Kur'an-ı Kerim'in aynası, Hz. Fahriâlem Efendimizin "canlı Kur'an" olarak yaşadığı aile hayatıdır. Yani, Ehl-i Beyt, Kur'an-ı

Kerm'in Hz. Muhammed modelidir. Bu, Allah sevgisinin yaşandığı, Allah korkusunun bir hayat tarzı haline geldiği; hiçbir şeyin sözde değil, her şeyin hakikati olduğu gerçeğidir.

Hz Peygamber'in abası altındaki Ehl-i Beyt'inde Hz. Fâtımâ'sı vardır, Allah'ın arslanı Hz. Ali vardır, cennet gençlerinin efendileri Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin vardır.

Ehl-i Beyt içinde Hz. Fâtımâ bambaşkadır.

Hz. Fâtımâ edep, ölçü ve iman abidesidir.

Resulüllah'ın (s.a.v.) beyanı ile, "Fâtımâ, babasının annesidir".

Onları övecek artık kelime kalmamıştır; zira onlar, âlemlerin Rabbi'nin övgüsüne mazhar olmuşlardır. Alemlere rahmet Hz. Muhammed'in sulbü ve ailesidir onlar.

Ehl-i Beyt'i kelimelerle anlatmak, kitaplarla tarif etmek ve övmek ne mümkün! O bakımdan, Hz. Fâtımâ annemiz hakkındaki elinizdeki bu eser, O'nu anlatmak veya övmek için değildir; ağaçlar kalem, denizler mürekkep olsa bile Hz. Fâtımâ'yı anlatmak beşer takatini aşar...

Elinizdeki eser, Hz. Fâtımâ'nın Hak katındaki övgüsünden nasipdâr olmak, şefaat ve himmetine nail olmak içindir.

Mü'minler, Ehl-i Beyt'i evmek ve onlara salât ve selam etmek suretiyle Hak katında makbul olurlar, istikamet üzere yol alırlar, yücelirler, yükselirler, şeref bulurlar.

Nitekim, bu muazzez ve mübarek aile, Yüce Allah tarafından seçilmiş, sevilmiş, temizlenmiş, tescil edilmiş ve insanlığa müjdelenmiştir:

 "... Ey Ehl-i Beyt! Allah, sizden sadece günahı gidermek ve sizi tertemiz yapmak istiyor" (Ahzab Sûresi, 33). "De ki Muhammed'im! Ben, peygamberliğime karşılık, sizden, yakınlarımı (Ehl-i Beyt'imi) sevmenizden başka bir şey istemiyorum" (Şûra Sûresi, 23). "

Hakikat şu ki, Ehl-i Beyt imandır, Ehl-i Beyt itaattir, Ehl-i Beyt teslimiyettir, vuslattır, haktır ve hakikattir. Madem ki Ehl-i Beyt,

Kur'an-ı Kerim'in yaşanan, "canlı peygamber" örneğidir; o halde Ehl-i

Beyt, Kur'an-ı Kerim'in yaşanan, "canlı peygamber" örneğidir; o halde

Ehl-i Beyt sabırdır, kanaattir, tevekküldür, kulluktur, cehttir, gayrettir, şefaattir.

Ehl-i Beyt edeptir, hayadır, tevazudur. Düşene el tutmaktır. Dargınları buluşturup barıştırmaktır. Çalışıp yükselmektir. Alan el değil, veren el olmaktır, aydınlanmaktır, aydınlatmaktır…Kısaca, Ehl-i Beyt saadettir, mutluluktur, huzurdur, vecddir, istiğraktır, zevktir.

Hülasa, Ehl-i Beyt İslam'ın kâmil insan örneğidir.

Bu iman ve insanlık hasletlerinin eşsiz örneği Rahmeten lil Alemin olan Hz. Peygamber'dir (s.a.v.)... Sonra Hz. Ali'dir, Hz. Fâtımâ'dır, Hz. Hasan'dır, Hz. Hüseyin'dir. Bunlar bizzat Resullullah'ın, "İşte Ehl-i Beyt'im" diyerek abası altına aldığı yüce insanlardır.

Onların pak sulbünden gelen İmam Zeynel Abidin, İmam Muham-med Bakır, İmam Cafer'üs-Sâdık, İmam Musa Kâzım, İmam Aliy"ür-Rıza, İmam Muhammed Taki, İmam Ali en-Naki, İmam Hasan'ül Askerî, İmam Muhammed Mehdi (Rıdvanullahi Teala aleyhim ecmain) kendileriyle beraber olunduğunda cennetin kazanılacağı tertemiz ve masum olarak anılan zevât-ı kiramdır. Bu temiz ve pak sulbün evlatları, Hak üzere kıyamet sabahına kadar var olacaklardır.

Resul-i Ekrem'in (s.a.v.) beyanı ile, Ehl-i Beyt kurtuluş adresi, Nuh'un gemisidir:

"Benim Ehl-i Beyt'imin sizin içinizdeki misali, Hz. Nuh'un kavmi içerisinde Hz. Nuh'un gemisi gibidir. Kim gemiye binerse necat bulur, kim binmezse helak olur" (Bkz. Suyûti, Tefsir-i Hulafa, s. 573; Tabeıani, Mu'cem'ül Kebir, s. 78).

Bu husustaki İlahî ve Nebevi hüküm ve beyanları, hem İmam Alî ve hem de Hz. Fâtımâ adlı elinizdeki eserde bulacaksınız.

