Bugün bazı illerimizde gerçekleşen olaylar Mart 2011 yılında gerçeklemiş ve Suriye'nin özellikle seçilmiş bazı illerinde gece boyu sokaklara sloganlar yazılmış, ertesi günü Cuma namazı sonrası bu noktalarda devlet ve hükümet karşıtı sloganlar atan bir gurup kendi güvenlik güçlerine saldırmış, araçları, marketleri ateşe vermişti.
Esad ilk hatasını orada yaparak bu provokasyona çok sert karşılık vermişti. Bu karşılık bir anda ülke çapında uyuyan hücreler vasıtasıyla, 'Esad halkını katlediyor' sloganı altında kitlesel eylemlere dönüşmüştü.
Bu oyunun sahipleri için şartlar hazırdı ve 2011 yılının dikkat edin Miraç Kandili gecesi emperyalistler, Suriye'ye bomba yağdırmaya başladılar.
O günden bugüne yaşanılanları bizzat devlet ve millet olarak bizde yaşıyoruz. Bakın! Suriye'de kendi elimizle beslediğimiz çapulcular şimdi, 'Bizi, Esad'a satanı bizde PKK'ya, IŞID'a satarız' diyorlar.
Bu basit bir slogan değil. Bizzat oyun kurucu tarafından verilen gözdağıdır, tehdittir. Zaten yaşanılanlarda bunun ispatıdır.
Oysa uyarıcımız da vardı
Daha o günlerde hem iktidarı, hem muhalefeti hem de insanımızı Merhum Prof. Dr. Haydar Baş Hocamız çok net bir ölçü daha doğrusu iman ile uyarıyordu.
"Suriye Devlet Başkanı Esad öldüğünde hangi kabristana defnedilecek? "Müslüman mezarlığına.
Obama öldüğü zaman gireceği yer neresidir? "Hıristiyan Mezarlığına.
İsrail Başbakanı Netanyahu öldüğü zaman nereye gömülecek? Yahudi mezarlığına.
O halde Obama'dan mı, Netanyahu'dan mı, Esad'dan mı yanasınız? Söyleyin! Kimden yanasınız?"
Suriye'yi Rusya mı savunmalıydı?
Obama'dan, Netenyahu'dan, Macron'dan yana olan Erdoğan iktidarı Suriye ateşine benzin dökerken Merhum Pof. Dr. Haydar Baş 16 Mart 2012 tarihli yazısında şöyle diyordu;
"Burada Türkiye'nin önünde iki yol var: Ya Haçlının yanında yer alarak hiçbir meselesinin olmadığı Suriye'ye saldıracak ve sonra sıranın, kendisine gelmesini bekleyecektir ki, bunu hükümetin, Türk halkına izah etmesine imkan yoktur.
Ya da Suriye'ye karşı Rusya, Çin ve İran gibi hareket ederek bu gidişin seyrini değiştirecektir.
Eğer ikinci yolu seçerse, BOP'da son halka olan kendi kaderini de değiştirmiş olacaktır.
Çünkü Türkiye'nin devreye girmediği bir durumda Batının, Ortadoğu'daki dengeleri tam manasıyla etkilemesine imkan yoktur.
Dikkat çekilmesi gereken bir husus da, Katar'ın dile getirdiği askeri müdahale fikrine ilk karşı çıkışın yine Rusya'dan gelmiş olmasıdır.
Müslüman Suriye'yi korumak Rusya'ya mı kalmalı idi?"
Boş konuşma zamanı geçmiştir
26 Kasım 2012 tarihli açıklamasında Prof. Dr. Haydar Baş, Türkiye ile İsrail arasında çok sayıda anlaşma yapıldığını dile getirerek, "Bu anlaşmaları niye feshetmiyorsunuz?
Sayın Başbakan, bunun hesabını millete ver bakayım... Boş konuşma zamanı geçmiştir. Onlara hesap sorma sizin vazifenizdir…
Suriye'de birçok Kerbela'ların yaşanacağını belirten Haydar Baş, "Bunların hepsi de Esad'a mal edilecek. Esad şu anda Hz. Hüseyin'in rolünde. Bunu hiç unutmayın.
