HOŞGELDİNİZ! BUGÜN 03 KASIM 2025, PAZARTESİ

Gadir-i Hum Bayramınız mübarek olsun

12.06.2025 00:50
Gadir-i Hum Bayramınız mübarek olsun
Gadir-i Hum Bayramınız mübarek olsun
Her fırsatta Türk milletinin derdine derman olacak projelerimizden bahsediyoruz.

Bugün 120'yi aşkın ülkede kuralları uygulanan Milli Ekonomi Modeli ile ekonomik darboğazdan çıkışın anahtarı, ülkemizde gizleniyor.

İslam aleminde yalnızca bendenize nasip olan Ehl-i Beyt külliyatım ise özellikle ABD'nin Müslüman dünyaya karşı en büyük silahı olan Şii-Sünni savaşının önüne geçecek müthiş bir panzehirdir. Bu külliyat 'okunmasın, bilinmesin' diye bazıları ellerinden geleni yapıyor, onu gizliyorlar.

Ne yapalım batılın hakkı gizleme gayreti bu devre ait değil, masum imamların hayatı da aynen böyle geçmiş. O konuya yarın değineceğiz.

Bugün Sünni dünyadan gizlenen Gadir-i Hum gerçeğini ortaya koyalım.

Sünni dünya, Hz. Ali Efendimiz, Ehl-i Beyt ve Gadir-i Hum günü ile bizim çalışmalarımız sonrasında tanıştı.

Mesela, Zilhicce'nin 18'i yani bugün Şiiler için kutsal bir bayram günü iken, kaç Sünni bugünden haberdardı. Hatta bendeniz Azerbaycan Bakü Devlet Üniversitesi'nde Veda Hutbesinde İnsan Hakları konulu tezimi sunarken, felsefeci bir hoca, keşke Gadir Günü'ne de temas etseydiniz dediğinde, Gadir-i Hum gününü ilk defa o gün duyduğumu itiraf etmeliyim. Oysa İslam dünyasında bırakılan en değerli miras Gadir Günü'ne aittir ve tüm ümmete bırakılmış, emanet edilmiştir. Zira Gadir Günü, Hz. Peygamber kendinden sonra ümmete kimin halife olacağını ilan etmiştir.

Bu ilanın nefsi tercihi olmadığı da ilandan önce ve sonra inen ayetlerle sabittir.

Bugün Sünni dünyanın reddettiği bu gerçek aslında İslam'ın devam şeklini inkar değil de nedir?

Hz. Peygamber Gadir-i Hum Hutbesini Allah'ın emri ile irad ettiğine göre, bunu reddetmek Allah'ın emrine karşı gelmek manasındadır. 220 Sünni alimin eserinde yer alan ve hiçbir şüpheye yer bırakmayacak açıklıktaki konu Ehl-i Beyt dünyası için bir iman şartıdır.

İmanın ve İslam'ın şartlarında bir olan Şiiler ile Sünniler hilafet bahsinde ayrılırlar. Oysa Gadir Günü inen ayetler dikkate alındığında onların inandığı şekilde hilafet hakikaten bir iman şartıdır.

Sünni ulemadan Hafız Ebu Cafer Muhammed b. Cerir-i Taberi, "El Velayetu Fi Turuk-ı Hadis-il Gadir" adlı kitabında Gadir hadisini, Zeyd b. Erkam'dan şöyle rivayet ediyor: "Resulullah (sav) Veda Haccı'ndan dönerken öğle vaktinin sıcağında Gadir-i Hum denen yerde durdu. Büyük gölgelikler kurulmasını emretti. Gölgelikler kurulduktan sonra, herkesin cemaat namazı için toplanmasını buyurdu. Cemaat namazı için toplandık; Allah Resulü (sav) bizlere bir hutbe okuyarak şöyle buyurdu: Allah-u Teala bana şu ayeti nazil etti: Ey Resul! Sana indirileni tebliğ et. Eğer bunu yapmazsan Peygamberliğini tebliğ etmemiş gibi olursun ve Allah seni insanlardan koruyacaktır." (Maide, 67)

Cebrail, bana burada Rabbimin şu emrini bütün herkese iletmemi emrettiğini bildirdi: "Ali b. Ebu Talib benim kardeşim, vasim ve halifem, benden sonra imamdır." Ben de size tebliğ ediyorum, "Ben her kimin mevlası isem, bu Ali (as) de onun mevlasıdır. Bu Allah tarafından bana bildirilmiştir."

