HOŞGELDİNİZ! BUGÜN 01 KASIM 2025, CUMARTESİ

Paralel bahane, işkence şahane!

Paralel bahane, işkence şahane!
Yurt genelince Cumhurbaşkanı Recep Tayip Erdoğan ve devlet erginin zorlamasıyla yürütülmekte olan Paralel Yapı Operasyonları beraberinde birçok işkence ve zulmü getirdiğini iddia eden Orhanagzi Gençliği Kültür ve Dayanışma Derneği Başkanı İrfan Aydın " Kraldan çok kralcılık yapmak isteyenler Fethullah Gülen Cemaatine yakın isimlere selam verenleri bile neredeyse vebalı ilan etmeye başladılar. Dahası bu cemaatin yurt ve evlerinde kalmak zorunda olan öğrencilerin psikolojilerini de kimsenin düşündüğü yok" diyerek paralel yapı operasyonunda gözden kaçan önemli ayrıntılara parmak bastı.
06.02.2015 00:00
Paralel bahane, işkence şahane!
Paralel bahane, işkence şahane!
Paralel bahane, işkence şahane!

Yurt genelince Cumhurbaşkanı Recep Tayip Erdoğan ve devlet erginin zorlamasıyla yürütülmekte olan Paralel Yapı Operasyonları beraberinde birçok işkence ve zulmü getirdiğini iddia eden Orhanagzi Gençliği Kültür ve Dayanışma Derneği Başkanı İrfan Aydın " Kraldan çok kralcılık yapmak isteyenler Fethullah Gülen Cemaatine yakın isimlere selam verenleri bile neredeyse vebalı ilan etmeye başladılar. Dahası bu cemaatin yurt ve evlerinde kalmak zorunda olan öğrencilerin psikolojilerini de kimsenin düşündüğü yok" diyerek paralel yapı operasyonunda gözden kaçan önemli ayrıntılara parmak bastı.

Aydın, yaptığı açıklamada şu görüşlere yer verdi;  "CIA, FBI ve daha birçok uluslar arası istihbarat örgütleriyle kurdukları sıkı ilişkiler tek tek deşifre edilmeye başlanan Fethullah Gülen Cemaatinin önde gelen isimlerinin ülke bütünlüğünü yok etmek isteyen bir örgütsel yapıya büründükleri gerekçesiyle yurt genelinde yürütülmekte olan Paralel Yapı Operasyonu beraberinde birçok sorunu da getirdi. Cumhurbaşkanı Recep Tayip Erdoğan ve devletin ilgili birimlerince yürütülmekte olan operasyon kapsamında çok sayıda kamu görevlisi yerinden edildi. Yapılan operasyonlarda hakkaniyet ölçüsüne dikkat edilmemesi nedeniyle cemaat bünyesinde her hangi birine selam veren devlet memuru bile paralelci ilan edilerek sürgüne gönderiliyor. Bu memurların aileleri, çocukları ve de hakları hiçe sayılarak bir anda kamu önünde vatan haini damgasını yediler. Bir yerdeki memurlar paralelci oldukları gerekçesiyle başka bir yere sürülürlerken, sürüldükleri yerlerdeki diğer memurlar da aynı gerekçelerle bir başka yere sürülmektedirler. Oysaki suçlu ve de örgüt üyesi varsa bir an önce görevden el çektirilmesi, aksi halde insanların bu kadar kolay bir şekilde zan altında bırakılmamaları gerekir.

Öğrencilerin psikolojisini düşünen yok mu?

Tüm bu gelişmelerin yanı sıra malum cemaatin yurt ve evlerinde kalmak zorunda olan öğrencilerin yaşadığı psikolojik çöküntüyü hiçbir devlet görevlisinin dile getirmemesi ilerde doğabilecek olası faciaların da büyüklüğüne işaret ediyor. Yıllardır okul çağındaki gençlerin barınma sorunlarının çözüm adresi olarak devlet yetkililerince bile malum cemaatin ev ve yurtları gösterilirken şimdi bu ev ve yurtlarda kalan öğrencilere bile vatan haini muamelesi yapmak en basit ifadeyle zulümdür. Her gün gazete sayfalarında ve de televizyon ekranlarında devlet büyüklerince potansiyel hain ilan edilen bu çocukların yaşadıkları ruhsal çöküntüyü kimse görmüyor mu? Bu nasıl bir anlayıştır ki bir nesli çöpe atmaktan devlet yetkilileri hicap duymuyorlar.

Yurt yaptınız da mı bu çocuklar gitmediler mi?