Hz. Hüseyin'in kahramanlık rolüne soyunanlar da, Yezid rolünde. Türkiye'dekiler başta olmak üzere... Size soruyorum: Esad'ın iktidardan gitmesini kim istiyor? ABD, İsrail... Eğer Esad ABD'ye ve İsrail'e 'evet' deseydi, bu belalar başına gelecek miydi? Gelmeyecekti... O halde ölçü ortada..."
Türkiye Kürdistan'ın kurulmasına gönüllü yardım etmektedir
Erdoğan iktidarı, batının yanında durmaya devam ederken Prof. Dr. Haydar Baş 24 Nisan 2013'te şöyle diyordu;
"Birincisi, topyekûn Hıristiyan batının birleşerek taarruz ettiği Suriye'ye yapılan Haçlı savaşından başka bir şey değildir.
Türkiye maalesef bu Haçlı savaşında Hıristiyan dünyanın safında yer alarak Müslüman dünyanın kendine olan güvenini bitirmiştir.
İkincisi, Suriye işgali, halen devam eden BOP'un bir parçasıdır. Eş başkanlığını Türkiye'nin yaptığı bu çalışma tamamlanırsa ülkemizde de sınırların değişeceği muhakkaktır.
Üçüncüsü ve en önemlisi, Arap Baharı adı ile devam eden Büyük Ortadoğu Projesi'nde nihai hedef, Büyük İsrail'in kurulmasıdır.
Arz-ı mevud inancına göre, Güneydoğu topraklarımızın da içinde bulunduğu bölge de dahil olmak üzere Suriye, Irak ve ülkemiz toprakları Büyük İsrail'in oluşması için gereklidir.
Bunun ilk adımı Kürdistan'ın varlığıdır. Bugün adım adım yaşadığımız süreç onun hayata geçirilme çabalarıdır.
Enteresandır, Türkiye Kürdistan'ın kurulmasına gönüllü yardım etmektedir.
Türkiye, BOP'un son halkası Türkiye'nin parçalanmasına iradesi ile müdahil olmaktadır.
Ve Türkiye, coğrafyasındaki Müslüman devletleri yok ederek, var olacak büyük İsrail'e icraatları ile destek olmaktadır. Sizce, Türkiye bu yanlıştan ne zaman dönecek?"
Ortadoğu'da değişmeyen senaryolar
Suriye aynen Irak gibi üçe bölünüyordu. Terör örgütlerinin katliamlarından kaçan milyonların rotası ülkemizdi.
İsrail'de boş durmuyordu. Suriye'ye ait olan Golan Tepelerini işgal eden İsrail, Kudüs'ü başkent ilan etmiş ve her hafta Mescid-i Aksa'ya saldırıyordu.
Ülkemizde muhalefet pazifize olmuş, iktidarın tek gündemi ise Esad'ın o koltuktan inmesiydi.
Prof. Dr. Haydar Baş 9 Eylül 2014 tarihinde yine tarihi bir ikaz yapıyordu;
"Ortadoğu bölgesinde ABD'nin ve İsrail'in menfaat birliği içinde olduğunu her zaman ifade ediyoruz.
Bunun temelinde Yahudilerin ve Protestan ABD'lilerin, kutsal kitap olarak Ahd-i Atik'i kabul etmeleri yatmaktadır?
Protestanların inancına göre, Mesih'in gelmesi ve Hıristiyanların, "Tanrı'nın Krallığını" kurabilmeleri Yahudilerin Arz-ı Mevud'a sahip olmalarına bağlıdır. İnandıkları bu gerekçeye dayanarak ABD icraatları, İsrail'i destekler.
Bu açıdan değerlendirildiğinde aslında ülkeler inançları istikametinde ve dini bir politika izlemekteler. Neden hep Ortadoğu ve neden her defasında Müslümanlar sorusu yukarıdaki teolojik bakış açısı ile cevap bulacaktır…
Türkiye bölünmeden büyük İsrail kurulamaz.
Kısaca, bu hakikati bir an dahi unutmadan strateji belirleyen ABD ve İsrail yanında saf tutarken iki kere düşünmek zorundayız.
Savaştan kaçarak sınırlarımızdan giriş yapan Suriyeli Kürtlerin sayısı 200 bine ulaştı. Bunlar Suriye'de kurulan Kürt bölgesi ile birleşmek isterse, Türkiye'ye yardım eden olur mu acaba?"
Sizce?
Akın Aydın/akinaydin @ yenimesaj.com.tr