Maide 67. ayetinin nazil olmasından sonra irad edilen bu hutbe göstermektedir ki, Hz. Ali'nin halife oluşu bizzat Allah'ın emri iledir. Bu hutbenin altı yerinde imamlığın Hz. Ali'nin olduğu belirtilmiştir.

1. "Ali b. Ebi Talib; benim kardeşimdir, vasimdir, halifemdir ve benden sonraki halifemdir."

2. "Allah Resulü'nün (sav) halifesi odur. Mü'minlerin emiri odur. Allah tarafından tayin edilen hidayet imamı odur."

3. "Ey insanlar! Bu Ali'dir! O benim kardeşimdir, vasim, ilmimi toplayan ve ümmetim arasında iman eden kimseler üzerindeki halifemdir."

4. "Ey insanlar! Ben hilafet emrini kıyamet gününe kadar imamet veraseti olarak neslime emanet ediyorum."

5. "Ali, Allah tarafından tayin edilen imamdır."

6. "Benden sonra Ali, Allah'ın emri ile sizin veliniz ve imamınızdır. İmamet makamı ondan sonra da Allah ve Resulü ile görüşeceğiniz güne kadar O'nun evlatlarından olan benim neslimin hakkıdır."

Hz. Ali'nin imamet ilanından sonra henüz insanlar dağılmadan Maide suresi 3. ayet nazil oldu: "Bugün sizin için dininizi kemale erdirdim, size nimetlerimi tamamladım ve size din olarak İslam'ı seçtim." (Maide, 3)

Resulullah (sav), "Allah-u Ekber! Din kemale erdirildi. Nimet tamamlandı. Yüce Allah benim risaletime, Ali'nin velayetine razı oldu" buyurdu.

Yani Hz. Ali'nin imametinin bilinmesi ile İslam dini tamamlanmıştır. Ve bu Allah'ın emridir.

İmametin Hz. Ali'nin ve onun evlatlarının hakkı olduğu ile ilgili İmam Ali Efendimizin ve Hz. Fatıma anamızın beyanları ortadadır.

İmam Gazali, hilafetin Hz. Ali'nin olduğuyla ilgili şunları yazar: "Fakat hilafet hususunda delil bütün açıklığı ile ortaya çıktı ve konu aydınlandı. Cumhur (Müslümanların tamamına yakın çoğunluğu) Gadir-i Hum Hutbesindeki hadisin metninde şeksiz şüphesiz tam icma ve ittifak ettiler. Orada Resulullah şöyle buyuruyor: Ben kimin idarecisi isem, Ali de onun idarecisi ve velisidir."

(İmam Gazali'nin Sırr'ul Alemeyn ve Keşfi Ma Fi'd Dareyn, sayfa 16-18)

"Dolayısıyla icmaya ve icma ile sabit naslara aykırı olarak teviller üretmek batıldır. Eğer onun hilafetini kurtarmak için 'icma hasıl olmuştu' derseniz, şüphesiz bu da doğru değildir. Çünkü onun hilafetinde icma yoktur. Nasıl olsun ki? Hz. Abbas ve evlatları, Hz. Ali ve zevcesi Hz. Fatıma ve evlatlarının hiç birisi biat halkasında bulunmadılar. Dahası Sakife'de bulunanların bile birçoğu muhalefet ederek oradan ayrıldılar." (İmam Gazali, Sırr'ul Alemeyn ve Keşfi Ma fi'd Dareyn, sayfa 16-18)

Kısaca Gadir hadisinde yer alan Hz. Ali'nin halife ilanı inkarı mümkün olmayan bir hakikattir.

Gadir Günü, Resulullah'ın yerine halifesi tayin ettiği İmam Ali Efendimiz, Ehl-i Beyt'tir; erkeklerden ilk iman eden kişidir; hakkında 300'den fazla ayetin nazil olduğu mübarektir; binlerce hadisle Hz. Peygamber'in övdüğü mü'mindir.

Peygamberimizin (sav); "Sen bana Harun'un Musa'ya olan nispeti gibisin. Şu farkla ki benden sonra peygamber gelmeyecektir" hadisine mazhar olan tek insandır.