Devlet yetkililerinin bir kısmının akılları yeni başlarına gelmiş olacak ki paralel yapı diye her gün avazları çıktığınca bağırıyorlar. Aslında bu yapıyla mücadele konusunda tiyatro oynamaktan öteye gittikleri kanaatinde değiliz. Orhangazi'de bu yapıya öğrenciler mecbur kalmasınlar diye Kardelen Gençlik Hizmetlerini devreye koyduk. Fakat maalesef en büyük darbeyi yine Ak Partisi kadrolarından yedik. Devlet içindeki müritlerini de devreye koyarak bizim çalışmalarımıza karşı yapılmadık baskı kalmadı. Dahası dışarıdaki beslemelerini de devreye koyarak Kardelen Gençlik Hizmetlerine karşı büyük bir linç girişimleri son dört yıl içinde son sürat devam etti. Şimdi soruyoruz, devlet ya da diğer sivil toplum kurumları bu öğrencilere güvenli barınma alanları oluşturdular da bu çocuklar yine de paralelcilerin yurtlarında kalmayı mı tercih ettiler. Sen kayıt dönemlerinde bilhassa Anadolu liselerinde görevi paralelcilerin müritlerine ver, onlar da velileri tek adres diye cemaatin yurtlarına yönlendirsinler, sonra da kalkın bu çocukların tamamını potansiyel paralelci ilan edin. Yok, böyle bir hukuk. Allah belamızı verir. Lütfen adil olalım. Bu ilçede kimse bizden daha çok bu yapıyla mücadele etmedi. Dün bu yapının müritliğini yapanlar, şimdilerde Ak Partisi saflarında çaka satıyorlar." Diyerek önemli açıklamalarda bulundu. Haber: Oğuzhan Nalbant /3. Göz HRA
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Yorumlarınızı paylaşın

--
Bir ülkenin gerçek yüzü, sokaklarındaki düzenle, meydanlarındaki bayraklarla değil; en savunmasız insanlarına nasıl davrandığıyla ölçülür. Bugün bu ülkede, Aydın Söke Açık Cezaevi’nde, sessizce tükenen bir hayat var: Öztürk K. Öztürk K. %75 engelli. Talesemi majör hastası, aynı zamanda tip 1 diyabetli. Yani yaşamı boyunca düzenli kan nakline, insüline ve hijyenik ortama ihtiyaç duyan bir insan. Yürüyerek girdiği cezaevinde bugün artık yatalak hale gelmiş durumda. Kendi ihtiyaçlarını karşılayamıyor, yürüyemiyor, elleri titriyor, bilinci kimi zaman gidip geliyor. Ve o hâlâ orada, duvarların arkasında “infaz” adı altında yaşam mücadelesi veriyor. Cezalandırmak, bir toplumu düzen içinde tutmanın aracıdır, denir. Ama insan onurunu korumayan bir ceza, artık adaletin değil, intikamın alanına girer. Bugün Türkiye’de, “hasta mahpuslar” başlığı altında yüzlerce insan, fiilen ölüm cezasına mahkûm edilmiş durumda. Her rapor “cezaevinde kalamaz” dese de, her dilekçe “uygun değildir” gerekçesiyle geri dönüyor. Peki, neye uygun değildir? Bir insanın yaşamasına mı? Bir devletin vicdanına mı? Öztürk K.’nin kardeşi, “Yürüyerek girdi, şimdi nefes bile alamıyor. Kimse duymuyor” diyor. Oysa devlet, her yurttaşının yaşam hakkını korumakla yükümlüdür — suçlu ya da suçsuz fark etmeksizin. Çünkü yaşam hakkı, hiçbir mahkemenin elinden alamayacağı bir haktır. Cezaevleri, yalnızca demir parmaklıkların ardındaki suçluların değil, dışarıdaki toplumun da aynasıdır. O aynada ne görüyoruz? Gözünü kapatmış bir sistem mi, yoksa el uzatmaya cesaret eden bir toplum mu? Bir devletin adaleti, güçlüye değil, güçsüze gösterdiği şefkatle ölçülür. Öztürk K.’nin durumu bir istisna değil, bir gösterge. Bir ülkenin sağlık sistemi, hukuk düzeni ve vicdanı burada kesişiyor. Ve biz, üçü arasında sıkışmış bir insanın her geçen gün eriyişini izliyoruz. Bu bir siyaset meselesi değil. Bu, insanlık meselesi. Bir insanın yaşamasına yardım etmek, bir partinin, bir ideolojinin, bir grubun meselesi değildir. Bu, hepimizin ortak sorumluluğudur. Yetkililere sesleniyorum: Adalet Bakanlığı’na, Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü’ne, İnsan Hakları Kurumları’na… Bu bir “dosya” değil, bir hayat. Ve o hayat, gün be gün elimizden kayıyor. Bir insanın ölüme terk edilmesi, hukukun değil, sessizliğin eseridir. Ve biz sustukça, adalet bir kelimeden ibaret kalır. Bir mahkûmun yatağında öylece çürüyüp gitmesi, hepimize dokunmalı. Çünkü bir gün, adaletin terazisi yeniden kurulacak. O gün geldiğinde, belki de en çok şunu sorgulayacağız: “Biz sustuğumuzda kim ölmüştü?”
logo

   E-posta: bilgi(@)ucuncugozgazetesi.com
Tüm hakları Üçüncü Göz Gazetesi adına saklıdır: ©2019-2025

Yazılı izin alınmaksızın site içeriğinin fiziki veya elektronik ortamda kopyalanması, çoğaltılması, dağıtılması veya yeniden yayınlanması aksi belirtilmediği sürece yasal yükümlülük altına sokabilir. Daha fazla bilgi almak için telefon veya eposta ile irtibata geçilebilir.