İslam'ın fert, aile ve cemiyet hayatı, Ehl-i Beyt ile şekil buldu. İslam medeniyeti bütün dünyayı bu güneşle aydınlattı. İslam'ın tebliği, irşadı, bu yolun nuru ile oldu. Bu olmadan ne tebliğ olabilir, ne irşad olabîlir.

Bu öyle bir hakikattir ki, yeter ki bu yola, bu aileye bağlılığı olsun... Hz. Muhammed'in nuru her türlü insanın gönlünde tahtım kurar ve medeniyetler inşâ eder. Böylece bakırlar altın olur, bütün âlem rahmete gark olur.

Bizim tarihimiz, Ehl-i Beyt'in nakış nakış dokuduğu kemâlât sahibi insanların hayatı şekillendirmesi ile doludur.

Bu bağlamda 'Hz. Fâtımâ' adlı bu çalışmamız, kendi medeniyetimizi ve kimliğimizi yeniden keşfedip idrak etmede ve böylece Türk-milleti olarak kendimize gelmede bir nebze katkısı olacak ise kendimi mutlu addeceğim.

Başta muhterem eşim olmak üzere, eserin hazırlanmasında emeği geçen herkese teşekkür ediyor, Ehl-i Beyt'in himmet ve şefaatlerine nail olmamızı Yüce Allah'tan niyaz ediyorum.

(Prof. Dr. Haydar Baş – Trabzon 2010)

 
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Yorumlarınızı paylaşın

--
Bir ülkenin gerçek yüzü, sokaklarındaki düzenle, meydanlarındaki bayraklarla değil; en savunmasız insanlarına nasıl davrandığıyla ölçülür. Bugün bu ülkede, Aydın Söke Açık Cezaevi’nde, sessizce tükenen bir hayat var: Öztürk K. Öztürk K. %75 engelli. Talesemi majör hastası, aynı zamanda tip 1 diyabetli. Yani yaşamı boyunca düzenli kan nakline, insüline ve hijyenik ortama ihtiyaç duyan bir insan. Yürüyerek girdiği cezaevinde bugün artık yatalak hale gelmiş durumda. Kendi ihtiyaçlarını karşılayamıyor, yürüyemiyor, elleri titriyor, bilinci kimi zaman gidip geliyor. Ve o hâlâ orada, duvarların arkasında “infaz” adı altında yaşam mücadelesi veriyor. Cezalandırmak, bir toplumu düzen içinde tutmanın aracıdır, denir. Ama insan onurunu korumayan bir ceza, artık adaletin değil, intikamın alanına girer. Bugün Türkiye’de, “hasta mahpuslar” başlığı altında yüzlerce insan, fiilen ölüm cezasına mahkûm edilmiş durumda. Her rapor “cezaevinde kalamaz” dese de, her dilekçe “uygun değildir” gerekçesiyle geri dönüyor. Peki, neye uygun değildir? Bir insanın yaşamasına mı? Bir devletin vicdanına mı? Öztürk K.’nin kardeşi, “Yürüyerek girdi, şimdi nefes bile alamıyor. Kimse duymuyor” diyor. Oysa devlet, her yurttaşının yaşam hakkını korumakla yükümlüdür — suçlu ya da suçsuz fark etmeksizin. Çünkü yaşam hakkı, hiçbir mahkemenin elinden alamayacağı bir haktır. Cezaevleri, yalnızca demir parmaklıkların ardındaki suçluların değil, dışarıdaki toplumun da aynasıdır. O aynada ne görüyoruz? Gözünü kapatmış bir sistem mi, yoksa el uzatmaya cesaret eden bir toplum mu? Bir devletin adaleti, güçlüye değil, güçsüze gösterdiği şefkatle ölçülür. Öztürk K.’nin durumu bir istisna değil, bir gösterge. Bir ülkenin sağlık sistemi, hukuk düzeni ve vicdanı burada kesişiyor. Ve biz, üçü arasında sıkışmış bir insanın her geçen gün eriyişini izliyoruz. Bu bir siyaset meselesi değil. Bu, insanlık meselesi. Bir insanın yaşamasına yardım etmek, bir partinin, bir ideolojinin, bir grubun meselesi değildir. Bu, hepimizin ortak sorumluluğudur. Yetkililere sesleniyorum: Adalet Bakanlığı’na, Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü’ne, İnsan Hakları Kurumları’na… Bu bir “dosya” değil, bir hayat. Ve o hayat, gün be gün elimizden kayıyor. Bir insanın ölüme terk edilmesi, hukukun değil, sessizliğin eseridir. Ve biz sustukça, adalet bir kelimeden ibaret kalır. Bir mahkûmun yatağında öylece çürüyüp gitmesi, hepimize dokunmalı. Çünkü bir gün, adaletin terazisi yeniden kurulacak. O gün geldiğinde, belki de en çok şunu sorgulayacağız: “Biz sustuğumuzda kim ölmüştü?”
logo

   E-posta: bilgi(@)ucuncugozgazetesi.com
Tüm hakları Üçüncü Göz Gazetesi adına saklıdır: ©2019-2025

Yazılı izin alınmaksızın site içeriğinin fiziki veya elektronik ortamda kopyalanması, çoğaltılması, dağıtılması veya yeniden yayınlanması aksi belirtilmediği sürece yasal yükümlülük altına sokabilir. Daha fazla bilgi almak için telefon veya eposta ile irtibata geçilebilir.