O, peygamberlik makamı dışındaki bütün rütbelere sahiptir.

Allah şefaatinden ayırmasın…

Gadir-i Hum Bayramımız mübarek olsun.

Prof. Dr. Haydar BAŞ - 20 EYLÜL 2016 Tarihli Yazısı



 
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Yorumlarınızı paylaşın

--
Bir ülkenin gerçek yüzü, sokaklarındaki düzenle, meydanlarındaki bayraklarla değil; en savunmasız insanlarına nasıl davrandığıyla ölçülür. Bugün bu ülkede, Aydın Söke Açık Cezaevi’nde, sessizce tükenen bir hayat var: Öztürk K. Öztürk K. %75 engelli. Talesemi majör hastası, aynı zamanda tip 1 diyabetli. Yani yaşamı boyunca düzenli kan nakline, insüline ve hijyenik ortama ihtiyaç duyan bir insan. Yürüyerek girdiği cezaevinde bugün artık yatalak hale gelmiş durumda. Kendi ihtiyaçlarını karşılayamıyor, yürüyemiyor, elleri titriyor, bilinci kimi zaman gidip geliyor. Ve o hâlâ orada, duvarların arkasında “infaz” adı altında yaşam mücadelesi veriyor. Cezalandırmak, bir toplumu düzen içinde tutmanın aracıdır, denir. Ama insan onurunu korumayan bir ceza, artık adaletin değil, intikamın alanına girer. Bugün Türkiye’de, “hasta mahpuslar” başlığı altında yüzlerce insan, fiilen ölüm cezasına mahkûm edilmiş durumda. Her rapor “cezaevinde kalamaz” dese de, her dilekçe “uygun değildir” gerekçesiyle geri dönüyor. Peki, neye uygun değildir? Bir insanın yaşamasına mı? Bir devletin vicdanına mı? Öztürk K.’nin kardeşi, “Yürüyerek girdi, şimdi nefes bile alamıyor. Kimse duymuyor” diyor. Oysa devlet, her yurttaşının yaşam hakkını korumakla yükümlüdür — suçlu ya da suçsuz fark etmeksizin. Çünkü yaşam hakkı, hiçbir mahkemenin elinden alamayacağı bir haktır. Cezaevleri, yalnızca demir parmaklıkların ardındaki suçluların değil, dışarıdaki toplumun da aynasıdır. O aynada ne görüyoruz? Gözünü kapatmış bir sistem mi, yoksa el uzatmaya cesaret eden bir toplum mu? Bir devletin adaleti, güçlüye değil, güçsüze gösterdiği şefkatle ölçülür. Öztürk K.’nin durumu bir istisna değil, bir gösterge. Bir ülkenin sağlık sistemi, hukuk düzeni ve vicdanı burada kesişiyor. Ve biz, üçü arasında sıkışmış bir insanın her geçen gün eriyişini izliyoruz. Bu bir siyaset meselesi değil. Bu, insanlık meselesi. Bir insanın yaşamasına yardım etmek, bir partinin, bir ideolojinin, bir grubun meselesi değildir. Bu, hepimizin ortak sorumluluğudur. Yetkililere sesleniyorum: Adalet Bakanlığı’na, Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü’ne, İnsan Hakları Kurumları’na… Bu bir “dosya” değil, bir hayat. Ve o hayat, gün be gün elimizden kayıyor. Bir insanın ölüme terk edilmesi, hukukun değil, sessizliğin eseridir. Ve biz sustukça, adalet bir kelimeden ibaret kalır. Bir mahkûmun yatağında öylece çürüyüp gitmesi, hepimize dokunmalı. Çünkü bir gün, adaletin terazisi yeniden kurulacak. O gün geldiğinde, belki de en çok şunu sorgulayacağız: “Biz sustuğumuzda kim ölmüştü?”
logo

   E-posta: bilgi(@)ucuncugozgazetesi.com
Tüm hakları Üçüncü Göz Gazetesi adına saklıdır: ©2019-2025

Yazılı izin alınmaksızın site içeriğinin fiziki veya elektronik ortamda kopyalanması, çoğaltılması, dağıtılması veya yeniden yayınlanması aksi belirtilmediği sürece yasal yükümlülük altına sokabilir. Daha fazla bilgi almak için telefon veya eposta ile irtibata geçilebilir.